Demokrasi ve SolDış Politika ve EnternasyonalizmDünya

Komplo Teorileri Bir Yana, “Büyük Sıfırlama” Hakkında Şüpheli Bir Şeyler Var

Büyük Sıfırlama, gıdalarımızı, verilerimizi ve aşılarımızı etkileyen küresel yönetişimin kurumsal olarak devralınmasıdır.

Ivan Wecke’nin openDemocracy için yazdığı yazının Türkçe çevirisidir. İzinle İVME Hareketi tarafından yayınlanmıştır.

‘Büyük Sıfırlama’ya dair komplo teorileri devam edecek gibi görünüyor. Teoriler, COVID krizinin Dünya’nın karşı karşıya olduğu sorunları ele almak için bir fırsat olduğu savunulduğu Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) geçen seneki ‘Büyük Sıfırlama’ temalı zirvesinden sonra iyice ortaya çıktı.  BBC’ye göre, ‘Büyük Sıfırlama’ terimi, WEF girişiminin başlatılmasından bu yana Facebook’ta sekiz milyondan fazla etkileşim aldı ve Twitter’da neredeyse iki milyon kez paylaşıldı.

Büyük Sıfırlama etrafındaki komplo teorileri muğlak ve tespit edilmesi zor, ancak parçaları bir araya getirmek bize şöyle bir şey veriyor: Büyük Sıfırlama, küresel elitin özel mülkiyeti ortadan kaldırarak komünist bir dünya düzeni kurarken aynı zamanda COVID-19’u aşırı nüfus sorununu çözmek ve insanlıktan geriye kalanları aşılarla köleleştirmek için kullandığı bir plan. 

Ben de geçen yılki zirvenin karmaşasından etkilenerek WEF’in Büyük Sıfırlama planının gerçekte neyle ilgili olduğunu öğrenmeye karar verdim. Komplo teorilerinin kalbinde, sözde gizli gündemler ve kötü niyet vardır. Bu negatif elementler, WEF’in Büyük Sıfırlama girişiminde bulunmasa da, bulduğum şey aslında gözümüzün önünde duran sinsi bir şeydi. Aslında daha sinsice çünkü gerçek ve şu anda oluyor. Ve şu anda yaşanan kötü niyetli süreç tükettiğimiz gıdalar, verilerimiz ve aşılarımız gibi temel şeyleri içeriyor.

Gerçek Büyük Sıfırlama

Sihirli kelimeler, WEF başkanı Klaus Schwab’ın onlarca yıldır üzerinde çalıştığı ve WEF’in Haziran 2020’den itibaren Büyük Sıfırlama planında gurur duyduğu bir kavram olan ‘paydaş kapitalizmi’dir. Buradaki fikir, küresel kapitalizmin artık yalnızca hissedarlara hizmet etmeye odaklanmayan, müşteriler, tedarikçiler, çalışanlar, topluluklar ve diğer ‘paydaşlar’ için değer yaratarak toplumun koruyucuları haline gelecek şekilde dönüşüme uğramasıdır. WEF’in paydaş kapitalizmi tahayyülü, küresel yönetişimin tüm alanlarında özel sektörü, hükümetleri ve sivil toplumu bir araya getiren bir dizi “çok paydaşlı ortaklıklar” yoluyladır.

Paydaş kapitalizmi ve çok paydaşlı ortaklıklar fikri, daha derine inip bunun aslında şirketlere toplum üzerinde daha fazla ve demokratik kurumlara daha az güç vermek anlamına geldiğini anlayana kadar kulağa sıcak ve rahatlatıcı gelebilir.

Büyük Sıfırlama’nın kaynaklandığı plana Küresel Yeniden Tasarım Girişimi adı verildi. 2008 ekonomik krizinden sonra WEF tarafından hazırlanan girişim, küresel yönetişimin dönüştürülmesine ilişkin 600 sayfalık bir rapor içeriyor. WEF’in vizyonunda, “pek çok paydaşın bulunduğu düzlemde hükümetin sesi, her zaman nihai hakem olmaksızın, pek çok sesten sadece biri olacaktır.” Hükümetler, çok paydaşlı bir küresel yönetişim modelinde yalnızca bir paydaş olacaktır. Massachusetts Üniversitesi’nde kıdemli araştırmacı olan Harris Gleckman, raporu “İkinci Dünya Savaşı sırasında Birleşmiş Milletler’in kurulmasından bu yana küresel yönetişimin yeniden tasarlanması için en kapsamlı öneri” olarak tanımlıyor.

Çok paydaşlı ortaklıklar, küresel sahnede kamu-özel sektör ortaklıklarıdır.

Bu diğer hükümet dışı paydaşlar kimlerdir? En yüksek gelirli bireylerle Davos’ta yaptığı yıllık toplantısıyla tanınan WEF, kamu-özel işbirliği için uluslararası bir organizasyon olarak tanımlanıyor. WEF ortakları arasında petrol (Saudi Aramco, Shell, Chevron, BP), gıda (Unilever, The Coca-Cola Company, Nestlé), teknoloji (Facebook, Google, Amazon, Microsoft, Apple) ve ilaç (AstraZeneca, Pfizer, Moderna) sektörlerindeki en büyük şirketlerden bazıları yer alıyor.

Çok paydaşlı küresel yönetişim modelinde, birçok paydaşa hizmet eden şirketler yerine, şirketler küresel karar alma süreçlerinde resmi paydaşlar konumuna yükseltilirken, hükümetler çok sayıda paydaştan biri konumuna düşürülür. Uygulamada, şirketler ana paydaşlar olurken, hükümetler arka planda bir rol üstlenir ve sivil toplum esas olarak vitrin süsü haline getirilir.

Çok paydaşlı ekosistem

Bu değişimin belki de en sembolik örneği, Birleşmiş Milletler’in (BM) 2019’da WEF ile imzaladığı tartışmalı stratejik ortaklık anlaşmasıdır. Harris Gleckman, bunu BM’yi bir kamu-özel ortaklığına dönüştürerek şirketlere BM içinde için özel bir yer yaratmak için bir hamle olarak nitelendiriyor. 

Çok paydaşlı model zaten inşa ediliyor. Son yıllarda, çok paydaşlı grupların sürekli genişleyen ekosistemi, küresel yönetişim sisteminin tüm sektörlerine yayılmıştır. Şu anda, bir dizi alanda standartlar belirleyen ve yönergeler ve kurallar oluşturan 45’ten fazla küresel çok paydaşlı grup bulunmaktadır. Gleckman’a göre, herhangi bir demokratik hesap verebilirlikten yoksun olan bu gruplar, “kamu sorunlarının çözümünde onlara katılmak için hükümet, sivil toplum ve üniversitelerdeki yandaşlarını toplayan” özel paydaşlardan (büyük şirketler) oluşmaktadır.

Çok paydaşlılık, ülkelerin ortak hedeflere ulaşmak için birlikte çalıştığı mevcut sistem olan ‘çok taraflılık ‘ın WEF tarafından güncellenmiş halidir. Çok taraflı sistemin temel kurumu BM’dir. Çok taraflı sistem çoğu zaman haklı olarak etkisiz, fazla bürokratik ve en güçlü uluslara ayrıcalık tanımakla suçlanıyor. Ancak en azından teorik olarak demokratiktir, çünkü ülkelerin demokratik olarak seçilmiş liderlerini küresel arenada kararlar almak üzere bir araya getirir. WEF’nin çok taraflı yönetim vizyonu, demokrasiyi derinleştirmek için çok taraflı sistemde reform yapmak yerine, hükümetleri bir kenara bırakarak ve küresel karar alma söz konusu olduğunda yerlerine seçilmemiş “paydaşları” (özellikle şirketler) koyarak demokrasiyi daha da ortadan kaldırmayı gerektiriyor.

Açıkça söylemek gerekirse, çok paydaşlı ortaklıklar küresel sahnede kamu-özel sektör ortaklıklarıdır. Ve gıda sistemlerimizin nasıl düzenlendiği, ne kadar büyük teknolojinin yönetildiği ve aşılarımızın ve ilaçlarımızın nasıl dağıtıldığı konusunda gerçek dünya etkilerine sahipler.

Gıdanın geleceği

2021 sonbaharında BM, Roma’da Dünya Gıda Sistemleri Zirvesi’ne (FSS) ev sahipliği yapacak. 3,9 milyar insanın -dünya nüfusunun yarısından fazlasının- şu anda dünyayı beslemeye yetecek kadar gıda olmasına rağmen açlık ve yetersiz beslenmeyle mücadele ettiği düşünüldüğünde bu zirve gerekli. Ancak bu yılki zirve, özel sektörün “önemli bir role” sahip olduğu “çok paydaşlı kapsayıcılığı” benimsediğinden geçmiş BM gıda zirvelerinden önemli ölçüde farklı. 2019’dan bir not, WEF’in rolünün ne olacağı şu anda net olmasa da, zirvenin düzenlenmesinde WEF’in yer alacağını gösterdi.

“Pestisit kullanımını terk etmek masada değil. Nasıl olur?” Gıda ve beslenmeye odaklanmış bir insan hakları örgütü olan FIAN International’dan Sofia Monsalve’ye soruyor. “Toprak tekelleşmesi veya şirketlerin çevre ve emek ihlallerinden sorumlu tutulması hakkında bir tartışma yok.” Bu, Monsalve’nin, gıda sektörüne hakim olan büyük şirketlerin üretim sistemini düzeltmeye isteksiz olduğu düşüncesine uyuyor. “Sadece yeni yatırım fırsatları bulmak istiyorlar.”

FIAN International, diğer 300 kuruluşla birlikte, BM genel sekreteri António Guterres’e açık bir mektupta çok paydaşlı kurulum hakkındaki endişelerini dile getirdi. Mektubu imzalayan sivil toplum gruplarıyla yaptığı toplantıda BM genel sekreter yardımcısı Amina Mohammed, “zirveye yalnızca platformlar veya ağların girmesine izin vererek ve tek bir şirketin dahi girmesine izin vermeyerek” güçlü önlemlerin zirvenin kurumsal şirketlerce ele geçirilmesini önleyeceğine dair güvence verdi. ”

Ancak Monsalve için “bu sadece durumu daha da kötüleştiriyor. Artık şirketler çıkarlarını koruyabiliyor ve bu platformların arkasına saklanabiliyor çünkü orada kimin olduğu belli değil.” Gerçekten de, zirvenin resmi web sitesinde bir kurumsal ortak listesi bulunmuyor. Yorum için FSS organizatörleri ile iletişime geçildi, ancak halen yanıt vermis değiller.

Mektubu imzalayanlar, zirveye kurumsal katılımla birlikte gıdanın “bir insan hakkı olarak değil, bir meta olarak” muamele görmeye devam edeceğinden korkuyorlar. Değişmezse, endüstriyel gıda sistemleri sağlığımız ve gezegenimizin sağlığı üzerinde geri dönüşü olmayan etkilere sahip olmaya devam edecek.

Büyük teknolojiyi yöneten büyük teknoloji

Paydaş kapitalizminin gelişiminde bir başka dönüm noktası Büyük Teknoloji sektöründe bulunabilir. BM Genel Sekreteri, Dijital İşbirliği için 2020 Yol Haritasının bir parçası olarak yeni bir “stratejik ve yetkilendirilmiş çok paydaşlı üst düzey organ” oluşturulması çağrısında bulundu. Yine bir paydaş listesi bulmak kolay değil, ancak bazılarının uzun bir “yuvarlak masa katılımcıları” listesini inceledikten sonra, Yol Haritası’nda Facebook, Google, Microsoft ve WEF’nin yer aldığı görülüyor.

Bu yeni organ için ortaya konan işlevler oldukça muğlak olsa da, sivil toplum kuruluşları, Büyük Teknoloji’nin kendisini yönetecek küresel bir organ yaratmasına aracı olmasından korkuyor. Bu, teknoloji şirketlerinin hem küresel hem de ulusal düzeyde etkili düzenlemelere karşı direncini kurumsallaştırma ve hükümetler ve çok taraflı kuruluşlar üzerindeki güçlerini artırma riski taşıyor. Vücut meyvesini verirse, GAFAM’ın (Google, Apple, Facebook, Amazon ve Microsoft) hükümetlerle vergi kaçakçılığı, antitröst kuralları ve toplum üzerindeki sürekli genişleyen gücü konusunda sürdürdüğü savaşta kesin bir zafer olabilir.

Dünya çapında 170’ten fazla sivil toplum grubu, BM genel sekreterine bu kez dijital yönetişim organının oluşmasını halen yanıt vermedi.

COVAX

Bir başka mesele de COVAX. COVAX girişimi, “COVID-19 aşılarının geliştirilmesini ve üretimini hızlandırmayı ve dünyadaki her ülke için adil ve eşit erişimi garanti etmeyi” amaçlıyor. Özellikle zengin ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki aşılama seviyelerindeki şaşırtıcı eşitsizlikler göz önüne alındığında, bu yine harika görünüyor.

Peki ama BM’nin bir parçası olan Dünya Sağlık Örgütü (WHO) neden kararları vermiyor? Yakın zamanda COVAX hakkında bir Politika Raporu yayınlayan Halk Sağlığı Hareketi’nden Sulakshana Nandi, “Ülkelerin birlikte, DSÖ gibi çok taraflı kuruluşlar aracılığıyla küresel sağlık sorunları hakkında kararlar alması gerekiyordu, belki de başkalarından sadece biraz teknik destek almalıydı” diyor.

Sadece yeni yatırım fırsatları bulmak istiyorlar

COVAX, DSÖ ile ortaklaşa olarak diğer iki çok paydaşlı grup, GAVI (Aşı Birliği) ve CEPI (Salgın Hazırlık Yenilikleri Koalisyonu) tarafından çok paydaşlı bir grup olarak kuruldu. Hem GAVI hem de CEPI, Dünya Ekonomik Forumu (CEPI’nin kurucularından biriydi) ve Bill ve Melinda Gates Vakfı ile güçlü bağlara sahip ve her ikisi de Pfizer, GlaxoSmithKline, AstraZeneca ve Johnson & Johnson gibi şirketlerle bağlantılı.  COVAX, ağırlıklı olarak hükümetler tarafından finanse edilse de, dağıtımını denetleyenler bu şirket merkezli koalisyonlar.

Çok paydaşlı yaklaşım ile ‘klasik’ çok taraflı yaklaşım arasındaki karşıtlık, Güney Afrika ve Hindistan’ın geçen yılın sonunda TRIPS muafiyetini önerdiği zaman ortaya çıktı. Başta gelişmekte olan ülkelerde aşıların ve diğer temel tıbbi ürünlerin üretimini ve dağıtımını artırmak için tüm COVID-19 teknolojilerine ilişkin fikri mülkiyet kurallarının geçici olarak kaldırılmasını talep ettiler. DSÖ genel müdürü Tedros Adhanom Ghebreyesus yaptığı konuşmada teklifi desteklediğini söyledi. Nandi, “Fakat GAVI, Bill ve Melinda Gates Vakfı – hatta Bill Gates’in kendisi – ve ilaç şirketleri bu öneriye şiddetle karşı çıktı” dedi. Nandi ayrıca “Çıkarlarını ve piyasa mekanizmalarını korumak, evrensel sağlığı korumaktan veya insanları COVID’den korumaktan daha önemli” diye ekledi. DSÖ’ye yorum için başvuruldu ancak yanıt gelmedi.

Yine, BM tarafından yürütülen insan hakları odaklı yaklaşım ile şirketlerin çıkarlarını temsil eden çok paydaşlı kuruluşlar tarafından yürütülen kâr odaklı yaklaşım arasında keskin bir seçim var. Düşük ve orta gelirli ülkelerin nüfusunun %20’sini aşılamak gibi mütevazı hedefini karşılayamayan COVAX’ın durumunda ise birinci seçenek galip geldi.

Paydaş kapitalizmini geride bırakın

Dolayısıyla WEF (veya Bill Gates) COVID pandemisinden sorumlu olmasa bile, aşılar düşüncelerimizi kontrol etmek için mikroçiplerle donatılmamış olsa bile, küresel yönetişim alanında gerçekten şüpheli bir şeyler oluyor. Halk sağlığı, mahremiyet, sağlıklı gıdaya erişim veya demokratik temsil hakkınıza değer veriyorsanız, bir sonraki Davos zirvesinde ortaya çıkan ‘paydaş kapitalizmi’ kelimelerine karşı dikkatli olun.WEF’e bu makalede dile getirilen konular hakkında yorum yapması için başvurulmuştur, ancak makalenin yayınlandığı tarihte yanıt vermemiştir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu