Dış Politika ve EnternasyonalizmDünyaGündem

Merkel’in Ardından… – Ethem Eğridere

Angela Merkel 2005’ten beri sürdürdüğü Şansölyelik görevini mevcut dönemin sonunda bırakacağını ve emekliye ayrılacağını açıkladığından beri Alman siyasetini neredeyse tek bir soru dikte ediyor: Ülkenin en büyük partisi Hıristiyan Demokrat Birliği’nin (CDU) başına kim geçecek ve Merkel’in yerini kim doldurmaya çalışacak?

Öncesi

Aslında parti liderliği için 2018 seçimde yapılmış ve Annegret Kramp-Karrenbauer (AKK) partinin başına geçmişti. Ancak AKK’nin parti seçimlerindeki başarısı deyim yerindeyse sokağa yansımadı; bir Youtuber ile girdiği atışma, Merkel’in kapalı kapılar ardında AKK’nin hazırlıksızlığını ve toyluğunu eleştirmesi (ve bunun tabii ki basına yansıması) ile başlayan düşüş, Thüringen eyaletinde AfD’nin (Alternative für Deutschland) desteklediği adayın seçilmesi ve partinin Avrupa Birliği Parlamento seçimlerindeki başarısız sonuçlarıyla taçlandı. AKK’nin parti liderliği ve şansölyelik hayalleri altı üstü iki sene sürebildi.

Sonrası

Covid-19 sebebiyle ertelenen yeni seçimlerde ise üç aday yer aldı: Laschet, Merz ve Röttgen. Merkel’in en acımasız eleştirmenlerinden olan ve partiyi alabildiğince sağa çekmeye niyetlenen Merz, ikinci tura kalsa da yarışın galibi Armin Laschet oldu. Türkiyeli göçmenlerin de yoğunlukla yaşadığı Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinin başkanı olan, nam-ı diğer Türk Armin [1], sıkı bir Merkelci. Suriye İç Savaşı’yla alevlenen mülteci sorununda Merkel’in yanında saf tutan ve destek çıkan sayılı CDU’lu siyasetçilerden biri. Merkel’in CDU’yu muhafazakâr merkez-sağdan alıp merkezde güçlü bir partiye dönüştürme projesini devam ettirmesi bekleniyor. Ancak Laschet’in geleceği ve başarısı için en büyük soru işareti, Merkel’in siyasi görüşlerini takip etse de aynı siyasi kabiliyete ve kıvraklığa sahip olup olmaması.

Bu noktada Almanya’da parti başkanlığı ile şansölye adaylığının denk düşmediğini de belirtmekte fayda var. Laschet’in yanında iki sivrilen aday söz konusu. CDU’nun Sağlık Bakanı Jens Spahn ve Bavyera eyaleti başkanı Markus Söder. Covid-19’a karşı başarılı bir mücadele gösteren her ülke de olduğu gibi Spahn da oldukça popüler ve sevilen bir siyasetçiye dönüştü. Ancak aynı başarıyı şansölyelik makamında gösterip gösteremeyeceği soru işareti; özellikle varlıklı geçmişi ve “halktan kopukluğu” hanesine eksi puanlar olarak yazılıyor. Almanya’nın Covid-19 ile mücadelesinde başarılı bir portre çizse de Spahn, Berlin’de, kamu bankasının sağladığı finansman ile aldığı lüks ev ile tartışma konusu olmuştu.[2]

Markus Söder ise başlı başına ayrı bir yazıyı hak ediyor. CDU’nun Bavyera’daki kardeş partisi CSU’da siyaset yapan Söder kameraları, kitleleri ve gündemde olmayı hayli seviyor. Popülizmle dirsek temasını kesmeyen ama görece merkez pozisyonları olan Söder, özellikle göç, çok kültürlülük ve Avrupa Birliği’nin genişlemesi konusunda daha temkinli. “Halkı adamı” ve “icraatı seven” politikacı imajıyla Alman toplumunda da karşılık buluyor; hatta kendisi Almanya genelinde yapılan anketlere göre Merkel’in ardından şansölyeliğe en çok yakıştırılan isim. ZDF’nin yaptırdığı ankete göre, Almanya’nın %54’ü Söder’in adaylığını onaylarken, aynı listede Spahn %32 ile üçüncü, Laschet ise %28 ile yedinci sırada.[3]

Açık olmak gerekirse Merkel dönemi sona ererken, Laschet’in seçilmesi cevapladığından daha fazla soruyu ortaya çıkarıyor. Her ne kadar CDU üyeleri, partinin Merkel’in başını çektiği merkez pozisyonunu desteklese de uzun vadede Laschet’in aynı desteği bulup bulamayacağı ciddi bir soru işareti. Aynı zamanda 2021 Almanya’da seçim dolu bir yıl; altı eyalette federal seçimler, ardından da genel seçimler yapılacak. Laschet ve CDU/CSU’nun performansı, şansölye adayının kim olacağı konusunda nihai belirleyici olacaktır. Özellikle Türk Armin’in siyasetin yükselen isimleri Söder ve Spahn’ın adaylıklarına karşı, arada karizma, yetkinlik ve popülerlik farkını kapatmak ve kendini öne çıkarabilmesi için başarılı manşetlere ihtiyacı var.

Diğer Partiler Ne Durumda?

SPD

Sosyal Demokratların tepetaklak düşüşü devam ediyor. Gerhard Schröeder döneminden beri kendini toparlayamayan ve ne yardan ne serden geçmem tavrını ideolojik olarak sürdüren SPD, Ocak 2021 anketlerine göre %14 seviyesine düşerek, Yeşillerin gerisinde kaldı.[4] 90’lı yıllarda, Tony Blair ile Schröder’in öncülük ettiği Üçüncü Yol (Third Way veya Neue Mitte[5]), o dönem partiyi iktidara taşısa da Merkel ve CDU’nun başarısı, partinin karşılaştığı ideolojik açmazlar ve ikilemler, SPD’nin düşüşünü başlattı. İngiltere’de yaşanan Corbyn macerası (veya devrimi), partiyi canlandırıp, üzerinden ölü toprağını atmasına yardımcı olsa da SPD içindeki “sol hareketin” partiyi devralma mücadelesi başarısızlıkla sonuçlandı.

2021 genel seçimlerine, partinin merkez fraksiyonlarından gelen Olaf Scholz ile girmeyi planlayan SPD’nin geleceği pek umutlu gözükmüyor. Sosyal demokrat ve sol prensiplerden uzaklaşması, işçi ve alt sınıflarla bağının zayıflaması ve CSU’dan pek ayırt edilemeyecek hale gelmesiyle eleştirilen parti, kurulduğu tarihten beri en başarısız seçim sonuçlarından biriyle yüzleşmek üzere. Üstüne üstlük, SDP 1960’lardan beri sahip olduğu göçmen desteğini de Merkel ve Yeşillere kaptırmış durumda.[6]

Yine de partinin içindeki güçlü karakterlerin varlığını ve dikkate alınmaları gerektiğini belirtmek gerek. Örneğin gençlik kolları (Jusos) lideri olarak ünlenen ve an itibariyle SPD’de başkanvekilliği yapan Kevin Kühnert partiye yeni bir vizyon ve enerji katma potansiyeline sahip. Partinin solunda yer alan ve kendini sosyalist olarak tanımlayan Kühnert, CDU ile yapılan koalisyonu yüksek sesle eleştirenlerin başında geliyordu.

Yeşiller

Yeşiller son yıllarda gücüne güç katarken, anketlerde SPD’yi geçerek 2021 seçimlerinde ülkenin en büyük ikinci partisi olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Tahmin edilebileceği gibi partinin çoğu politikası çevrecilik çerçevesinde şekilleniyor. Ancak sosyal, ekonomik ve siyasi alanda Yeşillerin aldığı pozisyonlar, özellikle SPD ve diğer partilerde karşılık bulamayan genç ve (Türkiye siyasetinde pek sevilen deyimle) küskün seçmenler için çekim noktası haline geldi. Asgari ücretlerin arttırılması taraftarı olan parti, aynı zamanda göç ve Avrupa Birliği yanlısı politikalar izliyor.[7] Sosyal güvenlik ve LGBT+ konusunda da oldukça aktif olan parti, iklim krizinin konusunun gündemde daha önemli bir yer edinmesinden de faydalanıyor.[8] Liderlik konusunda pekâlâ şanslı olduklarını söyleyebiliriz; zamanın ruhuna uygun, iyimser bir gelecek çizme konusunda başarılı ve karizmatik isimler art arda eş başkanlık görevini üstlendiler. 2018’de göreve gelen Annalena Baerbock ve Robert Habeck ikilisi 2019 Avrupa Birliği Parlamento seçimlerinde yakaladıkları ivmeyi, 2020’deki federal seçimlerinde de sürdürebildiler. An itibariyle 2021 seçimlerinin CDU-Yeşiller koalisyonuna yol açması pek muhtemel. Yeşiller’in şansı gerçekten yaver giderse, partinin şansölye çıkarması bile mümkün olabilir.

Sol Parti

Almanya’da son yıllarda yaşanan en büyük siyasi krizin başrolünde yer alan Sol Parti (Die Linke) 2021 yılına yeni liderler ve siyasi fırsatlarla girdi. Görevi Katja Kippling ve Bernd Riexelinger’den Susanne Hennig-Wellsow ve Janine Wissler devraldı. Sol Parti’de ilk defa eşbaşkanlık görevini iki kadın üstlenecek.

Bahsi geçen krize dönüp açıklamada fayda var. Thüringen eyaleti seçimlerinde hiçbir partinin çoğunluğu kazanamaması ve bir koalisyonda uzlaşılamaması üzerine yapılan meclis oylamasında, AfD’nin adeta “trolleyerek” desteklediği adayın kazanmasıyla kriz başlamıştı. Sol Parti’nin (ki en yüksek oy alan partiydi) meclis içinde ve dışındaki tepkisi protestolara dönüşmüş, kriz AfD desteğiyle seçilen FDP’li Kemmerich’in istifasıyla son bulmuştu. Ancak etkileri Thüringen’in sınırlarını aşarak, CDU lideri AKK ve eyalet bakanı Hirte’nin koltuğuna mal olmuştu.

Krizin en dramatik anlarında başrol oynayan Hennig-Wellsow partinin eş başkanlığına seçildi. Die Linke’nin içinde neredeyse sayısız fraksiyon mevcut; Anti-Kapitalistler, Ilımlılar, Reformistler, Komünistler ve daha niceleri. Hennig-Wellsow, Anti-Kapitalist fraksiyonundan gelse de parti içinde daha ılımlı isimlerden addediliyor. 

Eşbaşkanlığın diğer ismi ise Janine Wissler. Siyasete yatkınlığı ve parti içinde sözünü geçirmesiyle öne çıkan Wissler, “gerçek değişimlerin ancak devrimle geleceğine” inandığı ve Almanya’nın NATO’dan çıkmasını savunduğu için, özellikle CDU ve SPD siyasetçileri tarafından demokrasi ve düzen karşıtlığıyla eleştirilmişti.[9] Hennig-Wellsow’a nazaran, Wissler partide daha radikal bir pozisyonu temsil ediyor. İlk defa iki kadının eşbaşkanlığı paylaşmasının yanı sıra, ilk kez partinin iki lideri de Doğu Almanya kökenli. Parti içi adı konmamış bir mutabakata göre eş başkanların biri Doğu, diğer Batı Almanya’dan seçiliyordu. Die Linke zaten Batı Almanya’da SPD’yi fazla merkez bulan siyasetçilerin hareketi WASG ile Doğu Almanya’daki SED devamı sayılabilecek PDS’nin birleşmesinin ürünü. Ancak, Hennig-Wellsow’un bahsettiği üzere, Almanya’daki doğu batı ayrımı artık bir klişeden fazlası değil ve yeni jenerasyonların bu ayrıma pek de önem verdiği söylenemez.[10] 2021’e dinamik ve gündemde iki liderle giren Die Linke’nin gençlere yönelik siyaset izleyeceğini ve Yeşillere benzer bir ivme yakalama peşinde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hennig-Wellsow’un SPD-Die Linke-Yeşiller (rot-rot-grün) koalisyonunu gündemde tutması ve CDU’ya karşı iş birliği çağrısı yapması da oldukça ilgi çekici.[11] Parti daha önce de “ana akım” siyasette daha aktif ve pragmatik rol üstlenmeye çalıştı fakat farklı kanatlardan gelen oldukça radikal sesler bu girişimlere ket vurdu. Fraksiyonların yoğunluğu ve parti içindeki sonu gelmez güç çekişmeleri, işçi sınıfından ziyade orta üst sınıf “sol-liberallere” hoş gelecek siyaset yaptığını öne süren eleştiriler, yani uçsuz bucaksız bir siyasi yer yön kargaşası, yeni eş başkanların federal hükümette söz sahibi olma planlarını sonuçsuz bırakabilir.[12] [13]

AfD

2020 aşırı sağ partiler için gerçekten garip bir yıl oldu diyebiliriz. Göçmen karşıtlığıyla yanıp tutuşan, sınırların kapatılması için kendini paralayan AfD, bir sabah uyandığında istediğine kavuştu. Ellerindeki bir numaralı eleştiri silahını kaybetmesiyle, eleştiri okları bu sefer de Merkel’in pandemiyi yönetmesine yöneltildi. Ancak Merkel ve hükümetinin Covid-19 ile mücadelesinin Alman halkı tarafından başarılı bulunmasıyla[14] AfD, deyim yerindeyse, siyaseten yine ofsayta düştü. Salgın sürecinde parti üyelerinin komplo teorilerine sarılması, hatta bir kısmının “korona protestolarına”[15] destek vermesiyle partinin imajının iyice sarsıldığını söylemek mümkün.

Covid-19 sürecinde AfD etkinliğini biraz olsun yitirmiş ve yükselişi sekteye uğramışa benziyor. Parti içi çatışmaların şiddetlenmesi, Federal Anayasa Koruma Teşkilatı’nın (BfV) belli AfD örgütlenmelerini “demokrasiye tehdit oluşturması” sebebiyle izlemeye alması ve partinin “kuru popülizm”den öteye geçemediği görüntüsü, partinin durakladığı bu dönemin çok da kolay aşılamayacağının göstergeleri.[16] Bazı siyasi yorumcular, Covid-19 ile birlikte “popülistler yerine uzmanlara talebin arttığını” dile getirse de[17], AfD henüz oyun dışı kalmış değil; özellikle pandemi sonrası dönemde yaşanabilecek sosyoekonomik sorunlardan ve krizlerden puan kazanmayı amaçlayacaklarına kesin gözüyle bakabiliriz.

Ethem Eğridere – Araştırmacı


[1] https://www.fr.de/politik/armin-laschet-cdu-kanzlerkandidat-vorsitz-13544243.html

[2] https://www.businessinsider.de/politik/spahn-finanzierte-villen-kauf-zum-teil-mit-einem-sparkassen-kredit/

[3] https://www.rnd.de/politik/zdf-politbarometer-wer-kann-kanzler-mehrheit-halt-keinen-cdu-vorsitz-kandidaten-fur-kanzlertauglich-SMJ3CN6F4S6HIFABNN5ZUVFBLU.html

[4] https://europeelects.eu/germany/

[5] Alm. Yeni Merkez

[6] https://www.cer.eu/insights/choosing-merkels-successor-none-above

[7] https://europeangreens.eu/news/german-greens-outline-ambitions-10-point-plan-2017-bundestag-elections

[8] https://www.brookings.edu/wp-content/uploads/2020/10/FP_20201020_germanys_new_centrists_sloat.pdf.pdf

[9] https://www.t-online.de/nachrichten/deutschland/parteien/id_69260144/linken-politikerin-janine-wissler-im-interview.html

[10] https://www.tagesschau.de/inland/innenpolitik/linke-parteispitze-101.html

[11] https://www.welt.de/regionales/thueringen/article215163278/Hennig-Wellsow-offen-fuer-Rot-Rot-Gruen-Unter-Bedingungen.html

[12] https://www.aicgs.org/2020/09/the-linkes-search-for-leadership-and-direction/

[13] https://www.aicgs.org/2019/07/the-9-percent-trap-the-german-lefts-identity-crisis/

[14] https://www.zdf.de/nachrichten/politik/politbarometer-rueckhalt-fuer-geltende-massnahmen-100.html?slide=1605210867025

[15] Bu protestoların “Querdenken” denilen komplo teorisyenleri, aşırı sağcılar, “düz dünya aktivistleri” gibi marjinal gruplar tarafından gerçekleştirildiğini ve toplumun çok büyük kısmının bu protestolara karşı olduğunu belirtmemiz şart.

[16] http://populismus.gr/wp-content/uploads/2020/06/interventions-7-populism-pandemic-UPLOAD.pdf

[17] https://www.br.de/nachrichten/deutschland-welt/die-afd-in-der-corona-krise-profis-gefragt-nicht-populisten,RtfyB7W

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu