Demokrasi ve SolPolitikaToplum ve Siyaset

Reklam Devleti’nden Arta Kalan Yere CHP Söylemi Nasıl Yerleştirilebilir? – Onur Tuğrul Karabıçak

Yol Haritası

AKP’nin reklam ürünleri, tıpkı herkes fakirleştiği için gittikçe yüksek gelir grubuna hitap etmek zorunda kalan ünlü giyim markalarına benziyor. AKP, Başakşehir elitine sesleniyor, kendi sistemi içerisinde yarattığı elitler ve zenginler tarafından tüketim arzusu yüksekken bu özel kitlesini koruyor. Öte yandan, refah seviyesini arttırmasıyla övündüğü orta direği ise gittikçe batırıyor, toplum çok katmanlı sınıf yapısından yeniden az katmanlı yapıya doğru evriliyor. Bu gelişmeler karşısındaysa toplumsal muhalefeti ve siyasi muhalefeti ikiye ayırarak düşünürsek, siyasi muhalefetin reklam devletinin çöküşündeki boşluğu değerlendirmesi gerekiyor. Ancak bu boşluğu değerlendirmek adına sağ seçmene seslenip dururken politik bilinci yüksek muhalif kesimleri soğutmak yerine, reklamın inandırıcılığına ağırlık vermeli. Bu bakımdan muhalefetin en güçlü iki kalesi belediyeler ve sosyal medyadan izleyebilecekleri olası reklam stratejisi. Ancak ikincisini henüz 140 Journos klipleri ve Saadet Partisi’yle Gelecek Partisi gibi oy potansiyelleri oldukça kısıtlı partiler dışında izleyenine pek rastlamıyoruz.

Önce artılarla başlayalım. Belediyelerde güdülen orta-altı sınıf tabanına hitap etme çabası o tabandaki AKP gerçekliğini kıracak nitelikte ve hükümetin yarattığı boşluğa muhalif aktörleri yerleştirecek bir doğrultuda ilerliyor. Hâlihazırda çıkarılması planlanan, belediyelerin bu aktivitelerini kıracak olan yerel yönetimler yasasına karşı muhalefetten gelecek geniş çaplı bir kampanyanın kimliksel bir yönü olmamasına rağmen henüz bu kampanyaya başlanmamış olması endişe verici. CHP yönetimi, belediyelere yapılan baskıların ve siyasi arenayı daraltmanın Cumhur İttifakı’na oy kaybettirdiği görüşünde. Bu görüş kısmen doğru olsa da dayandırıldığı tarihi argüman yeteri kadar sağlam değil: AKP’nin yerel yönetimler yasasını çıkarmasının 2003 yılında Erdoğan’ı halk nezdinde popüler yapan baskılara benzediği düşünülüyor. Bu baskıların sonucundaysa CHP adayının aynı şekilde artan bir popülerlikle yükselmesi bekleniyor. Ancak halkın yeterli kesiminin bu baskılardan haberdar olması için öncelikle uygun medya ortamına ihtiyaç var. Tayyip Erdoğan’ın 2003 yılında gördüğü siyasi baskı, İmamoğlu’nun 2021’de gördüğü siyasi baskıdan -Erdoğan lehine- daha farklıydı. Halk, Erdoğan’a yapılan baskıyı izleyebiliyordu ve o yıllarda medya ortamının çeşitliliği sayesinde kitlesel bir tepki oluşabilmişti. 2019 İstanbul seçimlerinin tekrarlanması hikâyesi de 2003’e benziyordu ancak ikisi de bugünden farklıydı. Yerel yönetimler yasası sessiz ve derinden, medya görünürlüğü düşük bir şekilde geliyor. 2019’da AKP tarafından “çünkü çaldılar” kampanyası çok gürültülü bir şekilde yapılmış ve bu reklam kampanyası seçmende ters etki yaratmıştı. Sauron’un gözü, İstanbul’un üzerindeydi.

Kılıçdaroğlu’nun Twitter’a yüklediği videolarındaki karmaşıklık, kararsız (ya da ortadaki) seçmen için tüketim nesnesi olabilmekten ziyade, Halk TV’yi zaten takip etmekte olan birinin izlerken keyif alabileceği veya umutlanabileceği videolara benziyorlar. Bu bakımdan onları oldukça statükocu videolar olarak adlandırabiliriz. Bu statüko da kuşak farkını açığa çıkaran, kararsız gençlere gençlerin yanlış anlaşıldığını hissettiren, ancak daha yaşlı kuşakları tatmin edebilen videolar. Gençler, farklı bir gerçeklik içerisinde ve dünyanın kalanı ile benzer bağlamlarda yaşıyorlar, bu yüzden daha fazla rekabet ve daha fazla yoksunluk içerisindeler. Bu bakımdan gençleri tatmin edecek söylem, gençlerin toplumu onların değiştirmeye başladığını hissedeceği bir söylem olmalı. Kılıçdaroğlu’nun bizzat seçimin kaderini değiştireceğini söylediği “gençler” bir kimliği ifade etmiyorlar. Gençlere bu şekilde seslenildiğinde gençlerin toplumu değiştirici işlevi göz ardı edilmiş oluyor. Bu şekilde seslenildiğinde gençler kendilerine tepeden inme haklar dağıtılan ve oy için yapmacık tavırlar gösterilen bir kesime dönüşüp partiye yakınlaşamıyorlar. Böylece, reklam da üretken ve ağızdan ağıza dolaşan bir hâle gelemiyor. “Onlar (gençler) bizim geleceğimiz,” dendiğinde, gençlerin toplumu “bizden (biz emekli olup onlar yaşlandıktan) sonra”, belirsiz bir tarih ve bağlamda değiştirebilecekleri söylenmiş oluyor. Bu da bugünün gençlerine bugünün gereklerini anlatamıyor. Tam olarak bir önceki kuşağın yaşadığı gibi, bugünün gençlerine ancak geç yaşa geldiklerinde -oy vermek dışında da- söz hakkı tanınacağı anlaşılıyor. Demokrasi, oy kullanma hakkından ibaret olmamasına rağmen yine oy kullanmaya indirgeniyor ve bu kavram gençleri By-Pass ediyor. Bu statükoyu değiştirmek için gençlerin protestolarında siyasilerin okuyabilecekleri mesajları incelemek ve bu mesajları genel söyleme yedirerek videoları hazırlamak gerekiyor.

Ekrem İmamoğlu 2019 seçimlerinde meşhur “Heyecanımız tam, gençliğimiz var” çıkışı yaparken önündeki kitlenin genç olması ve kendisinin de bu gençliğin içerisinde bir enerji ortaya koyarak yer alması, zaten Kılıçdaroğlu’nun videolarında belirttiği imajdan oldukça farklı. Kılıçdaroğlu bağlamsal olarak gençlerle aynı düzlemde değil, İmamoğlu gibi İstanbulKart üzerinden öğrenci tarifesi yaptığında tebrik alabileceği bir yönetici konumda da değil, dolayısıyla kendisi gençlere 2 GB bedava internet vermek vaadinde bulunduğunda gençlerin anlaşılmadığı hissediliyor. Aynı zamanda Kılıçdaroğlu’nun Jahrein’in KKHA programında söylediği “Ben onların demokrat amcasıyım” söylemi iki bağlam farklılığını belirten bir imaj yaratıyor. Doğrudan demokrat ve amca kelimelerinin Kılıçdaroğlu’nun ağzından çıkması da reklamın tüm otantikliğini bozuyor. Bunun için İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu arasındaki fark üzerine iyi çalışılırsa partiyi tam bir organizasyon olarak sunmak ve yıllardır üretilen olumsuz imajları yıkmak mümkün olacaktır.

AKP’nin yıllardan beri tanımladığı içi boş olan, seçime dayalı bir demokrasi tanımı var. Muhalif partilerin bu tanımı çarpıcı imgeler kullanmak usulüyle genişleterek, müreffeh Avrupa demokrasilerindeki tanımları görsellerle hatırlattıktan sonra bunlara referans vererek gençlerden oy istemeleri gerekiyor. AKP için demokrasi seçim ile eşleştirilen, parlamenter demokrasi ise 90’larla (istikrarsızlık) özdeşleştirilen bir kavram, bu kavram 20 senedir ana akım medyayı işgal etti. Dolayısıyla demokrasi, bir kavramdan ziyade içi ayıklanmış bir imaja dönüşmüş durumda. Bu yüzden aslında “normal” demokrasi kavramının insanların gündelik hayatına referans yapılarak, gerekirse benzetmelerle anlatılması gerekiyor. Söylemleri ve gerekçelerini kısaca şöyle özetleyebilirim:

  • Reklamlar ürünlerin içindekilerin okunduğu klipler değildir.
  • Reklamlar da birer yan üründür ve insanlar reklamların sosyal getirilerine atıf yapar.
  • Dolayısıyla tüketim için siyaseti takip eden seçmene yönelik “bilgelik” imajı ve “hakikat” imajı CHP teşkilatınca üretilmelidir.
  • Bu bakımdan Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendini bir oyun kurucu olarak lanse ettirmesi, ancak bunu doğrudan kendi ağzıyla yapmaması önerilir. Bu imaj çalışmasının yine parti örgütü ve toplumsal muhalefet örgütlenmesi kullanarak yapılması gerekiyor ki doğal bir yolla gelişebilsin.
  • Kılıçdaroğlu’nun “ben gençlerin demokrat amcasıyım” söylemi gençler için bir boş gösterendir, ortadaki seçmen doğrudan seslenişleri tüketilebilir olarak algılamayacaktır. Doğrudan seslenişler, tıpkı TRT’deki Teşkilat dizisindeki gibi, inandırıcılığı düşük olarak algılanır ve sadece kemik seçmenin dikkatini çeker.
  • Yaratmak istenilen imaj dolaylı ve klibin içerisine serpiştirilmiş olmalıdır.
  • Videolar ve içindeki söylem Kılıçdaroğlu’nun videolarında iki farklı element gibiler: Herkes gibi mütevazı bir yaşam ve siyasi konuşma. Kılıçdaroğlu üzerinde hâlihazırda bir “liderlik vasfı” stereotipi var. Bunu kırmak için, videolar tıpkı seyredeni yönlendiren bir resim gibi anlaşılmalı: Üstenci, “yaşlı”cı olmadan ve doğrudan söylenmeden, güven verici bir “bilgelik (wisdom)” imajı verilmeli. Bu imaj da “geriden oyun kurucu” olarak Kılıçdaroğlu’nun videolarına serpiştirilebilir. Hareket eden imgenin, yani videonun bütünü bir mesaj olarak düşünülmelidir. Bu, genç ve kararsız seçmenlere ihtiyaç duydukları, sağ seçmende bulunmayan güven hissini aşılayacaktır.

Onur Tuğrul Karabıçak – Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler lisans öğrencisi, araştırma asistanı


İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu