DünyaEkonomi ve KamuculukEmek, Dijitalleşme ve GelecekGündemPolitikaToplum ve Siyaset

Kripto Para Çılgınlığının Gölgesinde Avrupa Birliği Regülasyon Girişimi – Hasret Ozan Sevim

Bu yazı, blokzincir hakkında biraz bilgisi olan okuyuculara regülasyonlara giden süreci ve hatta gelecekten bir kesiti anlatmayı amaçlamaktadır.

  1. Cyberpunk Akımı

Bilişim, bilgisayar ve iletişim teknolojilerinin Batı ülkelerinde genel toplum kitlesine yayıldığı 80’li yıllarda “kitlesel gözetim” (mass surveillance) olarak çevirebileceğimiz, bireylerin özel alanlarının devletçe çeşitli gerekçelerle ihmal ve/veya bazen istismar etmesine tepki olarak doğmuştur. Etimolojisine baktığımızda “cyber” kelimesinin teknoloji dünyasını veya siber dünyayı temsil ettiğini; “punk” kelimesinin ise otorite tanımazlığı simgelediğini söyleyebiliriz. Yekpare bir grubu temsil etmemekle beraber akımın önde gelen temsilcileri, kişisel mahremiyetlerini ihlal eden çeşitli araçları (gözetleme kameraları, cihaz takip sistemleri, kamu kurumlarına veri akışı sağlayan cloud sistemleri, finansal hesaplarının kara para aklama veya vergi düzenlemeri sebebiyle denetlenmesi vb.) etkisiz kılabilecek birçok kriptolama sistemi ve mekanizma geliştirmiştir. Yine bu kişiler, kriptolanmış sistemlerin geliştirilmesi ve kullanılması sırasında kişisel mahremiyet ve güvenlik sebepleriyle gerçek kimliklerini de muhafaza etmişlerdir. Bu nedenle akımın birçok büyük ismi sadece internet bloglarında veya sosyal medyada kullanılan “nickname”leri ile bilinmektedir. Kurumsal kanatta ise kriptolama teknolojilerini yasal yolla kullanmaya çalışan cyberpunk isimler olmuştur. David Chaum’un Digicash ödeme sistemi, Phil Zimmerman’ın 1991’de geliştirdiği Pretty Good Privacy (PGP) mail kriptolama sistemi örnek olarak gösterilebilir. Nitekim Amerika Birleşik Devletleri’nin çeşitli ülkelere ihracını yasakladığı PGP teknolojisi, Bitcoin transferinde kullanılan “private key” ve “public key” cüzdan modelinin atasıdır. İzleyen yıllarda kamu oyuna kimliğini açıklayarak “kripto anarşist” manifestolar yayımlayan birçok isim de bulunmaktadır. Hatırısayılır miktarda hacker ismin ortak platformu haline gelen “Cyberpunk Mailling List” (websitesi bugün hala ziyaret edilebilir), Cyberpunk akımının farklı formlara evrilmesine olanak tanımıştır. Örneğin Jude Millen, “siber feminizm” akımının kripto temsilcisi haline gelmiştir.

Dağıtık veri tutma teknolojileriyle kriptolojiyi birleştirip Bitcoin’e vücut veren isimlerden bildiklerimiz Hal Finney ve Nick Szabo’dur. Bitcoin’den evvel benzer teknolojiye ve kullanıma sahip olmasına rağmen başarısız olan birçok proje olmuştur. İlk olarak 31 Ekim 2008 tarihinde internet alemine “Satoshi Nakamoto” imzasıyla sunulmuş olan “Bitcoin: A Peer-To-Peer Electronic Cash System” mailiyle birlikte başarısı artık tartışılmayan Bitcoin blokzinciri hayatımıza girmiştir.

Cyberpunk öncülerinin ezici çoğunluğu anarşist ideolojiye sahiptir. İstisnaları bulunmakla birlikte siyasal görüşleri “anarko-kapitalist” veya libertaryan olarak tanımlanabilir. Yani genel itibariyle sol değil sağ anarşist görüşleri baskındır. Nitekim “torrent” ağları, Bitcoin ve sair blokzincir ağlarının yapısı “peer-to-peer” yani aracısız veri aktarım sistemiyle çalışır. Görüldüğü üzere bahsettiğimiz teknolojik sistemlerin büyük çoğunluğu hem kamu otorilerine hem de özel aracı firmalara (bankalara, teknoloji devi şirketlere) karşı güvensizliğin bir tezahürüdür.

2. Dağıtık Veri Tutma Teknolojileri (Distributed Ledger Technologies) ve Blokzincir

Blokzincir, bir veri tutma biçimidir. Dağıtık veri tutma teknolojileri arasında en teminatlı veri tutmaya yarayan teknolojilerden birisidir. Geleneksel veya alıştığımız bilişim teknolojilerinde bir veri göndermek istenildiğinde veriyi yollayan da depolayan da genelde o veriyi kullanmakta olduğumuz yazılımdır, yazılım şirketidir. Yani veri gönderimini sağlayan da (onaylayan), veriyi bir cloud’da saklayan da merkezi belli olan bir kurum veya kuruluştur. Dolayısıyla bu merkezde meydana gelebilecek afet, hack, dezenformasyon verinizin kaybına, değiştirilmesine veya manipüle edilmesine sebep olabilir. Oysaki dağıtık veri tutma teknolojilerinde, bir verinin transferi bir merkezce değil birden çok (belki de sayısız) merkezce tutulacağından bir merkezde meydana gelen olumsuzluk veriye halel getirmeyecektir. Diğer merkezler verinin doğruluğunu tespit edilebilecektir. Dağıtık kayıt sistemiyle tutulan veriye bir olumsuzluk gelmesi için farklı ülkelerde bulunan tüm merkezlerin aynı anda manipüle edilmesi gerekir. Bu oldukça maliyetli ve başarılması zor olduğundan dağıtık veri tutma teknolojileriyle işletilen sistemler daha güvenlidir. Tabii ki dağıtık veri tutmanın getirdiği dezavantaj; verinin çok fazla merkeze dağıtılıp doğruluğunun ispatı için o merkezlerden tekrar çekilmesi sürecinde ortaya çıkan zaman ve enerji kaybıdır. Bu nedenle dağıtık veri tutma teknolojilerinin güvenli fakat yavaş ve masraflı olduğu çıkarımı yapılabilir. Ancak bugün bu dezavantajlara da çözüm üretmiş veya üretmekte olan birçok dağıtık veri tutma projesi bulunmaktadır.

Peki blokzincir teknolojisini bu kadar özel kılan nedir? Bir elektronik değer veri aktarımı örneğiyle açıklayalım. A kişisi dijital cüzdanında bulunan 10 birimlik değer ile, B kişisine 10 birimlik değer transferi gerçekleştirir; B kişisi de kendi dijital cüzdanına gelen bu 10 birimlik değeri C kişisine transfer eder. A-B arasındaki transfer ile B-C arasındaki transfer birbirine bağlı işlemler olduğundan zincir şeklinde bir blok olarak kaydedilir. Her blok güvenliğin artırılması için hashlenir, kriptolanır. Her bir transferin zamanı da zaman damgası (timestamp) ile bu bloğun içine işlenir. Bloktaki veriler bu şekilde birden fazla merkezce kaydedilir. Artık B kişisinin C’nin dijital cüzdanına yaptığı transfer inkar edilse bile veya bu transferin verisi değiştirilse bile A’nın cüzdanındaki azalan değer ile C’nin cüzdanındaki artan değer, ortadaki B’nin gerçekte nasıl bir işlem yaptığını ifşa edecektir. Yani artık B’nin işlemi olmadan da B’nin transferinin doğruluğu zincirdeki diğer işlemlere bakılarak anlaşılacaktır. Blokzinciri özel kılan prensiplerin başında bu hashlenmiş blokzincirleri ve zaman damgası gelir.

İşlemlerin birden fazla merkezce tutulabilmesi ve doğrulanabilmesi için ağ katılımcısı (ağ düğümü veya “node”) olanların verilere ulaşabilmesi şarttır. Demek ki blokzincir, veriye erişebilirlik açısından şeffaftır. Nodeların doğrulama karar mekanizmalarında yer alabilmesi sebebiyle de demokratiktir. Farklı blokzincir ağları farklı prensiplere sahip olabilir. Ancak görüldüğü üzere üst düzey şeffaflık ve demokratiklik gerektirir. Blokzincir çözümlerinin “açık-yönetim” (open-governance) demokratik yaklaşımıyla devlet yönetimlerinde kullanılması şeffaf olmayan ve merkeziyetçi kamu otoritelerinin işine gelmez.

3. Kripto Para

Kabaca, blokzincir ağlarında taşınan değere kripto para diyebiliriz. Yıllar içerisinde kripto paraları kendi dijital cüzdanlarınd saklayıp satma işi kripto para borsalarına vücut verdi. Normal şartlar altında blokzincir cüzdanlarının sahipleri belirlenemediğinden devletler, kripto para borsalarına da tıpkı diğer finansal aracı firmalar gibi hesap açtırmak isteyen müşterilerin kimlik bilgilerini iletmesini zorunlu tuttu. Bu kanunen bir gerekliliktir.

Blokzincir dünyasındaki ikinci devrim 2014 yılında “white paper”ı Vitalik Buterin tarafından, “yellow paper”ı ise Gavin Wood tarafından hazırlanan Ethereum blokzinciriyle gerçekleşti. Ethereum, mevcut blokzincir ekosistemi içerisindeki en merkeziyetsiz (en güvenli sayılabilecek) kripto paralardan bir tanesidir. Ethereum’un getirdiği “akıllı kontrat” protokolleri (smart contracts) sayesinde Ethereum ağında yeni kripto paralar yaratılabiliyor. Bu şekilde 2017’deki “kripto ICO balonu” oluştu. Dünyada da ülkemizde de birçok kişinin kripto paralarla tanıştığı zaman bu zamandır. Tabii ki balonun patlamasıyla birlikte 2018-2020 aralığında fiyatlar olması gereken yere oturdu.

2020 yılının ikinci yarısında ve içinde bulunduğumuz 2021 yılında ise piyasada yeni bir rüzgar esmeye başladı. Artık sadece bireysel yatırımcılar değil (daha doğru ve İngilizce tabiriyle “retail investors”) dev kurumsal firmalar da güvenilir blokzincire sahip kripto paraları satın almaya başladı. Bu firmaların başında MicroStrategy, Grayscale, Tesla gelmektedir. Fidelity, Blackstone gibi dünyanın en büyük finans devleri de sıraya girmiş bulunmaktadır. Tabii ki kâr amacı güden hukuki oluşumlar olarak bu dev şirketlerin aldıkları kripto paraların hatırı sayılır bir miktarını piyasaya boca edeceği oldukça tahmin edilebilir bir gerçektir.

4. Merkeziyetsiz Finans (Decentralized Finance veya kısaca DeFi)

Blokzincirin üçüncü devrimi esasen Ethereum protokolleriyle olarak hayata geçen “merkeziyetsiz finans” olgusuyla gerçekleşmiştir. Peki DeFi nedir? Geleneksel finans sektörünü değiştirebilir mi yoksa bu da bir balon mu?

2020 yılında kripto para fiyatlarında başlayan kripto para boğa koşusunun fitilini DeFi ateşledi diyebiliriz. DeFi, çeşitli bankacılık hizmetlerini ve sair finansal hizmetleri bankasız veya aracısız kullanmaya sağlayan protokollerdir. Geleneksel kripto para borsalarından kripto para alabilmeniz için borsanın hesabına bir değer veya bakiye yüklemeniz gerekir. Oysa ki bir “merkeziyetsiz borsa” (decentralized exchange) protokolü aracılığıyla blokzincir cüzdanınızdaki bir Ethereum tokenini başka bir anonim cüzdanla eşleşerek takas edebilirsiniz. Yani burada bir alım-satım değil takas (swap) söz konusudur. Daha ilginci bazı DeFi protokolleri, kendi protokollerine Ethereum kitlemeniz karşılığında sizlere belli aralıklarla faiz gelirine benzetilebilecek şekilde sair kripto paralar vermektedir. Akıllı kontrat gereği faizi otomatik kazanırsınız. Çünkü protokol, aranızdaki sözleşmeyi kendiliğinden ifa eder. Protokolde geriye dönük değişiklik yapılamaz çünkü blokzincire işlenmiştir. Gördüğünüz gibi; bankasız krediler, faizler, aracısız takaslar mümkün hale gelmiştir.

DeFi protokollerinin sağladığı komisyon tasarrufu ve güven şüphesiz ki “açık bankacılık” (open-banking) veya “açık finans” (open-finance) ile eklemlenecektir. Bu verimlilikten faydalanmak isteyen kurumlar finansal verileri kamuya açık şekilde kullanacaktır. Dolayısıyla herhangi bir devlet otoritesinin sağlayamayacağı muazzam bir rekabet, serbestinin getirdiği inovasyon patlamaları ve haliyle de bilinçsizce işlemler yapıp devasa miktarda paralar kaybetmiş bir yatırımcı güruhu ortaya çıkacaktır

5. Devletlerin Bakışı

Blokzincirin merkeziyetsizlik prensibi (aslında çok fazla sayıda merkezin var olmasından ve herhangi birinin tek başına sorumlu tutulamamasından bahsediyoruz) hukuki yollara başvurularda kafa karışıklığı yaratmaktadır. Bir devlet bir kripto parayı yasaklasa bile kripto para, varlığını diğer ülkelerde sürdürebilmektedir yani hukuki arbitraj mümkündür. Devlet vergi almak istese, yatırımcılar kripto paralarını merkezi “vergi cennetleri”nde bulunan kripto para borsalarına transfer edebilmektedir. Dolayısıyla devlet aklı, kripto para olgusuna oldukça dengeli yaklaşmaktır. Ne inovasyondan ve finansal çeşitlilikten mahrum kalınmalı ne de vatandaşlar bu ıssız yırtıcı piyasada (cut-throat capitalist) korumasız bırakılmalıdır. Ayrıca egemenlik hakkı olarak öldürücü olmayan oranlarla vergi alarak piyasa oyuncularını regüle edebilir.

Türkiye’de blokzincir olgusu büyük oranda, vatandaşların ezici çoğunluğunun para kazanmak amacıyla girdiği kripto para piyasalarından ibarettir. Bunun asıl sebebi, Türkiye’de olağan işlerle veya ticaretle para kazanmanın riskli olması ve olağan işlerle az miktarda para kazanılabilmesidir. Haliyle vatandaşların sosyal medyada gördüğü dayanılmaz kâr vaatlerine bakarak piyasaya girmesi kaçınılmazdır. Her halükarda, Türkiye’de kripto para piyasalarında işlem yapan bu kadar çok insanın olması benzer teknolojilere olan adaptasyonu arttırmıştır. Eğer Türkiye yatırımcı davranışlarını doğru yönlendirebilecek şekilde reformlar gerçekleştirirse, dağıtık veri tutma teknolojilerine kamusal altyapı yatırımları yapıp kullanım alanı yaratabilirse bu fırsatı kullanabilecektir.

Peki büyük oyuncuların (hegemonik devletlerin) kripto paralara bakışı nasıldır? Birçok piyasada olduğu gibi kripto para piyasasına en çok tesir gösteren kararlar genellikle Amerika Birleşik Devletleri’nden gelmektedir. Security Exchange Commission kurumunun (Türkiye’de Sermaye Piyasası Kurulu’na benzetilebilir) resmi açıklamaları, piyasa kurallarına aykırı şekilde ABD’de halka kripto para arz etmiş şirketlere karşı giriştiği soruşturmalar, davalar (Örneğin SEC v. Ripple Davası) piyasanın dalgalanmasına ve belli bir istikamette şekillenmesine yol açmaktadır. Kanımızca, her ne kadar SEC’in gölgesinde kalsa da, dağıtık veri tutma teknolojilerine ve kripto paralara mümkün olduğunca topyekün ve oldukça faydalı yönlerden yaklaşan kurum Avrupa Komisyonu’dur

6. Avrupa Birliği Dijital Finans Strateji Paketi

Avrupa Komisyonu, “Avrupa Birliği Dijital Finans Strateji Paketi” başlığıyla bir girişimde bulunmuştur. Bu paket, uzmanlarca hazırlanmış ve önümüzdeki dönemde demokratik yollarla değerlendirilip oylanacak olan dört adet “kanun taslağı” içermektedir. Bu taslaklardan birisi olan MiCA (Markets in Crypto-assets Regulation) doğrudan kripto paralarla ilgiliyken diğerleri FinTech ve dağıtık veri tutma teknolojileri ile alakalı düzenlemeler içermektedir. MiCA’nın en temel amacı tüketicinin korunmasıdır. Avrupa Birliği Tüketicinin Korunması Mevzuatı’nı göz önüne aldığımızda finansal hizmetlerden yararlanan tüketicilere ilişkin karşımıza iki temel prensip çıkar: Birincisi olabildiğince her tüketicinin finansal hizmetlere erişiminin sağlanması, ikincisi tüketiciye finansal hizmetlerle ilgili önemli bilgilendirmelerin yapılmasıdır. Nitekim MiCA’da da tüketicinin korunması amaçlanmıştır. Öncelikle kripto para piyasasının birçok yasal boşluğa sahip olması sebebiyle piyasaya erişmeye korkan yatırımcılara teminat sağlayacak şekilde “hukuki belirlilik” sağlanması hedeflenmiştir. Daha önemlisi Avrupa Komisyonu tüketicinin korunması amacıyla birçok teknik mekanizma öngörmektedir. Örneğin; Avrupa Birliği sınırlarında merkezi bulunan ve kripto para aracılığı yapan şirketlerin yetkili kamu otoritelerine ek teminat bırakması, dijital gözetim ve denetime tabi olması ön görülmüştür. Ayrıca “stable-coin” olarak bilinen, bir devlet parasına sözde eşit değerde olduğu kabul edilen coinlerin de düzenlenmesi öngörülmektedir. Ek olarak, halka arz etmek istenilen coinlerin “whitepaper”ları da (ön açıklayıcı metinleri) ilgili kamu otorilerince denetlenecektir. Taslağın kanunlaşmasıyla birlikte 2024 yılında yürürlüğe girmesi hedeflenmektedir.

Bahsettiğimiz düzenlemelerin kripto para dünyasına yatırım yapmış toplum bireylerini dolandırıcı şirketlerden nasıl korunduğunu anlamak için geçmişten ciddi örnekler verelim: 2014 yılında sadece MtGox kripto para borsasının hacklenmesiyle 850.000 adet Bitcoin çalındı. Borsa yatırımcıları borsanın teminat yetersizliğinden ve veri kayıplarından ötürü yıllardır davalarla uğraşmaktadır. Bunun dışında yatırımcısını mağdur etmeyen fakat hacklenen Binance gibi birçok borsa bulunmaktadır. Tether “stabil” kripto parasının rezerv varlıklarına oranla gerçekten 1 dolar edip etmediği halen şaibelidir. “Whitepaper”ı denetlenmemiş olan birçok DeFi protokolünün “geliştiricileri”, vahşi merkeziyetsiz finans dünyasında binlerce yatırımcıyı adeta yolunmuş tavuğa çevirmiştir. “Yam Protocol”, “DMM” bunlardan ünlü iki tanesidir. Ayrıca “SushiSwap”, “bZx Protocol”, “Akropolis” ve daha nice popüler DeFi protokolünün para havuzları (yatırımcıların kaynaklarıyla oluşturulur) hacklenmiştir. Tabii ki Avrupa Birliği’nin düzenlemeleri bu olumsuzlukların tamamının önüne geçemez ancak önemli miktarda azalmasını sağlayabilir

7. Kripto Para Çılgınlığının Geleceği

Kurumsal alımlarla ve regülasyonlarla taçlanan 2020-2021 yılı kripto para çılgınlığının ne zaman sonlanacağını tahmin etmek güç. Ancak öngörülebilecek birçok durum var. Kurumsal firmalarca alınan kripto paraların bir müddet sonra kâr amacıyla satılacağını düşünmek için kâhin olmaya gerek yok. Bitcoin artık bir ödeme aracından ziyade değer saklama (store of value) varlığına dönüşüyor. Dolayısıyla bir değişim aracı olarak Amerikan Doları’nın yerini alacağı hayalinin hayal olarak kalacağını söyleyebiliriz. Devletlerce oluşturulacak olan blokzincir temelli dijital paralar, devletlerin “merkeziyetsizlik” idealinden devşirebileceği bir kontrol mekanizmasına dönüşebilir. Çin Halk Cumhuriyeti bu uygulamayla “nakitsiz toplum” (cashless society) totaliteryasını hayata geçiriyor. Öteki taraftan dünyadaki Cyberpunk bireyler, gerçekten merkeziyetsiz olan ve anonimlik sağlayan Monero benzeri kripto paralarla kripto anarşist finansal yaşamlarını devam ettiriyor. Avrupa Birliği ise bulduğu formüllerle blokzincir ve kripto para alanını sosyalleştiriyor.

Yazımı bitirirken sizleri neo-liberal para politikalarının mimarlarından Milton Friedman’ın yıllar evvel yapmış olduğu ilginç bir açıklamayla baş başa bırakıyorum: Milton Friedman predicts the rise of Bitcoin in 1999! – YouTube


Hasret Ozan Sevim / Yüksek Lisans Öğrencisi

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu