Uzlaşabilmek, Aktivizm ve Koalisyonlar – Yusuf Can
When we allow freedom ring, when we let it ring from every village and every hamlet, from every state and every city, we will be able to speed up that day when all of God’s children, black men and white men, Jews and Gentiles, Protestants and Catholics, will be able to join hands and sing in the words of the old Negro spiritual:
“Free at last, Free at last, Thank God almighty we are free at last.”
Özgürlüğün yankılanmasını sağladığımızda, her kasabadan ve köyden, her eyaletten ve kentten özgürlüğün yankısını duyduğumuzda, o gün yakın demektir ve o gün Tanrının bütün kulları, siyahlar ve beyazlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar, Protestanlar ve Katolikler el ele tutuşup siyahların eski bir ilâhîsinin sözlerini haykıracaklar:
Sonunda özgürüz, sonunda özgürüz, Tanrıya şükürler olsun ki sonunda özgürüz.
Martin Luther King Jr bu sözleri 1963 yılının Ağustos ayında yaptığı ünlü “Bir hayalim var” konuşmasının sonunda, onu dinleyen kalabalığın heyecanlı çığlıkları arasında haykırmıştır.
Yüzyıllar süren bir özgürlük mücadelesinin, ABD Sivil Haklar Hareketi’nin doruk noktalarından birisidir.
Sadece ABD tarihinde değil, Dünya tarihi için de bir dönüm noktasıdır. Öte yandan, günümüzde Martin Luther ne kadar çok takdir görse de, yaşadığı dönemde hem statüko tarafından, hem de onunla aynı görüşü paylaşmayan birçok insan tarafından radikal ve tehlikeli görülmüştür. Onun ismi, yaşadığı dönemde, ABD toplumunun kutuplaşmasında önemli bir etken olmuştur. Ancak Amerikan toplumu siyasi kutuplaşmaya hiçbir zaman yabancı olmamıştır.
Siyasi kutuplaşma ABD toplumunda her zaman var olmuş, kimi zaman da şiddetini arttırmış bir gerçekliktir. ABD’nin kuruluşundaki süreçte de devletin gücü bağlamında farklı görüşlerin temsil edildiği kutuplar ortaya çıkmıştır. Sosyal hareketler ya da aktivizm açısından sadece ABD için değil, tüm Dünya için de hareketli olan 1960lar, sanılanın aksine, ABD içinde partiler düzeyinde kutuplaşmanın çok da yüksek olmadığı yıllardı. Ancak bu ABD toplumunda kutuplaşma olmadığı anlamına gelmiyordu.
1960lar, ABD’nin uzun süredir yüzleşmekten kaçtığı, sivil haklar, kadın hakları ve cinsel özgürlük gibi sorunların toplum gündeminde kalıcı şekilde yer edindiği ve ses getirdiği bir dönemdi.
ABD’nin geçmişte işlediği toplumsal ‘günahların’ kamusal alanda yaygınca tartışılması toplumsal kutuplaştırmayı arttırmıştı. Özellikle Sivil Haklar Hareketi, ABD’nin orijinal günahı olan köleliği ve bu günahın tarihsel etkilerini toplumun yüzüne bir kere daha çarparak, kalabalıkların mobilize olmasına öncülük etmişti.
Sivil Haklar Hareketi, bir bakıma, 17. Yüzyılda Virginia Eyaletine ilk kölelerin ayak basmasıyla başlayan bir mücadeleydi. Afrika kıtasından Kuzey Amerika’ya ilk kölelerin getirilişi 1619 yılında gerçekleşmişti. Bundan tam 246 yıl sonra, 4 yıl süren bir iç savaşın sonunda, 1865 senesinde, ABD’deki Lincoln Hükümeti köleliği Anayasal bir değişiklikle kaldırmış, ancak sistematik ırkçılığın önüne geçememişti. 1870lerden itibaren başlayan, adına da Jim Crow dönemi denilen süreç, en başta güney eyaletlerinde olmak üzere ABD’nin birçok yerinde siyah-beyaz ayrımını yasal ve sistematik hale getirmiş, siyah tenli insanların oy vermek, okula gitmek, çalışmak gibi temel haklarının gasp edilmesine aracı olmuştur.
1960lara gelindiğinde ise Jim Crow süreci artık son günlerini yaşamaktadır. Sivil Haklar Hareketi iyice güçlenmiş, hareketin yarattığı toplumsal değişim rüzgarları Beyaz Saray’dan Golden Gate’e kadar ülkenin her köşesini titretir hale gelmişti.
Sivil Haklar Hareketi ile ilgili yapılması gereken ilk kabul, hareketin tek bir elden yönetilmediği ve çok sesli olduğudur. Evet, Martin Luther King Jr, Rosa Parks ve Malcolm X gibi isimler ön plana çıksa da, Sivil Haklar Hareketi ABD’nin birçok şehrinde farklı eylemlere, farklı aktivizm yöntemlerine sahne olmuştur. Kimi şehirlerde ekonomik boykot olarak vücut bulan hareket, kimi şehirlerde ise kalabalık yürüyüşler aracılığılya istediği mesajı kalabalıklara ulaştırmıştır.
Ancak Sivil Haklar Hareketi’nin ve 1960lardaki toplumsal değişimde rol oynayan diğer hareketlerin önemli bir özelliği de kurdukları koalisyonlardır. Bu koalisyonlar parti ya da ideoloji düzeyinde değil, sorun bazlıdır. Dolayısıyla 1960larda yaşanan kutuplaşma da parti düzeyinde değil, sorun düzeyinde gerçekleşmiştir. Sivil Haklar Hareketi hem bazı Demokrat Partililer hem de Cumhuriyetçi Partililer tarafından eleştirilmiştir. Aynı şekilde Vietnam Savaşı’na karşı yapılan eylemler ve Kadın hakları hareketi de siyasi spektrumun iki tarafından da tepki ile karşılanmıştır.
1960lar Amerikası birçok aktivist grubun koalisyonuna ev sahipliği yapmıştır. Georgia eyaletinin başkenti Atlanta şehrinde ABD hükümetinin politikalarına karşı örgütlenen üniversite öğrencileri şehirdeki Sivil Haklar Hareketi aktivistleri ile bir araya gelmiş, ekonomik boykotlar ve protestolar düzenlemişlerdir. Hatta bu koalisyonun şehir ekonomisi üzerinde kurduğu baskı öylesine artmıştır ki şehrin yönetimi kamusal alanlarda uygulanan siyah-beyaz ayrımını Sivil Haklar Yasaları çıkmadan 3 sene önce, yani 1961 yılında bitirmek zorunda kalmıştır.
Aktivistler, demokratik haklar, ırkçılık, ekonomik adaletsizlikler ve savaş karşıtlığı gibi toplumun geneline dokunan konularda kurdukları stratejik koalisyonlar aracılığıyla ABD yönetimine baskı oluşturmuş ve talep ettikleri birtakım yasal değişiklikleri hem yerel yönetimler düzeyinde hem de federal düzeyde elde etmişlerdir. Gerektiği yerde risk alıp devletin kolluk kuvvetleriyle karşı karşıya gelen ve hatta yaşamlarını kaybeden aktivistler, gerekli gördükleri noktalarda da uzlaşmacı bir tavır sergilemişlerdir. Uzlaşmacı tavrın belki de en net ortaya çıktığı anlardan birisi 1964 yılında kanunlaşan Sivil Haklar Yasası ABD Senatosu’nda tartışılırken yaşananlardır. Güneyli Demokratlar ve Cumhuriyetçiler bir araya gelip yasanın çıkmasını iki ay geciktirdikten sonra, yasa üzerinde yapılan küçük değişikliklerle bu karşıt grup ikna edilmiş, ABD tarihinin en önemli yasa tekliflerinden bir tanesi kanunlaşmıştır.
Ancak ne 1964 yılında kanunlaşan Sivil Haklar Yasası, ne de ondan bir sene sonra kanunlaşan ve bir o kadar önemli olan Oy Hakları Yasası ABD’de hakları gasp edilen dezavantajlı grupların sorunlarına sürdürülebilir çözümler getirebilmiştir.
1960ların sonlarına gelindiğinde siyahların yaşadığı ekonomik adaletsizlikler devam etmiş, Vietnam Savaşı son bulmamış ve sistematik ırkçılık varlığını sürdürmüştür. Ekonomik sıkıntılar, polis şiddeti ve temsil sorunu azalmamış, hatta ABD’nin Chicago ve Oakland gibi siyahların yoğun olduğu şehirlerinde daha da belirginleşmiştir. Ancak bu adaletsizlikler yeni koalisyonların doğmasına da aracı olmuştur. Örneğin, 1969 yılında Chicago kentinde sıra dışı bir koalisyon ortaya çıkmıştır. Adını ‘Gökkuşağı Koalisyonu’ olarak belirleyen grup, içinde siyah aktivistleri, Latinleri, işçi sınıfı beyazları, Amerikan Yerlileri Hareketinden aktivistleri ve kadın hareketlerinden aktivistleri bünyesine katmıştır. Bu koalisyon parti ya da ideoloji düzeyinde değil, Chicago kentinde var olan ekonomik adaletsizlikler, polis şiddeti ve evsizlik gibi konularda ortak çalışmak için bir araya gelmiştir. Aralarında ideolojik farklar da olsa, bu gruplar koalisyon kurmayı mantıklı bulmuş ve uygulamaya geçmişlerdir. Koalisyon bir süre gücünü korumuş, hatta şehrin bazı bölgelerinde halka yardım kampanyaları düzenlemiştir. Ancak koalisyon liderleri polis baskısına uzun süre dayanamamış ve koalisyon dağılmıştır. Kimileri için koalisyonun dağılması olumsuz bir sonuç gibi gözükse de oluşturulan uzlaşma ve iletişim kültürü Chicago kenti için kalıcı olmuştur. Yıllar sonra seçilecek belediye başkanları ve şehir meclisi üyeleri, 1969 yılında doğan bu koalisyonun yarattığı kültürün meyveleri olmuştur.
1960larda gerçekleşen siyasi ve sosyal kazanımlar elbette sadece koalisyonlara ya da uzlaşı kültürüne bağlanmamalıdır. İlkeli duruşlarının bedelini canlarıyla ödeyen cesur liderler, idealleri için emek vermekten ya da sorumluluk almaktan kaçmayan aktivistler, sistemik toplumsal sorunlara kapsamlı yasal çözümler sunma cesaretine sahip politikacılar, en radikal fikirleri dahi dillendirmekten çekinmeyen insanlar ve farklı gruplardan insanlarla iletişim kurmaktan kaçınmayan hareketler 1960larda yaşanan değişimlerin başlıca mimarlarıdırlar.
Ancak 1960larda başarıya ulaşan küçük ya da büyük hareketlerin ortak özelliği, farklı ideolojik görüşlere sahip gruplarla da masaya oturmak konusunda gösterdikleri pozitif tavırdır. Bu tavır, prensiplerden ödün vermek olarak algılanmamalıdır. Aksine, bu tavır, kalıcı çözüm isteyen insanların bir araya gelip artık işlevini yitirmiş olan toplumsal sözleşmeyi yenilemesi olarak ele alınmalıdır. Günümüzde kutuplaşmadan nasibini en sert şekilde alan ABD, geçmişinde tecrübe ettiği uzlaşı kültürünü yeniden canlandırmalıdır. Birçok araştırmaya göre ABD tarihinde parti düzeyinde en çok kutuplaştığı dönemi yaşamaktadır. Devleti yöneten Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki uçurum öylesine artmıştır ki, ABD’nin sağlık hizmetlerindeki aksamalar, eğitim ve öğrenci borçlar, ekonomik adaletsizlik ve evsizlik gibi acil çözüm gerektiren sorunları yöneticilerin gündemine gelememektedir.
Partilerin bu kadar kutuplaştığı dönemde aktivistlere önemli ve belki de icra etmesi son derece zor olan görevler düşmektedir. Günümüz aktivistleri kuracakları koalisyonları Demokrat Parti ya da Cumhuriyetçi Parti kimliği ile değil, sorun olarak gördükleri meseleler merkezinde şekillendirmelidirler. ABD toplumu ne kadar Demokrat ve Cumhuriyetçi ekseninde bölünmüş gibi gözükse de özellikle ekonomi, sağlık, eğitim ve siyasi yozlaşma gibi sorunların varlığında toplumsal mutabakata ulaşma yolunda ilerlemektedir. Toplumun çoğunluğu benzer sorunlardan şikayetçidir. Evsizlik, düşük ücretler, sağlık harcamalarının astronomik bedelleri, eğitimin pahalılığı, borçlar gibi konular toplumun her kesimini etkileyen sorunlardır. Bu sorunları çözmek adına atılacak adımlar, en çok dezavantajlı konumda olan kadınların ve etnik azınlıkların lehine olacaktır.
Belki de en önemlisi, aktivistler kuracakları koalisyonları sadece kimlik üzerinden değil, aynı zamanda toplumsal sorunlar üzerinden de kurarak daha kapsayıcı koalisyonlar oluşturabilecek ve kutuplaşmanın siyasilerin yarattığı suni bir gündem olduğunu net bir şekilde ortaya koyabileceklerdir. Şu unutulmamalıdır ki asgari ücret arttığında sadece Demokratlar ya da Cumhuriyetçiler için değil, tüm halk için artacaktır. Asgari ücret artmadığında ve dolayısıyla alım gücü azaldığında sadece bir partinin seçmenini değil, herkesi olumsuz etkileyecektir. ABD toplumunun sürekli ertelediği sorunlar parti ayırt etmeden her bireyi etkilediğine göre, bu sorunlara karşı üretilecek çözümler de geniş koalisyonların ortak çalışmalarıyla oluşturulmalıdır.
Şu bir gerçek ki politik kutuplaşma insanları mobilize etmede önemli bir etkendir. Kutuplaşan toplumlarda bireyler aktivizme daha kolay yönelirler. Kutuplaşma heyecanlıdır, enerji vericidir.
Koalisyon aktivizmi, kutuplaşmanın yarattığı heyecanı yaratmak konusunda yetersiz kalma riskine sahiptir. Ancak bu risk, sorunların çözümlerinin ertelenmesiyle oluşacak sosyal, politik ve ekonomik krizlerin toplum için yaratacağı riske kıyasla göz ardı edilebilecek düzeydedir.
Koalisyonlar sabır ve kararlılık gerektirir. ABD Sivil Haklar Hareketi’nin başarıya ulaşmasındaki en önemli sebep de bu hareketi sürdüren aktivistlerin sabrı, inancı ve kararlılığıdır. Sabır ve kararlılık gösteremeyen; farklı gruplarla iletişim kuramayan, bu cesareti ortaya koyamayan; gerektiğinde uzlaşmanın değerini kavrayamamış hareketlerin başarılı olma ihtimali zordur.
Yusuf Can – Araştırmacı