Ekonomi ve Kamuculuk

Milyarderlerin Absürt ve Artan Serveti Demokrasiyi Baltalıyor – Çeviri: Yusuf Can

Milyarderler ve diğer herkes arasındaki eşitsizlikle ilgili asıl sorun, milyarderlerin herkesten daha fazla şey satın almaya güçleri olması değil; biz geri kalanların hayatta kalmak için bel bağladığı kaynakları kontrol etmeleri.

Grace Blakeley’in Jacobin’de yayımlanan yazısının Türkçe çevirisidir. İzinle İVME Hareketi tarafından yayınlanmıştır.

Dünyadaki milyarderlerin abartılı serveti, sadece lüks bir yaşam sürdükleri anlamına gelmiyor. Bu aynı zamanda ekonomi üzerinde neredeyse tam bir kontrole sahip oldukları anlamına da geliyor – Demokratik olmayan ve adaletsiz olan bir kontrolden bahsediyoruz.

Oxfam’ın küresel servet eşitsizliği hakkındaki en son raporu, pandemi süresince dünya ekonomisinde meydana gelen ürkütücü değişikliklere değiniyor. Oxfam’ın araştırmasına göre, dünyanın en zengin on insanı geçen yıl boyunca servetlerini ikiye katladılar; yani günde 1,3 milyar dolar civarında para kazandılar.

Bu rakamın ne kadar büyük olduğunu kafamızda oturtmak için, bir milyon ile bir milyar arasındaki farkı daha elle tutulur örneklerle açıklayalım. Mesela, sıfırdan bir milyona kadar sayacak olsaydınız, bu on iki gününüzü alırdı; ama sıfırdan bir milyara kadar sayacak olsaydınız, bu otuz iki yılınızı alırdı. Yılda bir milyon dolar harcayacak olsaydınız, günde yaklaşık 2.700 dolar harcamanız gerekirdi; oysa yılda bir milyar dolar harcamak için günde yaklaşık 2,7 milyon dolar harcamanız gerekiyor.

Bu on insan o kadar zengin ki, servetlerinin yüzde 99.999’unu kaybetseler bile, yine de gezegendeki insanların yüzde 99’unun sahip olduğundan fazlasına sahip olacaklar.

Bu miktarların büyüklüğünü kafamızda canlandırmak zor. Ancak şu anda dünya ekonomisindeki eşitsizlik ölçeğini iyice idrak edebilmeye çalışmamız son derece önemli. Çünkü servet eşitsizliği bize sadece farklı vergi dilimlerindeki insanların farklı yaşam standartları ve hayattaki fırsatları hakkında bilgi vermiyor; bu eşitsizlikler aynı zamanda bize zenginler ve diğer herkes arasındaki güç farkını da anlatıyor.

Milyarderlerin servetleri sadece faiz getiren banka hesaplarında beklemiyor; bu servetler hisse, mülk ve tahvil gibi formlarda varlıklarını sürdürüyorlar. Sağ ideolojiye sahip pek çok kişi, Jeff Bezos’un servetini, varlıklarının toplam değerine eşit olarak düşünmememiz gerektiğini ve Oxfam’ın servet eşitsizliğini hesaplama yönteminin yanlış olduğunu savunuyorlar. Bu insanlar Bezos’un varlıklarını bir kerede satması durumunda o varlıkların değerinin keskin bir şekilde düşeceğini belirtiyorlar.

Ama bu eleştiri asıl noktayı kaçırıyor. Milyarderler ve diğer herkes arasındaki eşitsizlikle ilgili asıl sorun, milyarderlerin herkesten daha fazla şey satın almaya güçleri olması değil; biz geri kalanların hayatta kalmak için bel bağladığı kaynakları kontrol etmeleri.

Zenginliğinin büyük kısmını Amazon hisselerinin oluşturduğu Jeff Bezos’u ele alalım. Bezos’un servetini ölçerken sadece ne kadar zengin olduğuna bakmıyoruz, aynı zamanda ne kadar güçlü olduğuna da bakıyoruz. Bezos’un dünyanın en büyük ve en değerli şirketlerinden birinin yaklaşık yüzde 10’unu şahsen kontrol etmesi, ekonominin işleyişi üzerinde de önemli ölçüde kontrole sahip olduğu anlamına geliyor.

Bezos, Amazon’un çalışanlarına ne kadar maaş ödeyeceği üzerinde etkili olarak milyonlarca insanın gelirini ve hayatını değiştirebilme gücüne sahip. Bezos, şirketin yatırım kararlarında etkili olarak sadece ne kadar istihdam yaratılacağını değil, aynı zamanda gelecek yıllarda geliştirilmesi muhtemel mal, hizmet ve teknolojileri de belirleyebilir. Şirketin karbon ayak izinden tutun, şirketin toplam vergi yükümlülüğüne kadar toplumun geri kalanı üzerinde büyük etkisi olan kararlarda Bezos’un tesiri var.

Aynı tespitler, dünya kaynaklarının çoğunu kontrol eden diğer milyarderler için de yapılabilir. Dev emlak şirketleri sahipleri, emlak kralları, ne kadar kira ödeyeceğimizi veya tüm dünyadaki arazi ve emlak fiyatlarını etkiliyorlar. Sermayedarlar yatırımın nereye yapılacağına karar vererek, teknolojik değişim, üretimin karbon yoğunluğu ve üretimin coğrafi dağılımı gibi her türlü toplumsal eğilimi şekillendirebilme gücüne sahipler. Ve medya devleri de bu toplumsal eğilimleri anlamak için ihtiyacımız olan bilgileri ve haberleri şekillendirmede etkili oluyorlar.

Bu bir avuç insan tarafından verilen kararlar, maaşlarımız, kiralarımız ve gezegenimizin sıcaklığı dahil olmak üzere hayatımızın neredeyse her alanında büyük bir etkiye sahipler. Yine de bu olağanüstü miktardaki gücü çok az veya hiç hesap verilebilirlik olmadan kullanıyorlar.

Aklı başında hiç kimse bu sistemin bir ekonomiyi organize etmek adına kullanılabilecek rasyonel bir yol olduğunu iddia edemez. Çoğu ana akım ekonomist, Jeff Bezos gibi insanların aslında sandığımız kadar çok güce sahip olmadığını savunuyorlar. Amazon’un kararlarının tamamen piyasadaki daha geniş eğilimler tarafından belirlendiğini iddia ediyorlar. Onlara göre kararı Bezos vermez; piyasa verir.

Ancak kararı piyasanın verdiği iddiasını savunmak, aşırı düzeydeki eşitsizliğin ve yüksek tekelleşme oranlarının olduğu ve devletin kurumsal olarak sermaye tarafından ele geçirildiği bir dünyada çok daha zor hale geliyor. On tane insanın sahip oldukları hemen hemen her şeyi kaybedip yine de gezegendeki herkesten daha zengin olmaya devam edebilecekleri bir dünyada, kontrolün bu zenginlerde değil de piyasada olduğunu savunmak absürt olacaktır.

Piyasanın kendisi zaten bu insanlar, zenginler – özellikle Jeff Bezos gibi insanlar.

Örneğin, Bezos, ticari uzay seyahatini kusursuz hale getirmek istediğine karar verirse, insanlığın kıt kaynakları öngörülebilir gelecekte bu amaç uğruna kullanılacak; ya da Amazon çalışanlarının maaşlarını azaltmaya karar verirse, halihazırda az kazananlar daha zor duruma düşerken halihazırda çok kazananların geliri daha da artacak.

Eşitsizliğin sadece adaletsiz olduğu için önemli değil; eşitsizlik önemli çünkü tepedekilerin zenginliği, alttakilerin yoksulluğuna ve yoksul kalışına bağlı.

Oxfam, bu yılki raporunda tam da bu noktayı vurguluyor: Raporda aşırı eşitsizlik “ayrıcalıklı bir azınlığın zenginliğini ve gücünü sürdürmesine imkân veren politikaların ve siyasi kararların dünyadaki geriye kalan insanların büyük çoğunluğuna ve gezegenin kendisine doğrudan zarar veren bir ekonomik şiddet biçimi” şeklinde tanımlanıyor.

Halen içinde bulunduğumuz pandemi sürecinde hükümetlerin ve merkez bankalarının zenginlerin ceplerine milyarlarca dolar pompalarken geriye kalan çoğunluğu kendi kaderine terk etmeleri, Oxfam’ın yaptığı tanımlamanın en belirgin örneklerinden birisi olarak karşımıza çıkıyor.

İşte bu yüzden bir dahaki sefere biri size Jeff Bezos’un parasını hakkıyla kazandığını ve onu istediği gibi harcamaya hakkı olduğunu söylediğinde, onlara parayı kendisinin kazanmadığını hatırlatın; Bezos o parayı hükümetlerden, çevreden ve çalışanlarından aldı.

Çeviri: Yusuf Can

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu