Ekonomi ve Kamuculuk

Hatırla, Hatırla, 5 Kasım Gününü -1 – Ozan Şahin

Yokuş aşağı sürüklenen bir otomobilde el freni arıyoruz ülkecek. Hatta yaklaşık yirmi yıldır. Oysa unuttuğumuz şey, freni çektiğimiz zaman hala yokuş aşağı duracağımız gerçeği.

“Aslında hiçbir şey yasadışı değildi, çünkü artık yasa diye bir şey yoktu” George Orwell – 1984

Yokuş aşağı sürüklenen bir otomobilde el freni arıyoruz ülkecek. Hatta yaklaşık yirmi yıldır. Oysa unuttuğumuz şey, freni çektiğimiz zaman hala yokuş aşağı duracağımız gerçeği. Yeni ve sürekli farklı totaliter öykülere, rejimlere şahitlik edebileceğimiz bu yüzyılda karamsar bir dili bırakmaya niyetim yok. Umudu örselemek istediğim için değil, umut etmeyi tetikleyecek inada ulaşmak için bu dili kullanacağım. Kötülüğün tüm mekanizmalarına ulaşıp, iyi olanı uyarmak için bu dili seçiyorum. İyi olanın, kötü karşısında iyi olma inadını göstermesi için. Evet, bu yüzden birazdan okuyacağınız yazı karşısında sizlere ön bilgilendirme yapmak istedim.

2019 seçimlerinin en büyük etkisi Post-Erdoğan dönemini hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde konuşmaya başlayabilmemiz oldu sanırım. Artık uzun yıllar süren AKP döneminden sonrasını konuşup, tartışabiliyor, nasıl olması gerektiği konusunda fikirlerimizi yüksek mertebelere iletebiliyoruz. AKP gidiyor gitmesine ama yerine gelecek olan her şeyi yeniden inşa etmesini gerektiren bir yıkımla, bir enkazla karşılaşma gerçeğini dillendirmiyor. Oysa ben karşılaşılacak şeyin başlı başına bir boşluk olduğunu düşünüyorum. Muhalefetin Post-Erdoğan sürecinde yapacağı şeyse bu boşluğa, “şeyi” yerleştirmek olacak. Bu hem devlet bürokrasisi için geçerli, hem sivil hayat için geçerli, hem piyasa düzeni için geçerli. Çünkü yaşadığımız sağ popülizm, ahlaki, siyasi ve ekonomik bir kırılma ve yozlaşmadan başka bir şey değil.

Şimdi ilk baştaki metaforuma dönmek istiyorum. Bu kırılma ve yozlaşma içinde bulunduğumuz o büyük arabayı uçuruma varmadan önce durdurmak istiyoruz. Çok uzun uğraşlar sonucunda da arabanın el frenine ulaşıyoruz ve çekiyoruz. Araba ciddi savrulmalar yaşasa da duruyor. İşte tam bu noktada iki şey gerçekleşmeli. Birincisi bir daha arabanın bu kadar kontrolsüz ve içindekileri ölüme gönderecek kadar sürülmemesini sağlamak, ikincisi de arabayı korumak uğruna denetim.

Sanırım varmak istediğim nokta yavaşça açığa çıkmaya başladı. İşte, insanların neden konuşmaktan bu kadar çekindiğini anlamadığım o ‘’yeniden inşa’’ süreci bence çok kritik. İşin kötü yanı bunları konuşmamayı ya da düşünmemeyi tercih etmek de bizi yaşadığımız otoriter popülizmin gerçekliğinden uzaklaştırıyor bence. Muhalif olan herkesin gücünü ve enerjisini sürekli anketlere ve anketlerden gelecek sonuçlara harcaması, otoriterizm dalgasını sanal ve imgesel bir hale getiriyor. Oysa dünyanın farklı yerlerinde yaşanan şey, insanlığın en önemli mücadelelerinden biri. Üç soru ve bir çıkış yolu ile gelin bu durumun çözümlemelerine geçelim.

  1. İlk sorumun çıkış noktası Agamben’in istisna hali kavramı. Sürekli özgür yarını hedefleyen ve bu uğurda çekirdek kadrosunu, artık karşı tarafla demokratik mücadele edebilecek noktaya getiren bir ideallilerin, yeniden inşa sürecinde uygulamaları muhtemel bir denetimin süreklilik kazanmaması yönündeki planları ne? Neticede talip olduğumuz kurum hakkında son 3 yıldır neler döndüğüne dair neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Karşılaşacağımız şey bir denetim gereksinimi getirebilir. Bu denetim inşası sırasında da, radikal fikirlerle enkazı toparlamaya yanaşmayan bir iktidar, sürekliliğini sağlayamazsa, yıkılmış olan geri geldiğinde (ABD 2022 seçimlerinin muhtemel sonucu) ona denetim özgürlükleri ile bezenmiş bir vaha mı hediye edeceğiz?
  2. AKP gidiyor. Çok güzel, hatta düşünmesi bile sevindirici. Gidenin analizinin yapılmaması, az önce de belirttiğim gibi çok daha radikal bir şekilde geri dönmesine de yol açabilir. İdeolojik olanlardan kaçındığımız bir siyasetin içinde olsak da bunun etkileri var. Mesela, modern devletin geleneksel demokrasisi olan “liberal demokrasinin” ötesini, daha iyisini tartışmaya başlasak? Çünkü her siyasal düzenin bir sınırı olabilir. Neden liberal demokrasinin sınırlarını keşfetmeyi denemek yerine hala onun tahakkümünü olduğu gibi kabul ediyoruz?
  3. Üstelik, yine ilk maddeme referans vereyim, devlet düzeyinde bir denetim ve gözetim istisnası gerekli olmasa bile karşılaştığımız bütün küresel sorunlar (İklim Krizi, Pandemi, Mülteciler) yeni istisna hallerine gereklilik sağlayabilir. Önümüzde her açıdan bizi kuşatan bir Gözetim Pandemisi ile karşı karşıya kalabiliriz. Bu konuda önlemlerimiz neler?
  4. Bu maddeyi bir soru ile bırakıp, yazımın ikinci bölümünde devam etmek istiyorum. Sanırım hepimiz İngilizceye az buçuk aşinayızdır. Bu dilde devrimin karşılığı olan revolution iki anlamlıdır. Biri devrimi, diğeri de yörüngesel bir döngüyü ifade eder. Neden bir yörüngenin içinde olmayı tercih edelim? Neden özgürlük, eşitlik, adalet gibi kavramları analiz edip, sorgulayıp, onları yeniden icat edecek bir devrimden kaçınalım? Neden arabada kalmaya ısrarla devam edelim?

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu