Demokrasi ve SolDış Politika ve EnternasyonalizmDünyaEkonomi ve KamuculukEmek, Dijitalleşme ve GelecekİVME BlogToplumsal Adalet

Elitizm ve The Economist Grafiği – Anıl Kemal Aktaş

2018 yılında yayınlanmış olan bir infografik Twitter’da yeniden çok popüler oldu. North Carolina Üniversitesi (Chapel Hill) tarafından yayınlanan verilere dayanarak The Economist’in dolaşıma soktuğu bu grafikte kullanılan değişkenler tartışmaya açık bir zeminde elbette. The Economist elde ettiği dataları kümelendirme yöntemi ile partilerin manifestolarına dayanan data skorlarını dört ana konu üzerinde değerlendirerek bir harita oluşturmuş. Bu haritada partiler aldıkları oy oranları (2014-2018 arasında değişen seçmen tercihleri de ayrıca bir değişken halini alabiliyor) üzerinden yerleştirilmiş ve ideolojik olarak geleneksel sağ ve sol yelpazesine oturtulmuş. Burada dört ana faktör: göç (mültecilik ekseninde diye düşünebiliriz), kişisel özgürlükler, ekonomi politikası, AB entegrasyonu. Sonuncudan başlayacak olursak AB bir elit birliği, elitizm projesi olarak tanımlanmış ve oluşan veri birikimi bu tanım üzerinden değerlendirilmiş.

Uzun zamandır literatürde baskın olan görüş Brüksel bürokratik elitinin AB’nin gövdesini yönlendirdiği yönünde. Bu görüşün yakın zamanda başka bir yöne ilerleyeceğini düşünüyorum. Özellikle Brexit ve son Birleşik Krallık seçimlerinde gözlemlediğim bir başka durum var. Şöyle özetlenebilir: Popülist sağ veya post-truth sağcılığı olarak tanımlanabilecek ve aslında kendi yarattığı irrasyonaliteye dayalı gündelik gündemlerin tutsağı olan yeni sağ akımların aslında ne kadar seçkinci oldukları ortaya çıkmaya başlıyor. Aldıkları oy oranlarının birer illüzyona işaret ettiği ve yetersiz de olsa kitlelerin sosyal ve ekonomik olarak faydalandığı büyük yapıları hedef alan politikalarının altında yine bir seçkincilik motivasyonunun var olduğu gözlemlenebiliyor. Bunun yine Fransa, İsveç ve bir kaç üye ülke içerisinde de benzerlik göstereceğinin düşünüyorum.

Bu bahsi geçen yapılar ulusal sağlık sistemi, eğitim sistemi veya Avrupa Birliği gibi çeşitli bir yelpazeye dağılabilir. Sonuç olarak az önce değindiğim dört ana faktör/değişene dönersek AB yakın bir zamanda bir elitizm projesinden çok çoğulculuk ve dayanışma özüne dönük bir temsiliyete kavuşabilir. Sonuçta karşısında bir araya gelenlerin AB’nin yetersiz, eksik ancak son raddede asgari olarak kitlelere fayda sağlayan regülasyonlarından rahatsız olan hiper sömürü sınıflarından ibaret olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumda hiper sömürü yanlısı neo-liberallerin sosyal liberal bir projeden bile rahatsız olacağı günler yakın denilebilir. İşte bu yüzden bu çalışmada yer alan AB karşıtlığının ne kadar anti-elitizm için tanımlayıcı değişken olduğu bir soru işareti. Bugün AB karşıtı olduğunu söyleyen çoğu sağ hareket aslında çok kuvvetli seçkinci nedenlere bağlı olarak AB karşıtı grupların sponsorluğu altında siyasi manevralar gerçekleştiriyor. Bunu yaparken de şeytanlaştırılmış AB olgusunu hedef alarak kitlelerin çıkarlarının temsilcisi olarak görünerek kitle oyunu devşiriyorlar. AB’ye eleştirel olan sol partiler “Sosyal Avrupa” çabasını somutlaştırıyor ya da daha cepheden tutumlar alıyorlar.

Diğer bir değişken olan göç konusunda bir açıklamayı aslında haritada en sağda yer alan AKP üzerinden yapmak istiyorum. Aslen haritada yer alan çoğu partiye göre ‘kağıt üstünde’ daha göçmen/mülteci dostu bir parti olabilecek AKP var diyebiliriz.

Tabi burada sadece uygulanan açık kapı politikası veya uzun bir süre takip edilen ‘saldım çayıra mevlam kayıra’ mülteci politikalarını da dikkate almamız gerekiyor AKP’yi bir sınıflandırma içerisine koyarken. Meseleye sadece dini bir içerikle mi baktığı yoksa bunun yanında sığınmanın, yurt değiştirmenin insana dair bir durum olduğunu kabullenen -inclusive- içeren politika setini mi tercih ettiğini de ayrıca tartışmak gerekli. Mesela aklıma takılan soru Suriye’de yaşananlar ideolojik bir saplantının uzantısı olmasaydı veya Somalililer stratejik olarak hem coğrafi hem de yumuşak güç politikalarına temas etmeseydi aynı kucaklayıcılığı görebilir miydik? Suriyeliler, Iraklılar, İranlılar, Afganlar veya Somalililer dahil hemen bütün mülteci, göçmen, sığınmacı (ekonomik sebeplerle gelen Ermeniler veya Gürcüler) gruplarının karşılaştıkları sosyal uygulamaları göz önüne aldığımızda yine gündelik çıkar politikalarına rastlayabiliyoruz. Kampların çok iyi seviyelerde olup şehirlerde yaklaşık 5 yıl boyunca geçici koruma veya sığınma statüsündeki insanların türlü vurdum duymazlığa maruz kalması aslında AKP’nin bu konudaki karnesini etkilemeli diye düşünüyorum. Bambaşka bir tartışma konusu ancak açık kapı politikasını tamamlayıcı şekilde ‘ayakta kalan yaşar’ bakış açısına benzer bir tutumla ele alınan göçmen politikasıyla AKP yine bu haritada kolay kolay yerini bulabilecek bir parti değil. Nereye koysanız orada sırıtabilir.

Sözün özü The Economist tarafından yayınlanan ve aşağıda paylaştığım haritada dikkat çeken unsurlar arasında elitizm tanımlamasının aslında gri bir alanda durduğu. Diğer iki değişken üzerinden bir açıklama getirmedim ancak özellikle ekonomi politikalarında yine popülist sağ partilerin kitlelerin sesi olmak üzere harekete geçtikten bir süre sonra neye hizmet etmek üzere manevralar yapacaklarını göreceğimiz zamanların yakın olduğunu düşünüyorum. Öte yandan AKP gibi bir partinin sağcılığının devletin ekonomideki rolü üzerinden yorumlanamayacağı yine haritada küçük devlet olgusu üzerinden kurgulanan denklemi yanlışlayabildiğini gösterir. Sonuçta AKP’nin ekonomi yönetiminde devlet mekanizmasının aslında çok görünür olduğu ve hatta KÖİ’ler ile devletin iktisadi faaliyetteki rolünün kağıt üstünde hem mali ve hem yönetimsel olarak sabit kaldığı ancak tam tersine bir durumun yaşandığını söyleyebiliriz. AKP son 5 yılda devasa bir devlet olgusunu yeni baştan yaratmış ve özellikle Saray etrafında şekillenen bir ekonomi politik oluşturmuştur. Bu infografikte AKP’nin yer aldığı kümede küçük devlet tercihi yapan partiler yer almakta. Aksine AKP’nin grafik üzerinde İsveç Demokratları ve Fransız Ulusal Birlik Partileri için yapılan ekonomi politik tercih açıklamaları ile de ters düştüğü görülüyor. Çünkü kamu harcamasını bu iki parti sosyal harcamalar olarak ele alırken AKP asgari ücret ve sağlık-eğitim sisteminde kısıtlamalara giderken altyapı harcamalarında büyük kalemler ele almak istiyor. Üstelik vergilendirme açısından her geçen gün yeni gariplikler ve haklılık payı olan çoğu gözleme göre muhalif kitlelerin üzerine yıkılan bir vergilendirme politikası güdüyor. Yine bu veri setine bağlı olarak bir uyumsuzluk oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Bize dönersek haritada CHP ilginç bir şekilde PD’nin (İtalya) sağında kalıyor. Yine klasik batı ezberciliğinin bir yansıması olarak değerlendirdiğim bu durum elbette CHP’yi temize çıkarmıyor. Bir yerel seçim zaferi ile ‘içindeki canavarı’ öldürmesini beklemediğim CHP yine de ne kadar sağ merkeze yakın bir parti tartışılır. İlginç olan şey ise yıllarca sister partyleri arasında orta büyüklükte (aldığı oy oranı karşılığında) görülen ve performansı hep yetersiz bulunan, hoşnutsuz karşılanan CHP bugün baktığımızda yerel seçimlerdeki sonuçlar ve Avrupa genelinde gerçekleşen seçmen değişimleri ile kendi türdeş partileri arasındaki en büyük partilerden birisi konumuna gelmiş durumda.

Son olarak elitizm meselesinde AKP’ye yeniden değinecek olursak 2002 yılında meydanlarda devletin yurttaşı açlıktan ölmeye terk ettiğini söyleyen Erdoğan bugün kendi kültünün, Erdoğanizmin üzerinde yükselen bir elitizm dalgasına öncülük etmekte. Sosyal medyada her geçen gün bir başka seçkincilik, şatafat, materyalist kutsamaya dayalı parti-devlet yanaşmalığı ile gelen zenginlik fenomenine rastlıyoruz. Gelen kültürü AKP veya İslamcılıktan sıyırmak isteyenler yanılıyor. Gelen bu dalganın kültürel ve politik (hukuki ve bürokratik engel aşıcılar dahil) unsurları tamamen Erdoğanizm ve AKP ile ilgili. Yani nasıl Gülen Cemaati bir dönem belirli kabulleri kullanarak güç devşirdi ise bugün de aşırı ve kağıttan kaplanımsı bir milliyetçilik ile İslamcılık kaplı bir mekanizmaya dayanarak güç ve kazanç elde etme yöntemleri gelişmiş durumda. Çok popüler olan AKP Çocukları sayfasına baktığımızda veya minik bir bebeğin parmağına takılan tek taş yüzüğün normalleştirilmesine kadar başka bir elitizm kapımızda artık. Daha önce her şeyden mahrum bırakıldıklarını ve bunu laik yönetimin seçkinci yöneticilerine dayandıran İslamcılar bugün kamunun bütün pozisyonlarını, eğitim olanaklarının (Belediyelerde değişen iktidar sonrası ortaya çıkan burs skandalları) çoğunluğunu nasıl kendilerine yönlendirdiklerini görebiliyoruz.

Yaşıtlarımız olan AKP’lilerin iş yaşamlarında geldikleri noktalardan tercih ettikleri gündelik yaşamlara veya faydalandıkları imkanlara baktığımız zaman gerçek bir seçkinci sınıfın oluştuğunu tespit edebiliriz. Elitizm ve seçkincilik ile mücadeleye kendini adadığını söyleyen bir hareketin bugün mütevazi seçenekleri önerenlerle dalga geçtiği, küçümsediği ve en basitinden ‘temsilde tasarruf olmaz’ ezberine sarıldığı günlerden geçiyoruz.

Bugün AKP’li arkadaşlarla konuştuğum zaman Gençlik Kolları etkinliklerinde sağlanan imkanların artık yoğun şekilde değiştiğini veya dernek-vakıf çevresindeki yaşıtlarının nasıl özel zevklerine dönük hizmet bulduklarını duyuyorum. Yaşanan krizi bile fark edemeyen, anlamlandıramayan bir AKP ile karşı karşıyayız. Kısacası tok açın halinden ne anlar…

Grafik linki: https://infographics.economist.com/2019/GraphicDetailPortfolio/20181201_ECR_UKPB_093.pdf

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu