Ekonomi ve Kamuculuk

Küresel Vergi Sistemi Bozuldu. Bunu Düzeltmek İçin Zengin Ülkelere Güvenemeyiz – Çeviri: Kemal Büyükyüksel

Neoliberalizmden uzaklaşmak, daha adil bir alternatifin ortaya çıkmasıyla aynı şey değildir. Bunun yerine, küresel sermaye üzerinde devlet gücünün yeniden tesis edilmesi, Güney üzerinde devlet önderliğindeki ekonomik milliyetçiliğin ve sıfır toplamlı sömürücü ilişkilerin hizmetindedir.

Michael Galant’nın Jacobin yazısının Türkçe çevirisidir.

Dünya nihayet kurumlar vergisinden kaçınmanın zararlarını kabul ediyor. Ancak OECD’nin soruna çözümü zengin ülkeler tarafından zengin ülkeler için tasarlanmıştır. Bir alternatife ihtiyacımız var.

Ürdün Kralı II. Abdullah, Ekvador Devlet Başkanı Guillermo Lasso, İngiltere’den Elton John – dünyanın dört bir yanından politikacılar ve zengin seçkinler, bu hafta vergi cennetleri dünyasına yönelik büyük bir ifşaya karıştı. 2016’nın Panama Belgeleri ile başlayan bir dizinin üçüncüsü olan “Pandora Belgeleri”, küresel vergi sisteminin çoğunluğa zarar vererek azınlığın işine yarayacak şekilde tasarlandığının acımasız bir hatırlatıcısı.

Ancak Pandora Belgeleri sızıntısı haklı olarak tüm dünyada manşetlere konu olurken, bu haftanın en önemli vergi haberi olmayabilir. Cuma günü, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), kurumlar vergisinden kaçınmayla mücadele için küresel bir anlaşmaya varıldığını duyurdu. Ancak, duyuruya kadar geçen aylarda planın ayrıntıları ortaya çıktıkça, Küresel Güney’in bir kez daha dezavantajlı bir konuma itildiği giderek daha açık hale geliyor.

Dünyanın vergi sistemi bozuldu. Zengin ülkeler bunu düzeltemez. Küresel Kuzey, neoliberalizmin en kötü aşırılıklarından uzaklaşmaya istekli olabilir, ancak bunu Güney’in pahasına yapıyor.

Vergi Cennetlerinin Belası

2010’dan 2019’a kadar, dünyanın en büyük şirketlerinden biri olan Amazon, ortalama hemşire veya öğretmeninizden daha düşük olan yüzde 13’lük bir efektif vergi oranı ödedi. Aynı dönemde Apple, offshore banka hesaplarında 250 milyar doların üzerinde bir dağ saklamayı başardı. Ve 2020’de, FedEx ve Michaels Mağazaları da dahil olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ndeki en büyük şirketlerin elli beşi, toplamda sıfır dolar vergi ödedi.

1980’lerden bu yana, küresel sermayenin önünün açılması ve çok uluslu şirketlerin yükselişi hem bireyleri hem de şirketleri, en düşük vergi oranlarını aramak için servetlerini sınırların ötesine kaydırma kapasitesi konusunda güçlendirdi. Bu dinamik, emek ve çevre standartlarında olduğu gibi, özel yatırımları çekmek için ülkelerin vergilerini düşürmek için rekabet etmek zorunda kaldığı bir “dibe doğru yarış” yarattı. Genel olarak vergi oranları üzerinde aşağı yönlü bir baskıya ek olarak, belirli bölgeler, yarışı bir uç noktaya taşıyarak bu ekosistemde bir niş buldu: sadece vergilerini en düşük oranlara düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda aşırı gizlilik içeren bir düzenleyici ortam yaratıyor.

Bu vergi cennetleri ya da “gizli yasal bölgeler” genellikle, kalkınma özlemlerine ket vurulan bir dünya ekonomisinde hayatta kalmalarını sağlayacak bir ekonomik model için umutsuz olan küçük, yoksul ülkelerdir. Ama asıl suçlular, sistemin müsebbibi olanlar, en zengin uluslardır. Küresel Kuzey ülkeleri sadece vergi cenneti sisteminden en fazla yararlananların çoğuna ev sahipliği yapmakla kalmıyor, aynı zamanda içinden çıktığı neoliberal dünya düzenini inşa ediyor. Onun kötüye kullanımını kolaylaştıran avukatlara ve muhasebecilere ev sahipliği yapıyor ve kendileri de dünyanın en korkunç gizlilik politikaları uygulayan yapıların bazılarına ev sahipliği yapıyor (bkz. Güney Dakota).

Küresel vergi politikasının ayrıntıları ezoteriktir, ancak genel sonuç açıktır: kaynaklara sahip olanlar, bizden farklı bir dizi kurala göre oynarlar, mali durumlarını meraklı gözlerden uzağa taşırlar, halktan saklarlar veya gizlerler. Bazı durumlarda, bu gizlilik, yasaları çiğnedikleri gerçeğini gizlemelerine izin verir, ancak çoğu zaman, ihlalleri tamamen yasaldır.

Birlikte ele alındığında, küresel vergi sistemi neoliberal küreselleşme modelinin paradigmatik bir örneğidir: demokratik kontrol sistematik olarak aşındırılırken sermayeye ülkeler arasında hızla hareket etme yetkisi verilmiştir. Sonuçlar sinsidir: halk sağlığı, eğitim, iklim politikaları veya kalkınmaya harcanabilecek trilyonlarca dolarlık vergi geliri kaybı; dünya GSYİH’sının yüzde 10’una eşdeğer servetin, dokunulmaz ve gizli istiflerde oturması; yozlaşmış bir siyasi elitin hesap vermekten sıyrılması; hangi özel sermaye fonlarının devlet borcu hisselerini elinde bulundurduğu gibi kamu yararı ile ilgili kritik konuların üstünün örtülmesi; ve Küresel Kuzey ve Güney arasındaki sömürge ilişkilerinin derinleşmesi.

Bu, ulusal vergi gelirlerini marjinal olarak tüketen birkaç yasal boşluktan ibaret değil; bu, kaynakların demokratik kontrolü ve toplumsal olarak yaratılan zenginliğin şirket seçkinlerinin şişirilmiş kasalarına sızdırılmasıyla ilgili temel bir sorudur.

Zengin Ülkeler Tarafından Zengin Ülkeler İçin

Bu yılın başlarında, Biden yönetimi bir çözüm planına desteğini açıkladı: küresel bir asgari kurumlar vergisi oranı.

Bu, tüm hesaplara göre, çok önemli bir değişimdi. Küresel Güney liderleri uzun zamandır vergi suistimali konusunda eylem çağrısında bulunurken ve çok taraflı çözümler için öneriler sunarken, Kuzey’deki liderler büyük ölçüde retoriğin ötesine geçmeyi başaramadı. Biden yönetiminin önerisi, feci neoliberal statükonun çarpıcı bir şekilde tanınması ve somut eyleme yönelik görünüşte anlamlı bir taahhüttü. Tax Justice Network’ten Alex Cobham’ın dediği gibi, “Yakın zamanda gözünüzü kırptıysanız, çok uluslu şirketler için küresel bir asgari vergi oranı fikrini gözden kaçırmış olabilirsiniz; vergi adaletinin marjinal bir talepten merkeze doğru kaydı ve dünyanın en zengin ülkelerinin yerleşik iradeleri haline geldi”. Bu, mükemmel bir şekilde uygulansa bile, küresel vergi sistemine özgü, birbiriyle bağlantılı birçok sorundan sadece bir tanesine kısmi bir çözüm olacaktır, ancak önemli bir çözüm olacaktır.

ABD desteğiyle işler hızla ilerledi. G7 ve G20 arasındaki ilk görüşmelerden sonra, müzakereler nihayetinde dünyanın en zengin uluslarından oluşan bir örgüt olan OECD tarafından yönetilen önceden var olan bir sürece 140 ülkeyi dahil edildi. OECD planının iki ayağı var. İlki, büyük, dijital tabanlı işletmelerin vergilerinin çoğunu, muhasebe hileleri yoluyla kağıt üzerinde karlarını talep ettikleri yerlerden ziyade, gerçekte işlerini yaptıkları yerlerde ödemelerini sağlamak için yeni önlemler oluşturuyor. İkincisi, daha iddialı küresel kurumlar asgari vergi oranıdır ve bu oran, bir şirketin kârını nereye kaydırırsa değiştirsin, belirli bir asgari efektif oran ödemesini sağlayarak küresel yarışta tabana bir zemin koyacaktır.

Teorik olarak, bunlar ileriye doğru atılan büyük adımlar. Ama şeytan ayrıntıda gizlidir. Cuma günü açıklanan plana göre, Birinci Sütun, kapsamını yalnızca yüz şirketle sınırlandırıyor ve yeniden tahsis için kârların yüzde 20-30’unu son derece yetersiz bir şekilde belirliyor. Daha da kötüsü, anlaşma ülkelerin dijital ticarete zaten bireysel olarak koydukları vergilerden vazgeçmelerini gerektirecek. Bu faktörlerin bir araya gelmesiyle Birinci Sütun, birçok ülkeyi, özellikle de düşük gelirli ülkeleri eskisinden daha az vergi geliri ile bırakacak.

Bu arada Sütun İki, minimumu kabul edilemez bir yüzde 15’e koyuyor. En korkunç şekilde, sütunun dağıtım formülüne göre, şirketlerin işlerini yaptıkları yerden ziyade merkezinin bulunduğu ülkeler, telafi edilen gelirden aslan payını alıyor. Tax Justice Network tahminlerine göre, bu, gelirin yüzde 60’ını çarpıcı bir şekilde dünya nüfusunun yalnızca yüzde 10’u ve bozuk statükonun sorumluluğunun büyük bir kısmına sahip olan G7 ülkelerine bırakacaktır.

Müzakere boyunca, Küresel Güney daha yüksek vergi oranları ve daha büyük bir gelir payı için mücadele etti. Ancak zaman zaman kenara itildiler ya da daha kötüsü, boyun eğmeye zorlandırıldılar. Sürecin kendi lehlerine gitmediği anlaşılınca, dünyanın gelişmekte olan ülkelerinden oluşan bir grup olan G24 ve Küresel Güney tarafından ve onun için kurulmuş bağımsız bir politika düşünce kuruluşu olan Güney Merkezi, halka açık olarak acil değişiklik çağrısı içeren ender bir adım attı. Özellikle Arjantin, planın eşitsizliklerini sesli olarak kınarken, Kenya, Nijerya, Pakistan ve Sri Lanka imzalamayı reddetti.

Sonunda, dünyanın çoğu, kusurlu bir değişikliğin bile statükodan daha iyi olduğu fikrine boyun eğme duygusuyla yola çıktı. Risk, bunun öyle olmamasıdır – OECD sürecinin sonucu, önümüzdeki yıllarda bu dünyanın yeni sistemde kilitlenirken, Küresel Kuzey uluslarının masaya geri dönmesi için çok az teşvik bırakacaktır. Kısacası zengin ülkeler tarafından yürütülen bir süreçte zengin ülkeler kazandı.

Neoliberalizm Sonrası Dönem Mi?

Küresel vergi sistemi neoliberal küreselleşmenin paradigmatik bir örneğiyse, OECD vergi anlaşması dünya düzeninin minyatürde değişmesidir.

Neoliberalizmin ölümüyle ilgili haberler başlangıçta abartılıydı, ancak doğru oldukları ölçüde – Joe Biden ve diğer Kuzeyli liderlerin neoliberal düzenin en kötü aşırılıklarını dizginlemeye giderek daha istekli oldukları ölçüde – OECD önerisi bize bu dönüşü hatırlatıyor. Neoliberalizmden uzaklaşmak, daha adil bir alternatifin ortaya çıkmasıyla aynı şey değildir. Bunun yerine, küresel sermaye üzerinde devlet gücünün yeniden tesis edilmesi, Güney üzerinde devlet önderliğindeki ekonomik milliyetçiliğin ve sıfır toplamlı sömürücü ilişkilerin hizmetindedir.

Bu dinamik vergilendirme ile sınırlı değildir. Pandemiye yanıt olarak, zengin ülkeler ekonomik çöküşü engellemek için büyük ve son birkaç on yılın standartlarına göre benzeri görülmemiş mali müdahalelerde bulundular. Küresel Güney’e aynı şans tanınmadı. Borç, kredi notu düşürme korkusu ve IMF kredi koşulları, Küresel Güney ülkelerinin tam olarak Küresel Kuzey ülkelerinin şu anda rahatça benimsediği mali teşvik önlemlerini almalarını engelliyor ve Kuzey bunu değiştirmek için çok az şey yaptı. Benzer şekilde, Joe Biden’ın imzası olan Build Back Better programı  ve diğer Demokrat politika öncelikleri, sanayi politikasını ABD gündeminin merkezine geri oturttu. Ancak bu, Biden yönetimini Çin’in başarılı sanayi politikası rejimini gayrimeşru olarak göstermekten alıkoymadı. IMF kredilerinin koşullarına, finansal piyasaların kaprislerine ve küresel ticaretin kurallarına bağlı olan Küresel Güney’in çoğunluğu, bunu deneme şansı bile bulamayacaktı.

Belki de “ABD imparatorluğu yaşamaya devam ediyor” iddiası çok da enteresan gelmeyebilir. Ancak OECD vergi politikası fiyaskosu, sadece neoliberalizmden uzaklaşmanın yeterli olmadığının değerli bir hatırlatıcısı. Bir alternatif için mücadele etmeliyiz.

Güney’in Şartlarında Küresel Adalet

OECD anlaşması henüz yürürlüğe girmedi ve uygulamaya giden yol zorlu ve dolambaçlı. Ancak anlaşmadan vergi adaletini kurtarma şansı artık yok – ve en zengin ülkelerin elindeki bir süreç başından beri bu kadere mahkum edilmiş olabilir. Mevcut OECD sürecinden çok önce, Küresel Güney ülkeleri vergi cennetleri sorununu Birleşmiş Milletler’in gündemine almak için mücadele ediyordu. Mükemmel olmaktan uzak olsa da bu, dünyanın en zengin ülkelerinden oluşan bir grup tarafından yönetilen bir süreçten çok daha eşit bir oyun alanı oluşturacaktır. Birleşmiş Milletler çatısı altında yeni bir küresel vergi organının başlatılması – şu anda uzak bir umut – küresel vergi cennetleri belasını sona erdirmek ve dünyayı vergi adaletine giden bir yola sokmak için kritik bir adım olacaktır.

Politikanın içeriği veya sürecin biçimi ne olursa olsun, şartları zengin ülkeler dikte ederse oraya ulaşamayacağımız açıktır. Joe Biden gibi liderlerin en katı neoliberal doktrinlere karşı çıkmak isteyebilecekleri yerlerde bile, ekonomik milliyetçilik alternatifi ve yeni sömürgeci ilişkilerin güçlendirilmesi eşit derecede kabul edilemez. Emperyal çekirdekteki Sol olarak görevimiz, oligarklarımızı neoliberalizmin ulusal çıkarlara uygun olmadığına ikna etmek değildir. Küresel Güney ile ittifak halinde ve onun liderliğini takip ederek radikal değişim için güç inşa etmektir. Vergi adaleti sadece başlangıçtır. Sömürücü borç yükleri, Dünya Bankası ve IMF’nin sinsi gücü, şirket öncelikli ticaret rejimi, küresel fikri mülkiyet tekelinin sıkboğazı – tüm küresel ekonomik mimari – dönüştürülmelidir. Küresel Yeşil Yeni Anlaşma, bir Yeşil Yeni Uluslararası Ekonomik Düzen veya tamamen yeni bir vizyon, birçokları için çalışan – kalkınma özlemlerinin gelişmesine izin verilen, kurumsal gücün demokratik kontrole tabi olduğu, halkın yarattığı zenginliğin halkta kaldığı, herkesin işine yarayan bir küresel ekonomi inşa edebiliriz.

Zengin ülkelerin liderlerine bozulan dünya düzenini onarmak için güvenilemez. Ancak Küresel Güney’deki yoldaşlarımızla birlikte yeni bir dünya inşa edebiliriz.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu