“Türkiye’de Kutuplaşma”-Yuvarlak Masa Toplantısı
*AKP Sonrası Türkiye Tartışmaları kapsamında 19 Mayıs 2020′de çevrimiçi olarak gerçekleştirilen yuvarlak masa toplantısı sonuç bildirisidir.
İktidar otoriterleşirken toplumu biz ve onlar şeklinde kutuplaştırmak için her gün yeni yöntemler deniyor. Bürokratı, valisi, askeri, polisi ile tüm devlet aygıtı, iş dünyası, medya ve hukuk camiası bu kutuplaşmanın tarafı konumunda. Son dönemde çete liderleri de diğer bir yandaş kanat. Oysa AKP 90’lı yılların çete düzenine karşı adil bir düzen iddiası ile iktidara gelmişti. Bugün sosyal medyadan çete liderlerinin iktidar mensupları ile olan “meselelerini” takip edebiliyoruz. Bu pervasızlığa karşı ne hukuk dünyası harekete geçiyor, ne siyasetçiler yeni aparatlarına dur diyor. İktidar düşman yaratmakta dünyanın gelmiş geçmiş tüm otoriter iktidarlarına meydan okuyor ve 2002’den bu yana sorumluluğu üstlenmekten kaçınıyor. Yapılan her “iyi” icraat kendisinin, yapılan her “kötü” şey partimizin sorumluğunda…
Hukuk sisteminin yönlendirildiği, yasama-yürütme-yargı bağımsızlığı ortadan kaldırıldığı bu dönemde adaletsizlik algısı her geçen gün toplumsallaşıyor. Meclisin önemsizleştirildiği, yasa yapıcıların kamuoyu ve medyayı ortadan kaldırdığı bu zamanda sosyal medya bazıları için bir cezasızlık ortamını temsil ediyor, siyasal iktidar sosyal medyada troller yoluyla ifade özgürlüğünü boğmaya çalışıyor. Kendinden olmayanları düşmanlaştırma, bezdirme yöntemleri ile adaletsizlik-cezasızlık duygusunu tüm topluma yayıyor, yurttaşların adalet algısı yandaşa “cezasızlık” zemininde gelişiyor. Oysa sosyal medya yeni nesil medya olarak kamuoyu oluşturmak konusunda çoğu defa etkili idi. Gezi pratiğinde ya da kadın cinayetlerinde adaletin daha hızlı tecellisi için halkımız sosyal medyadan seferber oldu. Kutuplaşmanın bir diğer özelliğini tespit için ittifakın “onlardan olmayan” tarafını analiz etmeliyiz. Ülkemizde ittifakların nesnel bir altyapı üzerinden yükselmediğini, birbirini yok etme politikasını üretmeye yarayan ve seçim dönemlerini kapsayan dönemsel bir araya gelişler olduğunu görebiliriz. Bir kimlik veya sınıf tanımı üzerinden de yürümemektedir. Şimdilik iktidarın ilgisine mazhar olamamak ortak özelliktir. Bu da değerler ittifakını temsil etmekten çok uzaktadır.
İktidarın 2010 yılından bugüne neredeyse her yıla bir seçim sığdırdığı ve kendini seçimler yolu ile yeniden ürettiğini göz ardı etmememiz gerekiyor. Ekonomik kriz ile bütünleşen salgın her an bir erken seçimi tetikleyebilir. Kısa vadeli ve önümüzde bulunan acil sorunlara odaklanmak gereklidir ve zorunludur. İttifak çelişkileri yeniden tanımlanmalı ve olası iktidar değişikliği sonrası yeni mutabakatın sürüdürülmesi için “demokrasi ve adalet” değerlerine odaklanılmalıdır.
Yerel seçimlerde sandıkta halk mutabakatı ile gerçekleşen yerel yönetim başarıları kısa vadede bir odak noktası olarak kabul edilmelidir. Bugün halkın çoğunluğu başkanlık sistemini istemiyor. Halkın somut taleplerine ve uzlaşmaya dayalı yeni bir toplum sözleşmesi ihtiyacı her geçen gün daha elzem ve zorunludur. Bu durumda tek adam rejimine son verilmesi talebi ve her alanda adaletin kuvvetler ayrılığı olmadan gerçekleştirilemeyeceği vurgusu yeni anayasa talebi ile birleştirerek somutlaştırılmalıdır. Bize iktidar tarafından dayatılan bu ittifakı genişletirken geniş emekçi kitlelerin de ittifakın parçası olması sağlanmalı, iktidar ve gerçek değişimin değerleri için mücadele edilmelidir. Siyasetimizi bu yeni şartlara göre şekillendirmemiz gerekliliği açıktır.