Demokrasi ve SolDış Politika ve EnternasyonalizmDünyaPolitikaYerel Yönetimler

Popülizm, Hukukun Üstünlüğü ve Anti-Popülist İttifak Özgür Şehirler Paktı Üzerine – Görkem Yaz

Popülizmi Kavramsallaştırmak

Kavramın yaygın olarak kullanılan tanımı Mudde ve Kaltwasser (2017)’a aittir. Burada popülizm fikirsel bir yaklaşım olarak irdelenir. Halk iradesinin tecelli etmesinin önünde halkın dikey ilişki içinde bulunduğu yönetsel elitler ve yatay düzlemde etkileşime girdiği medya ya da ekonomik vb. topluluklara mensup elitlerin bulunduğu söylemine sığınan popülizm akım ideolojilere eklemlenerek ortaya çıkan, uygulama ajandası mekân-zamana göre değişen; fakat temel felsefesi müesses nizama karşı halkın çıkarlarını korumak olan ince merkezli bir ideoloji olarak tanımlanır. Mueller (2017, s.36) popülizmin varlığından söz edebilmek için çoğulculuğun olmaması gerektiğini belirtir, zira popülistler yalnızca kendilerinin halkı temsil ettiğini söyler ve yalnızca kendilerini destekleyen kitleleri halk olarak tanımlarlar.

Kurt Weyland (2001), popülizmi ‘’kişisel bir liderin örgütlenmemiş bir kitleyi mobilize ederek iktidara gelmek ya da iktidarını devam ettirmek amacıyla kullandığı siyasi bir strateji’’ olarak tanımlamaktadır. Jagers ve Walgrave (2007, s.3), Mudde ve Kaltwasser’ın yaklaşımını temel alarak popülizmi ince ve kalın olarak iki grupta kavramsallaştıran iletişimsel bir teori geliştirmiştir. Esasen halk kelimesini kullanan her politikacının ince konsepte göre popülist olduğunu dile getiren yazarlar elit-düzen-irade gibi kavramlar bulunan retoriği kalın konseptle özdeşleştirip popülizmi ‘’siyasi aktörlerin halka atıf yaptığı siyasi bir iletişim biçimi’’ olarak tanımlamaktadır.

Popülizme ilişkin diğer yaklaşım sosyoekonomik temelli görüşlerden farklı olarak kültürel bir mesele olduğu görüşüdür. Ingleheart ve Norris (2016), popülizme olan desteğin küreselleşme sürecine karşı gelişen sosyo-psikolojik bir durum olduğunu dile getirmektedir. Bu yaklaşıma göre küreselleşme süreciyle birlikte toplumların geleneksel değerlerinin aşınması ve ilerici olarak tabir edilen değerlerin yükselmesi sebebiyle bu değerlerlerle bağ kurmakta zorlanan eski jenerasyonlar ve eğitim seviyesi düşük kitleler kimliklerinin tehdit edildiğini düşünerek savunma içgüdüsüyle çatışmacı milliyetçi-muhafazakâr görüntü çizen popülist partilere yakınlaşırlar.

Bu çalışmada popülizm incelenen yaklaşımların tümünün sentezi siyasi bir mesele olarak ele alınmaktadır. Tüm yaklaşımların popülizmin farklı aşamalarında ortaya çıkabilecek ve birbirleriyle ilişkili rasyonel yaklaşımlar olduğu savunulmaktadır. Siyasi parti kurmanın temel mantığı iktidarı ele geçirmektir. Bu noktada iktidara geliş stratejisi bazı siyasal hareketler için stratejik yaklaşımlar referans alınarak belirlenir. Sonrasında kendilerini tanıtma aşamasında konjonktürel olarak ince ya da kalın konseptli iletişim biçimini kullanırlar. Fikirsel, stratejik ve iletişimsel yaklaşımlar bütünleşerek bir bileşen halini alır. İktidar kazanıldıktan sonra iktidarın devamlılığı stratejisinin bir parçası olarak merkezi bürokrasiye tamamen hâkim olma çalışmaları yapılır. Bu aşamada kültürel popülizm çalışmaları da yoğunlaşır. Zira siyasal hareket için iktidarı ele geçirmek son aşama değildir. Kendisini iktidarda tutacak çoğunluğa ihtiyacı olduğu için kurumlarla birlikte toplumu dizayn etmek ister.

Popülizm ve Hukukun Üstünlüğü İlişkisi

Popülist liderler ari halkın çıkarlarını savundukları için halk iradesini yansıttığını ileri sürdükleri kararlar verme eğiliminde olmakla beraber bu kararların hayata geçmesine engel olabilecek kurallar, kurumlar ve kitlelerle çatışmaya girebilirler. Örneğin anayasada güvence altına alınmış bazı bireysel özgürlükler ulusal kimlik ve dini normlarla uyuşmadığı için kısıtlanmak istenebilir. Yine aynı şekilde yargı organları milli iradenin tecelli etmesini engellediği gerekçesiyle hedef alınabilir. Burada temel mesele, iktidarın köklenmesini sağlayacak adımların atılmasını hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle engelleyebilecek denge ve denetleme mekanizması, anayasa, yüksek mahkeme, sivil toplum vb. mekanizmalarladır.  Dolayısıyla bu mekanizmalar halk iradesinin kendisini göstereceği belirtilerek yeniden tasarlanmak istenebilir. Bu işlem bazı durumlarda katılımı ve temsili arttırması açısından faydalı olabileceği gibi kimi durumlarda halk iradesi gerekçe gösterilerek anti-demokratik kararların uygulanması açısından zararlı olabilir. Popülizmin temel içgüdüsü iktidarın devamını sağlamak olduğu için muhalefette bulunan ya da iktidara destek vermeyen kişi ve kurumların tehdit unsuru olarak algılanabileceği ve iktidarı denetleyecek bir mekanizmanın olmadığı durumda çoğu zaman otokrat bir anlayış sergilenebileceğinin altı çizilmelidir.

Özgür Şehirler Paktını Doğuran Sebepleri Anlamak İçin;

Macaristan’da Popülizm ve Hukukun Üstünlüğü Sorunu

Macar Yurttaş Birliği (Fidesz), liberal-muhafazakâr bir parti olarak kurulmuş olmasına rağmen, 2002 seçimlerini kaybettikten sonra sağa doğru hareket etmeye başlamıştır. 2010 yılında yapılan genel seçimlere kadar ekonomik, sosyal, politik ve kültürel sektörlerini destekçileriyle birlikte kontrol altına almış ve böylece mecliste üçte iki çoğunluk sağlamıştır.  Çoğunluk sağlamanın avantajıyla geniş bir mutabakat sağlamadan anayasada değişiklik yapmış ve gücü merkezde konsolide etmiştir. Yeni anayasayla birlikte medya özgürlüğü kısıtlanmış, dar bölge seçim sistemiyle temsilde adalet tahrip edilmiş, denge ve denetleme mekanizması zayıflatılmış, önemli kurumlar Fidesz destekçileriyle doldurulmuştur (Ágh, 2016; Greven, 2016).

Orban hükümeti, AB’nin küresel krizin etkilerini hafifletmek konusunda başarısız olmasını politika malzemesi haline getirerek AB’nin müdahalelerini ulusal egemenliği tehdit eden bir unsur olarak tartışmıştır (Öniş ve Kutlay, 2017). Negatif ulusalcılık anlayışı aynı zamanda Katolik-Macar ulusu dışında kalanlar için İslamofobik ve sığınmacılık karşıtı söylemlerde de kendini göstermektedir (Verbeek ve Zaslove, 2018). Ágh (2015), Fidesz güçlendikçe ‘’günlük yaşam üzerinde bile diktatörlüğün kurulduğu bir anlayışın’’ yaygınlaştığını, eş dost kapitalizmiyle destekçi-oligark bir sınıf oluşturulduğunu ve AB fonlarının partizanca dağıtıldığını, hükümeti desteklemeyen kiliselerin kapatıldığını, devlet destekli sosyal hareketler başlatılarak yapay sivil toplum örgütlenmeleri meydana getirildiğini ve kültürel toplum mühendisliği yapıldığını aktarmaktadır.

Macaristan’daki anti-demokratik ve popülist iklimin değişimi 2019 yerel seçimleriyle başlamıştır. Uzun zamandır muhalefetin bölünmüşlüğü sayesinde iktidarını koruyabilen Fidesz’e karşı ilk seçim zaferini geniş tabanlı bir ittifakın adayı olarak Gergely Karácsony kazanmıştır. Budapeşte belediye başkanı seçilen Karácsony, Orban hükümetinin aksine Avrupa yanlısı, çevreci, toplumsal cinsiyet ve sosyal eşitliklere önem veren kimliğiyle öne çıkmaktadır. Muhalefetin Budapeşte’deki galibiyetinden bu yana Orbán hükümeti ittifak ve koalisyon kurulmasını engelleyecek yasa çalışmaları yapmaktadır. Merkezi hükümetin kontrolünü artıran bir dizi kanunla şehrin bağımsız hareket etme kabiliyetini engellemek amaçlanmaktadır. Bununla birlikte Budapeşte yenilgisi Fidesz kaybetmez algısını yıkarak demokratik değerlere bağlı kitleler açısından bir umut doğurmuştur. Öyle ki muhalefet 2022 genel seçimlerinde Budapeşte’de olduğu gibi ortak bir adayla yarışma kararı almıştır.

Polonya’da Popülizm ve Hukukun Üstünlüğü Sorunu

PiS de tıpkı Fidesz gibi kuruluş aşamasında popülist olmamakla birlikte 2005 yılında yapılan parlamento seçimlerinde koltuk sayısı tek başına iktidar olmaya yetmediği için iki popülist partiyle koalisyon hükümeti kurmak durumunda kalmıştır. Bu koalisyonun icraatları arasında eğitim bakanlığının Katolik değerlere göre tasarlanması, medya organlarında aşırı kesimlerin olumlanması, ifade özgürlüğünün kısıtlanması, dış politikada şüphecilik gibi eylemler bulunmaktadır. Koalisyon iç meseleler nedeniyle 2007’de sona ermiştir (Pankowski, 2010; Mesežnikov ve diğerleri, 2008). Bir arada bulundukları süre içinde kültürel araçları oldukça etkili kullanan partiler yeterli çoğunluğa sahip olmadığı için anayasal değişikliklere gidememiştir.  Jasiewicz (2008, s. 11) 2007 seçimlerine gidilme nedenini Kaczyńskilerin parlamentoda çoğunluğu sağlama isteğine bağlamaktadır. PiS oylarını arttırmasına rağmen seçimleri kaybetmiştir.

Fomina ve Kucharczyk (2016) PiS’in tekrar iktidara geldikten sonraki çizgisini denge ve denetleme mekanizmasının aşındığı, büyük ölçüde otoriter eğilimler sergilenen bir yönetim olarak tanımlıyor. Partinin iktisadi meseleleri bir kenara bırakarak tamamen kültürel ve ideolojik meselelere odaklandığı vurgulanıyor. Hükümet uygulamalarını meşrulaştırmak için devlet televizyonu araç olarak kullanılmıştır. Katolik kilisesinin açıkça desteklediği PiS’in 2015 sonrası temel meselesi eskiden açıkça meydan okuyamadığı liberal değerleri sarsmak, yeni bir milli güvenlik tanımı üretmek ve kültürel anlamda homojen bir toplum oluşturmak olarak karşımıza çıkmaktadır.

Polonya’da anti-demokratik iklimin değişimi 2018 yerel seçimleriyle başlamıştır. PiS’in seçmen profili kır tabanlı olduğundan büyük şehirlerde hayli başarısız bir tablo sergilemektedir. Büyük kentler muhalefet partilerince yönetilmektedir. Bu nedenle PiS Varşova’yı ele geçirip kültürel savaşın galibi olmayı amaçlıyordu. PiS’in adayı Patryk Jaki partisinin söylemlerine uygun çatışmacı bir çizgide dururken muhalefetin adayı liberal Rafał Trzaskowski uzlaşmacı bir dille problem çözmeye yönelik konuşarak ilk turda seçimi kazanmıştır. Bu başarıyla yerel bağlamdan kopmuş, 2020 seçimlerinde seçime bir buçuk ay kala başkan adayı olmuş, Varşova ofisine geldiğinden beri devlet medyasının hedefinde olmasına rağmen ikinci tura kalmayı başarıp küçük bir farkla yenilmiştir. Bununla birlikte aktivizmiyle muhalif kesimlerin öncüsü olmaya devam etmektedir.

Çekya ve Slovakya’da Neler Oluyor?

Macaristan ve Polonya’nın aksine Çekya ve Slovakya’da sol popülizmin demokrasiyi tehdit ettiği söylenebilir. Slovakya’da uzun süre iktidarda kalan Smer-SD mafya ilişkileri ve yolsuzlukla gündeme gelirken 2018 yerel seçimlerinden itibaren bağımsız ve liberal politikacılar yükselişe geçmiştir. Bu doğrultuda başkent Bratislava’da bağımsız siyasetçi Matúš Vallo yönetimi devralmıştır. Çekya’da ise hükümetin AB şüpheci yaklaşımını güçlendirerek Rusya ve Çin gibi kusurlu rejimlerle yakınlaşmasının endişe yaratmasıyla Prag belediye başkanı seçilen Zdeněk Hřib ‘in insan haklarını gerekçe göstererek Çin’le olan protokollerde eleştirel bir tavır sergilemeye başlamıştır. Bu durumun doğal bir sonucu olarak merkezi hükümet ve Prag arasında çekişmeler meydana gelmiştir. Güncel olarak Slovakya’da iktidardaki popülist hareketler ivme kaybederken Çekya’da varlığını sürdürmektedir.

Anti-Popülist Yerel Yönetimler İttifakı: Özgür Şehirler Paktı

Prag belediye başkanı Zdeněk Hřib, Varşova belediye başkanı Rafał Trzaskowski, Bratislava belediye başkanı Matúš Vallo ve Budapeşte belediye başkanı Gergely Karácsony 16 Aralık 2019 günü Budapeşte’de Pact of Free Cities  (Özgür Şehirler Paktı) isimli bir protokol imzalamıştır. Bu paktın felsefi temellerini Benjamin Barber’in 2013 yılında yayımladığı ‘’If Mayors Ruled the World: Dysfunctional Nations, Rising Cities’’ adlı eser oluşturmaktadır. Argümanını demokrasinin şehre özgü bir olgu olduğu üzerine kuran Barber ulus devletlerin doğasının rekabet, çatışma, egemenlik ve kimlik kaygısından meydana geldiğini, şehirlerin doğasınıysa yenilik, pragmatizm, çözüm ve gönüllü iş birliğiyle nitelendirmektedir. Yerel siyasetçiler de merkezi hükümetlerin takındığı çatışmacı tutumun toplumun hiçbir sorununu çözmediğini vurgulayarak özgürlük, demokrasi, adalet ve eşitlik gibi kavramlar etrafında birleşeceklerini dile getirdiler. Platformu çağdaş yönetişim metotları paylaşmak, sürdürülebilirlik, iklim değişikliği, kentsel planlama, ulaşım, konut sıkıntısı, çok kültürlülük-hoşgörü ve kentsel eşitsizlikler gibi konularda ortak akılla mücadele etmek için kullanacaklarını belirttiler. Dört belediye başkanının üzerinde durduğu asıl meseleyse bu hizmetlerin fonlanması meselesiydi zira merkezi hükümetler fonları partizanca dağıtıyordu. Bu nedenle AB’den yerel fonların başkentlere doğrudan tahsis edilmesi talebinde bulundular. Pakt, Polonya ve Macaristan’ın bütçeyi veto etme sürecinde aktif lobi çalışması yaptı.

Türkiye de Yerel Yönetimler Özgür Şehirler Paktına Dahil Olmalı mı?

Popülist siyasal hareketlerin tek haneli oy oranlarıyla marjinal olarak nitelendirildiği günler artık geride kalmıştır. Bu siyasal hareketler küresel düzlemde iktidar dışından tartışma zeminini belirleme yeteneği geliştirmekle beraber iktidar ortağı hatta iktidar unsuru olmaya başlamıştır. Dahası, ana akım partiler rekabet kaygısıyla söylemlerini aşırı siyasal hareketlerin konumlandığı çizgiye göre şekillendirmektedir. Dolayısıyla uluslararası alanda işbirliği mekanizmalarının egemenlik ve kimlik savaşından gördüğü hasarı Özgür Şehirler Paktı ve Barber (2013)’ın değindiği üzere C40, Metropolis, United Cities and Local Governments vb. küresel-kentsel ağlar tamir edebilir.

Özgür Şehirler Paktı’nın bu ağlar içindeki en önemli özelliği sorunlara çözüm üretmek haricinde sorunun kaynağıyla mücadele ediyor olmasıdır. Katılıma açık olan pakta Türkiye’den yerel yönetimlerin dahil olmasının Avrupa topluluklarıyla olan ilişkiler üzerinde olumlu bir etkisi olacağı yadsınamaz. Tıpkı Visegrad ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de hükümetin realist anlayışı toplumun bir kesimi için dezavantaj olmuş, parlamentonun etki alanını kaybetmesi yerel yönetimlere verilen önemi arttırmıştır. Hatta son dönemde yerel yönetimlerin elindeki veriler denge-denetleme mekanizmasının yokluğunda denetleme imkânı vermektedir. Yine bu durumun bir sonucu olarak yerel siyasetçilerin etki alanı genişlemiştir. Yaşanılan tecrübenin benzerliği ve ortak problemler bölgedeki yerel toplulukları inisiyatif almaya mecbur bırakmaktadır. Gayriresmî yollardan görülen dayanışmanın topluluklar arası ilişkilerde istikrar sağlamak açısından formel düzleme çekilmesi gerekmektedir.

Tüm bunlara istinaden Türkiye’de yerel toplulukların Özgür Şehirler’in çabasına ortak olması gerektiği ifade edilebilir. Küresel etki düzeyi geniş olan Varşova, Budapeşte, Bratislava ve Prag gibi kentlere yine küresel etki düzeyi geniş olan İstanbul ve Ankara gibi kentlerin eklemlenmesinin küresel yönetişim metodu haline gelen popülizmin uluslararası alanda neden olduğu kaosu hafifletebileceği göz ardı edilmemelidir. Yerel yönetimler arasındaki kalıcı işbirliğinin sosyal ve kültürel değer alışverişi getirecek olması toplulukların yankı odalarından çıkarak çeşitliliği yüceltmesini beraberinde getirebilir.  Popülist siyasal hareketlerin kol kola vererek aşındırdığı asgari evrensel değerler anti popülist yerel toplulukların kol kola vermesiyle onarılabilir. Türkiye’de yerel yönetimlerin pakta dahil olmaktaki motivasyonuysa merkezin içe kapalı çatışmacı kimlik anlayışı nedeniyle toplumun bu evrensel değerlere uzaklaşmasını engellemek olmalıdır.

 Görkem Yaz – Araştırmacı

 

 

 

 

REFERANSLAR
  • Mudde, C., & Kaltwasser, C. R. (2019). Popülizm: Kısa Bir Giriş (Çev.Türközü S.E.) Nika Yayınevi, İstanbul.
  • Müller, J. W. (2017). What is populism?. Penguin UK.
  • Weyland, K. (2001). Clarifying a contested concept: Populism in the study of Latin American politics. Comparative politics, 1-22.
  • Jagers, J., & Walgrave, S. (2007). Populism as political communication style. European journal of political research46(3), 319-345.
  • Inglehart, R. F., & Norris, P. (2016). Trump, Brexit, and the rise of populism: Economic have-nots and cultural backlash.
  • Ágh, A. (2016), ‘The Decline of Democracy in East-Central Europe: Hungary as a Worst-case Scenario’, Problems of Post-Communism, 63(5–6): 277–87.
  • Ágh, A. (2015). De-Europeanization and De-Democratization Trends in ECE: from the Potemkin Democracy to the Elected Autocracy in Hungary. Journal of Comparative Politics8(2).
  • Öniş, Z., & Kutlay, M. (2019). Global shifts and the limits of the EU’s transformative power in the European periphery: Comparative perspectives from Hungary and Turkey. Government and Opposition54(2), 226-253.
  • Verbeek, B., & Zaslove, A. (2017). Populism and foreign policy. The Oxford handbook of populism, 384-405.
  • Pankowski, R. (2010). The populist radical right in Poland: the patriots(Vol. 12). Routledge.
  • Mesežnikov, G., Gyárfášová, O., & Smilov, D. (2008). Populist politics and liberal democracy in Central and Eastern Europe. IVO (IPA) working paper series, Bratislava.
  • Jasiewicz, K. (2008). The new populism in Poland: The usual suspects?. Problems of Post-communism55(3), 7-25.
  • Fomina, J., & Kucharczyk, J. (2016). The specter haunting Europe: populism and protest in Poland. Journal of Democracy27(4), 58-68.
  • The Guardian, 2019 https://www.theguardian.com/world/2019/dec/16/islands-in-the-illiberal-storm-central-european-cities-vow-to-stand-together

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu