Demokrasi ve SolDış Politika ve EnternasyonalizmDünyaEkonomi ve KamuculukEmek, Dijitalleşme ve GelecekToplum ve SiyasetToplumsal Adalet

Rusya’nın Savaşı Dünya Düzenindeki Kaosu Ortaya Koyuyor – Çeviri: Kemal Büyükyüksel

Rusya’da ekonomik ve jeopolitik benzersizliğine ilişkin bir düşünce akımı var: Avrasyacılık. Rusya neredeyse tamamen, nüfus açısından Avrupa’ya dayanıyor, ancak mevcut koşullar gibi koşullar altında, Rusya’nın Asya’ya doğru dönmeye çalıştığını hayal edebilenler olabilir – ve bu gerçeklikten çok bir hayal.

Branko Milanovic’in Jacobin’de yayımlanan yazısının Türkçe çevirisidir. İzinle İVME Hareketi tarafından yayınlanmıştır.

Ekonomist Branko Milanovic, Rusya’nın 1990’larda kapitalizme geçişinin artan eşitsizliğini ilk elden gördü. Jacobin ile Vladimir Putin’in savaşının ülkeyi nasıl yeniden krize soktuğunu ve küreselleşen düzene bir bomba yerleştirdiğini anlattı.

1990’larda, eski Sovyet cumhuriyetleri piyasa liberalizmi müjdesine yönelirken, Rusya’nın Batı önderliğindeki küresel kapitalist düzende yerini alabileceği yaygın olarak iddia edildi. Yine de Boris Yeltsin Rusya’yı G8’e yöneltirken, bu deney evde kitlesel işsizlik ve artan ölüm oranları getirdi – Vladimir Putin’in yükselişine yardımcı olan bir istikrarsızlık ortamını besledi. Şimdi, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve buna karşılık olarak Batı’nın yaptırımları, sıradan Ruslar için yeni zorluklar getiriyor ve bunların küresel ekonomi üzerinde de büyük etkileri olacağı kesin.

Branko Milanovic, küresel eşitsizlik konusundaki çalışmalarıyla tanınan eski bir Dünya Bankası ekonomisti. Pablo Pryluka ve Kate Reed ile Rusya’nın küresel kapitalist düzendeki yeri, savaşın ülke içindeki yansımaları ve işgalin Çin ile ilişkileri üzerindeki etkileri hakkında konuştu.


KR
Rusya’nın iç eşitsizliklerinden bahsederek başlayalım. Sovyetler Birliği’nin çöküşü Rusya’daki gelir ve servet eşitsizliğini nasıl etkiledi? Putin’in 2000 yılında cumhurbaşkanı olarak gelişi bunu değiştirdi mi?

BM
Rusya’da eşitsizlik 1990’larda muazzam bir şekilde arttı. Bu zaten 1987 civarında başlamıştı, ardından 1992’deki reformlar nedeniyle makroekonomik bir şok ve ardından 1996’da büyük şirketlerin özelleştirilmesine yol açan ünlü “hisse karşılığı krediler” planıyla özelleştirmeler, pratikte tüm varlıkların hırsızlığına yol açtı.

Reel gelirlerdeki büyük düşüş koşullarında eşitsizliğin artmasının, büyüme koşullarında aynı eşitsizliğin artmasından tamamen farklı olduğunu belirtmek isterim. Çin ile Rusya’yı kıyaslayın. Çin de eşitsizlikte muazzam bir artış yaşadı, ancak aynı zamanda geliri – hangi yılı temel almak istediğinize bağlı olarak – beş, altı veya on iki kat arttı. 1987 ile 1993 arasında, Rusya’nın GSYİH’sı, tam tersine, yaklaşık yüzde 40 düştü. Bunu, zirveden dibe doğru yaklaşık yüzde 30’luk bir düşüş gören ABD Büyük Buhranı ile karşılaştırın. Rusya gelir dağılımının alt kısmında olsaydınız, gelirinizin sadece yüzde 40’ını kaybetmekle kalmaz, eşitsizlik aleyhinize olduğu için yüzde 60 veya 70’ini kaybederdiniz.

Bu muazzam düşüşü belirtmekle başlamanın faydalı olduğunu düşünüyorum. Yüzde olarak düşüşten bahsetmek kolay, ancak bunun arkasında işini kaybeden, büyük maaş ve emekli maaşı borçlarıyla karşı karşıya kalan (bazı maaşlar altı ay ödenmiyordu) ve yeniden kalifiye olmak ve yeni işler bulmak zorunda kalan insanlar var. Sokakta taksi kullanmak veya biblo satmak zorunda kalan doktorlar ve mühendisler vardı.

Bir diğer nokta da ölüm oranlarındaki artış. Rusya’da yaşam beklentisi barış zamanında kaydedilen tarihteki en hızlı hızda azaldı. Bütün bunları bir araya getirdiğinizde toplumsal bir çöküş yaşandığını söylemek mümkün – bunu şiddetle vurgulamakta fayda var.

1990’ların başında Rusya’da çalıştım. Oradaki yabancılar için – ben orada Dünya Bankası’ndaydım – harikaydı: 10 dolar, 20 dolar ya da 50 dolar ile her şeye sahip olabiliyordunuz. Orada yaşayan insanlar için korkunçtu. János Kornai’nin hayranı olsam da, onun icat ettiği terim – buna “geçiş dönemi durgunluğu” diyor – Rusya veya daha geniş anlamda Sovyet örneğinde (elbette Ukrayna ve diğer eski Sovyet cumhuriyetleri dahil) yanıltıcı.

Bu depresyonun ne kadar çarpıcı biçimde derin olduğunu, insanları nasıl etkilediğini, sanayi tabanının nasıl yok edildiğini gördüğünüzde, buna geçiş resesyonu demek yetersiz kalıyor çünkü bu, acı çeken insanlar tarafından böyle kabul edilen tek seferlik ve kaçınılmaz bir olayı ima ediyor. Bence “kaçınılmazlık” çoğu zaman gözlemcileri halktan ayırıyor. Bir şeyin kaçınılmaz olduğunu söylerseniz, meydana gelen kayıplar haklı görünüyor; ancak bunu bizzat deneyimleyen taraftaysanız, bu kadar mesafeli bir tavır almak zor oluyor.

Sonunda Rusya’da işler daha iyiye gitti. Ancak, 1998’deki daha küçük bir çöküş de dahil olmak üzere – bu durumda Asya mali krizi nedeniyle – oldukça zaman aldı. 1990’lar felaket yıllarıydı ve Putin 2000’de iktidara geldiği için çok şanslıydı çünkü bu on yılla doğrudan bağlantılı değildi. 2000’li yıllarda durum, rublenin istikrara kavuşması, artan petrol fiyatları, daha yüksek tarımsal üretim ve Putin’in kendi aralarında savaşan ve ülkeyi iç savaşa yakın bir duruma sürükleyen birçok oligarktan kurtulması anlamında kendi katkısı da dahil olmak üzere birçok nedenden dolayı düzeldi.

2004’te Moskova’da öldürülen Forbes editörü Paul Klebnikov’un beni çok etkileyen Kremlin’in Babası  adlı bir kitabı var. [Pyotr] Stolypin altında ve Klebnikov konuyla ilgili muazzam ve mükemmel bir doktora tezi yazdı. Böylece onu “keşfettim”. Sonra oligark Boris Berezovsky’nin hikayesi olan kitabını okudum. Gerçekten okumaya değer, çünkü Klebnikov yıkım teknolojisini, oligarkların sadece parayı çalmakla kalmayıp, parayı çalarken ekonomiyi nasıl yok ettiğini anlatıyor.

Bu, ben de dahil olmak üzere birçok ekonomistin tam olarak anlamadığı bir şey. Bu, ya rüşvet vererek ya da yönetimi tehdit ederek (bu yüzden bir mafyaya sahip olmak faydalıydı) bir şirketi devralmaktan, ardından şirketteki her şeyi soyup iflas ettirmekten ibaretti, ama iflas etse bile gelir ve üretimi durdurup tüm parayı toplayana kadar yine de üretime devam edilirdi. Çalışanların hepsi eve gönderilir ve sonra bir sonraki şirkete geçilirdi. Burada anlaşılması gereken, siyaseten birbirine bağlı bu oligarkların sadece kendilerini zengin etmekle kalmamış olması, aynı zamanda binlerce insanın geçim araçlarını yok ederek kendilerini zengin etmiş olmalarıdır.

PP

Rusya’yı “oligarşik kapitalist ekonomi” ve Rus hükümetini “teknokratik ve neoliberal” olarak tanımladınız. Putin yönetimindeki Rus ekonomik modelinin ne olduğunu açıklayabilir misiniz?

BM

Putin, ekonomik alanda her zaman çok neoliberaldi: özel girişim ve girişimciler lehine. Bu neoliberalizm, onun durumunda, anti-komünizmden ve şimdi gördüğümüz gibi, Rus emperyalizminden (ki bu yolda bu fikri benimsemiş olabilir) kaynaklanıyor. Kahramanları, İç Savaş’ın anti-komünist kahramanlarıydı. Bu onun ideolojisiydi, bugünlerde Ukrayna’nın işgalinden sonraki ilk gün, büyük iş adamlarını toplantıya çağırdı ve esasen şöyle dedi: Şimdi ne yapabileceğinizi gösterme fırsatı; tüm kısıtlamalardan kurtulacağız, siz istediğiniz kadar kişiyi işe alın, ne kadar öderseniz ödeyin. Temel olarak, onlar için tam özgürlük. Vergilendirmeyi daha da azaltmaktan, düzenlemeleri azaltmaktan vb. bahsetti.

Rus hükümetinden insanların birkaç kez konuştuğunu duydum. Neoliberaller, çok teknokratikler, açıkçası Rusya Ulusal Bankası’ndaki ünlü teknokratik grup gibi. Kilit siyasi karar alma süreçleri üzerinde güçleri yok. Yakın zamanda birileri, Putin’in bu büyük jeopolitik kararları nasıl aldığını ve ardından teknokratların bu tür büyük kararların ekonomik geri tepmelerini bir şekilde yumuşatmanın bir yolunu bulmaları gerektiğini uygun bir şekilde anlattı. Putin, bunu nasıl yapacaklarıyla ilgilenmiyor gibi görünüyor: Hükümete, bazı insanların evini temizleyen insanlara davrandığı gibi davranıyor: Yaptığım pisliği temizle. Ukrayna’yı işgal etme kararı hakkında onları bilgilendireceğini sanmıyorum. Sanırım hepsi, yaptırımların kapsamı karşısında şok oldular. Bence bunlar yetenekli ve yetkin insanlar, ideolojik olarak da bayağı neoliberaller, ancak verili durumda çok bir şey yapabileceklerini sanmıyorum.

PP

Şimdi Ukrayna’nın mevcut işgalinin arka planına dönelim. SSCB’nin çöküşünden sonra Rusya’nın, Mihail Gorbaçov’un umduğu gibi “ortak Avrupa yurdu” tipi bir sürece dahil olmuş olabileceğini ve mevcut çatışmanın – Batı tarafından kışkırtılmasa bile – yine de bir şekilde savaşın serpintisi olduğunu düşünüyor musunuz? 1990’ların başında Rusya’nın liberalleşmiş, küreselleşmiş bir dünyadaki yeri hakkındaki iyimserlik ile gerçek arasındaki uyumsuzluğun bunda bir rol oynadığını düşünüyor musunuz?

BM

Bence de. Önyargılı olabilirim çünkü Rusya’yı 1990’larda oldukça iyi tanıyordum. Her zaman o dönemin son derece önemli olduğunu düşündüm. Ve anlıyorum ki birçok genç bu dönemi bilmiyor ya da onlar için oldukça alakasız. Ancak şu anda Rusya’da iktidarda olan neslin dünya görüşünü temelden şekillendirdi. Putin’e ve çevresindeki insanlara bakarsanız, hepsi altmış beş ile yetmiş arasında, yani o zaman otuz ya da otuz beş yaşındaydılar ve kendileri – Putin dahil – bu düşüşü yaşadılar. Bu nedenle, yirmili yaşlarında büyürken beklentileri ile daha sonra olanlar arasında büyük bir tutarsızlık vardı.

Bu yüzden, bugün neler olduğunu anlamak için gerçekten o döneme geri dönmek gerektiğini düşündüm hep. Şimdi, sorunuza doğrudan cevap vermek gerekirse, Rusya’nın Batı düzenine tamamen entegre olabileceğinden ve İkinci Dünya Savaşı sırasında düşman olduktan sonra tartışılmaz bir ABD müttefiki haline gelen başka bir İtalya olabileceğinden emin değilim. Ama bence pek çok hata yapılmasaydı bugün bu durumda olmazdık: Rusya normal anlamda, yani revizyonist bir güç olmayarak bütünleşebilirdi ve bir savaşla yüzleşmek zorunda kalmazdık. Ve kesinlikle nükleer silah kullanmaya karar veren biriyle yüzleşmek zorunda değildik. Dolayısıyla bugün gelinen nokta, birinci Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra izlenen politikaların açık bir sonucudur.

PP

Rus saldırganlığını sözde asırlık bir ulusal kültürle açıklamaya yönelik girişimler de gördük…

BM

Ekonomide bu tür açıklamalardan hoşlanmıyorum ve siyaset biliminde de sevmiyorum. Her zaman yanılıyorlar çünkü temelde belirli bir zamanda yaygın olanın bir inancın damıtılmış halinden ibaretler. Bu nedenle, belirli bir zamanda her zaman doğru görünürler, ancak onlara sonradan baktığınızda her zaman yanlıştırlar. Böylece, Japonya’nın davranışı, Almanya’nın davranışı, İtalya’nın davranışı vb. için özcü açıklamalarınız vardı, ancak bu ülkeler değiştiğinde, o zaman farklı bir özcü açıklamaya aceleyle yönelmeye başlanıyor.

Aynı şey ekonomide de var. Doğu Asya’nın yaşlılara aşırı saygı ve Konfüçyüs ideolojisinde ima edilen muhafazakarlık nedeniyle asla gelişemeyeceğine dair kitaplarımız vardı. Sonra, elli yıl sonra, tam da Konfüçyüsçü oldukları ve eğitime önem verdikleri için gelişmiş olduklarını okuyoruz. Ayrıca Max Weber’in ünlü Katolikler ve Protestanlar karşıtlığı vardı, ancak 1960’larda ve 70’lerde Avrupa’daki tüm Katolik ülkeler ağırlıklı olarak Protestan ülkelerden daha hızlı büyüdü. Peki, bu nasıl mümkün oluyor?

İnsanlar da bu tür açıklamalar yapmayı severler çünkü bunlar kârlıdır. Kitabınızı yayınlatıyorsunuz ve insanlar tam da bu tür hikayeler sıradan şeylerin bir derlemesi olduğu için onu okuduğunda, “Vay canına, bu gerçekten olağanüstü; düşündüğüm şeyle çok güzel uyuşuyor.” Ama çok güzel uyuşuyor çünkü bugünden bir dilim alıp gerçekleşenlerin kaçınılmaz bir sonuç olarak yorumlandığı bir açıklama sunuyor. Ama dünya sonra değişir. Sonra tarihten bir dilim daha alır ve başka bir özcü açıklamanın gerçekten önemli olduğunu iddia edersiniz.

KR

Son on yılda, kişi başına düşen GSYİH (en azından çoğu yılda) ve yükselen enflasyon ile Rus ekonomisi durgundu. COVID krizinin ele alınma şekli, başka bir potansiyel hoşnutsuzluk kaynağıydı. Rusya’daki ekonomik durum ile Ukrayna’yı işgal etme kararı arasında eğer varsa, bağlantılar nelerdir?

BM

Söylemesi zor. Putin’in konuşmalarında çok açık olan jeopolitik faktörler tarafından yönlendirildiğini düşünüyorum. Ancak son on yılda Rusya’daki ekonomik durum kesinlikle iyi değil.

İlk olarak, pratikte hiç büyüme olmadı. Gelirlerin arttığı birkaç yıl oldu, sonra birkaç yıl düştü. Ardından COVID krizi yaşandı. Rusya bir istisna değildi: Dünyadaki hemen hemen her ülke negatif büyüme oranlarına sahipti ve Rusya bu anlamda diğerlerinden daha kötü değildi. Ancak COVID kontrolü oldukça kötüydü, belki ABD ile karşılaştırıldığında çok değil, ama kesinlikle Çin ile karşılaştırıldığında öyleydi. Bunun Rusya’daki sağlık sisteminin kurumsal yetersizliğini yansıttığını düşünüyorum.

Yani, bu kriz – ifadeyi bağışlayın, çünkü bu korkunç bir savaş – pastanın üstündeki kiraz gibidir. Büyüme eksikliği, durgunluk hissi, COVID krizi ve ardından bir savaş oldu. Bu, Rusya’nın döngüsel bir tarihidir: durumu on ya da yirmi yıl boyunca düzeltirsiniz ve ardından feci bir düşüş yaşarsınız. Son yüz yılda birkaç kez oldu ve şimdi tekrar oluyor.

PP

Batı, işgal başladığından beri Rusya’ya muazzam ekonomik yaptırımlar uyguladı. Nicholas Mulder’ın son zamanlarda “ekonomik silah ” olarak adlandırdığı şey hakkında ne düşündüğünüzü sormak istedik: Ekonomik yaptırımlar, yalnızca bu durumda değil, genel olarak daha doğrudan askeri müdahaleye karşı ne kadar etkilidir? Ve ekonomik yaptırımların insani maliyeti nedir?

BM

Mulder’ın kitabı yeni yayınlandı. Mevcut krize bir yanıt değildi; ve bence bu onu daha da faydalı kılıyor çünkü biz genellikle şimdiyi geçmişe yansıtma eğilimindeyiz, oysa muhtemelen onun kitabında durum böyle değil.

Rusya üzerindeki etkilerine bakıldığında, yaptırımların kapsamlı olduğu açıktır. Kapsam olarak benzersizler ve özellikle mali yaptırımlar oldukça yeni bir şey. Daha önce merkez bankası varlıklarına el konduğunu gördüğümüzü sanmıyorum. Yani, bu büyük bir adım. Ve Rus gazetelerinde, örneğin hava taşımacılığı üzerindeki yaptırımların etkilerini okuyabilirsiniz: yakında insanlar Moskova’dan Vladivostok’a uçamayabilirler. Rus havayolu şirketlerinin halihazırda kiraladığı ve artık iade etmemeyi planladıkları uçaklara Boeing ve Airbus tarafından servis ve onarım sağlanamazsa, yeterli Rus ikamesi olmayacak. Birkaç yıl içinde bir uçak endüstrisi geliştiremezsiniz.

Bunun dışında makine yapımı, gaz ve petrol endüstrileri tamamen Batı teknolojisine bağlı. Blogumda bunun hakkında yazdım: 1930’lardaki Sovyet sanayileşmesi de büyük ölçüde Batı teknolojisine dayanıyordu.

Şimdi, Rusya’daki otomobil şirketleri şimdiden binlerce çalışanı yirmi günlük izne gönderdi. Toyota, Nissan ve diğerleri gibi birçok araba Rusya’da üretiliyor, ancak dünyanın her yerinden gelen parçalarlaBu parçalar gelmeyi bıraktığında, işçiler ne yapacak? 1990’larda bazıları ‘Tamam, hadi ithal ikamesi yapmaya çalışalım’ diyebilirdi. Harika bir politika olmayabilirdi, ancak endüstriyel taban orada olduğu için uygulanabilirdi. Ama daha önce tartıştığımız nedenlerle bu sanayi üssü ya yok edildi ya da tamamen değiştirildi. Dolayısıyla, şimdi yabancı teknoloji olmadan, bazı temel endüstriyel temeller olmadan ve işgücünde bir artış olmadan (Rusya’nın nüfusu azalmakta olduğu için) ithal ikamesi yapamazsınız.

KR

Zaman ve yaptırım sorunundan bahsettiniz, örneğin ABD’nin Küba’ya altmış yılı aşkın süredir yaptırım uyguladığına dikkat çektiniz. Yaptırımların uzun ömürlülüğü – ve görünüşe göre, bunların kaldırılmasının, diyelim ki aktif askeri faaliyetlerin varlığını sona erdirmek yerine daha az popüler talep olduğu gerçeği – önümüzdeki yılları ve on yılları nasıl etkileyebilir? Rusya’nın ötesinde sonuçlar var mı?

BM

Yaptırımların kaldırılmasının çok zor olacağını düşünüyorum. İran gibi diğer davalara baktığınızda, son zamanlarda bazı yaptırımlar kaldırıldı, ancak çoğu hala yürürlükte. İran’ın teknolojik gelişimi ve hatta petrol satma kabiliyeti oldukça sekteye uğradı. Yaptırımların Kongre tarafından getirilmiş olması, onları kaldırmayı daha da zorlaştırıyor. Jackson-Vanik değişikliğini, Yahudi göçüne sınırlamalar nedeniyle SSCB’ye uygulanan yaptırımları ele alalım. Tüm sebep ortadan kalktıktan sonra yirmi yıl boyunca defterlerde tutuldular. Yönetim her yıl Kongre’ye yaptırımların uygulanmaması gerektiğini bildirmek zorundaydı, çünkü onlar için bir sebep yoktu, ancak bunlar hala devam etti.

Bu yüzden bunun çok önemli bir olay olduğunu düşünüyorum. Savaş yarın dursa bile, yaptırımları kaldırma isteği çok düşük olacak ve Putin’den sonra gelen herhangi bir Rus hükümetinin siyasi olarak kabul etmesi zor olacak bir taviz listesi oluşturması anlamına gelecektir. Bu, başka bir Brest-Litovsk gerektirir. Şu veya bu şekilde, yaptırımların hepsi eşit derecede bağlayıcı olmasa bile, uzun bir süre yürürlükte kalmasını beklemeliyiz.

PP

Ve bu değişikliklerin sonuçları nelerdir? Yakın zamanda şunları yazdınız: “Sorun hükümetin yanlış politika seçimleri yapması değil; sorun şu ki, mevcut durumda yapılacak neredeyse hiç iyi politika seçimi yok.” Siyasi olarak, bunun Rus kurumlarının şu anda çalıştıkları şekliyle istikrarını etkileyebileceğini düşünüyor musunuz?

BM

Bence hükümet temelde bir temizlik operasyonu yapıyor çünkü bir oldubitti ile sunuluyor. Alınabilecek iyi kararlar yok: Karar alma alanının Putin’in siyasi kararları ve Batı’nın tepkisi tarafından çok daraltıldığı göz önüne alındığında, pratikte sıkışmış halde olduğunu söylemeliyiz.

Elbette, artan enflasyon oranı ve ardından muhtemelen kıtlıklar olacak ve buna ek olarak birçok işçi sınıfı Rus işini kaybedecek. Temel gıda ve ihtiyaç mallarını bile almak zor olabilir ve o zaman hükümet bu olaylar yüzünden karneyle dağıtım yapmaya doğru itilir.

Daha önce de söyledim, hükümet neoliberal. Ancak alternatif, insanların ayaklanmasıysa, ki bu da olabilir – ve bence ekonomik nedenler ayaklanma için çok iyi nedenler çünkü yeterince yiyeceğiniz olmadığı için ayaklanıyorsanız kimse sizi düşman veya hain olmakla suçlayamaz – ekonomi bir tür savaş zamanı temeline geçmek zorunda kalacaktır. Hükümet bunu yapmak istediği için değil, o yöne itileceği için.

Zaten kıtlığın belirtilerini görüyorum. Açıkçası, hemen gelmeyecekler: Hala stoklar olacak ve onları dolduran insanlar olacak. Kornai, kıtlığın diğer tarafının bolluk veya başka bir deyişle israf olduğu konusunda çok iyi bir fikre sahipti. Çünkü bugün şeker kıtlığı yaşadığınızda, herkes ne yapacak? On, on beş kilo almaya çalışacaklar. Bu, kıtlığı daha da kötüleştirir, bu da insanların yüz kilo satın alma olasılığını artırır. Evde stok biriktirirsiniz, bir kısmı boşa gider, ama sonunda stoklar biter.

Bu yüzden işlerin daha da kötüye gideceğini düşünüyorum.

KR

İşaret ettiğiniz diğer olası sonuçlardan biri de kitlesel yerinden edilme: Ukraynalı mültecilerin ve aynı zamanda Rus göçmenlerin karşı karşıya olduğu acil kriz. Rusya’da kitlesel iç göçün orta ve uzun vadeli bir yanıt olabileceğini öne sürüyorsunuz: Bu nasıl sonuçlanabilir?

BM

Savaşın ortasındayız ve ne kadar göçmen olacağını bilmiyoruz. Bosna örneğinde, nüfusun yüzde 20’sinden fazlasıydı. Bu savaş başlamadan önce, Ukrayna’da savaş çıkarsa göçün 5 milyon insanın Ukrayna’yı terk etmesi anlamına geleceğini düşünüyordum. Şimdi, zaten yaklaşık 3 milyon ve söylendiği gibi, şimdiye kadarki en hızlı göç dalgası, çünkü Ukrayna’dan Polonya’ya gitmek nispeten kolay.

Ancak uzun vadede, göçün ne kadar büyük olacağını söylemenin imkânsız olduğunu düşünüyorum. İkincisi, yakında ateşkes olacak mı? Bir çeşit siyasi çözüm bulunursa, bu insanların çoğunun geri döneceğini düşünüyorum. Yakındalar ve eğer evleri yıkılmamışsa, birçoğu kalıcı olarak göç etmektense geri dönmeyi tercih edebilir. Ancak savaş ne kadar uzun sürerse, yeni ülkede kendiniz için ne kadar yeni bir ortam yaratırsanız, iş bulma, kuzen veya birlikte kalacak başka birini bulma olasılığınız o kadar artar. Suriye örneğinde, başladığında insanlar Türkiye’ye ve çevre ülkelere gitti. Ancak Suriye’de savaş devam ederken – şimdi on yıldan fazla bir süredir – insanlar geri dönmedi.

KR

Peki ya Rusya içinde göç?

BM

Yakın tarihli bir blog yazımda, iç göçler ile mevcut yaptırım rejimi arasındaki bağlantıya değindim. Rusya’da ekonomik ve jeopolitik benzersizliğine ilişkin bir düşünce akımı var: Avrasyacılık. Rusya neredeyse tamamen, nüfus açısından Avrupa’ya dayanıyor, ancak mevcut koşullar gibi koşullar altında, Rusya’nın Asya’ya doğru dönmeye çalıştığını hayal edebilenler olabilir – ve bu gerçeklikten çok bir hayal.

İnsanları kararnameler ile hareket ettirecek olsaydınız, Doğu Asya’ya daha fazla insan koymak mantıklı ve bazı avantajlar olurdu. Doğu Asya dünyanın en dinamik bölgesidir. Avrupa hem nüfus hem de ekonomik açıdan azalıyor. Kore’ye, Japonya’ya, Çin’e yakın olmak, onlarla ticaret yapmak ve Avrupa ile yaşadığınız yaptırımlara ve sorunlara ille de maruz kalmamak teorik olarak iyi bir teklif gibi görünüyor.

Ancak sorun şu ki, Rusya nüfusunun yüzde 80’i Rusya’nın Avrupa kısmında yaşıyor. Rusya’da mesafeler çok büyük, altyapı yok ya da çok yetersiz, Doğu’da işler az ve yetersiz. Örneğin Pasifik bölgesindeki en büyük şehir olan Vladivostok’un nüfusu yarım milyon, Moskova’nın nüfusu ise 12 milyon. Yani, tasavvur etmesi zor olan devasa bir nüfus hareketinden bahsediyoruz.

Sovyetler ülkenin kuzey kısımlarını geliştirmeye çalıştı. Orada daha fazla insan olmasını istediler çünkü kaynaklar oradaydı. Onlara çok daha iyi para ödediler ve birçok insan oraya gitti – milyonlarla değil, binlerle. Ancak bu tek şirketli kasabaların çoğu geçişten sonra ortadan kayboldu. Roman Abramovich’in nikelden para kazandığı Norilsk’e bakarsanız, pek çekici değil. Muhtemelen yılın sekiz ayı boyunca karanlık var. Ama bu onu dünyanın en zengin insanlarından biri yaptı. Ama gerçekten böyle şehirlerde 2, 3 veya 4 milyon insanın gitmesini ve yaşamasını bekliyor musunuz? Ben gerçekçi olduğunu düşünmüyorum.

PP

Doğuya doğru jeopolitik bir hareket görüyor musunuz – ve bu Rusya’yı Çin’in insafına daha fazla mı bırakacak?

BM

Görüyorum. Hem Kapitalizm, Tek Başına hem de Küresel Eşitsizlik’teki önemli noktalardan biri, büyük bir değişimin içinde olmamızdı. Bu, Sanayi Devrimi’nin önemine eşdeğer bir değişimdir. Asya’nın yükselişiyle birlikte dünyanın yeniden dengelenmesi söz konusu: Sadece Çin’i değil, aynı zamanda ekonomik faaliyetin ağırlık merkezinin Batı’dan Doğu’ya kaydığı Vietnam, Hindistan ve Endonezya’yı da kastediyorum. Bence bu gerçekleşiyor ve önümüzdeki iki nesil boyunca veya belki daha da uzun bir zaman boyunca gerçekleşmeye devam edecek.

Avrasya haritasına baktığınızda – fiili olarak bir kıta – 1400’ler ve 1500’lerdeki gibi, hem Atlantik hem de Pasifik ucunda oldukça zengin kısımlar varken, hinterlandı nispeten fakirdir. Örneğin, İngiltere ve Çin’de 1400 veya 1500’deki gelir düzeyine ve Hollanda’da Yangtze Nehri Vadisi’ne karşı tahıl verimini inceleyen çalışmalar var. Temelde aynı düzeyde bir piyasa gelişimi ve aynı veya benzer gelir düzeyinden bahsediyoruz. Açıkçası, bunlar bugüne kıyasla çok mütevazı gelirlerdi, ancak Avrasya kıtasının iki uç kısmıydı, her ikisi de gelir bakımından nispeten benzer iki deniz parçasıydı, oysa şimdi Rusya’nın bulunduğu Kıta Avrasya’da Moğol İmparatorluğu vardı. Onlar çok daha fakirdi ve daha düşük bir teknolojik gelişme düzeyindeydi. Yarın Rusya’nın durumu da bu olacak ve Ukrayna ile olan savaş, daha önce bahsettiğimiz tüm nedenlerden dolayı bu sonucu daha da olası kılıyor. Küresel Eşitsizlik’in Rus baskısı girişinde de bunu yazdım.

Uzun vadeli sonuçları incelemek için buralarda olmayacağım, ancak bu savaşı böyle bir gelişmeyi hızlandıran gerçekten çok önemli bir olay olarak görebileceğimizi düşünüyorum. Ekonomik kalkınma eksikliği veya göreceli yoksulluk, tüm bölgenin veya Rusya’nın mevcut siyasi konfigürasyonunun ne kadar sürdürülebilir olduğu da dahil olmak üzere başka sorunları da gündeme getirebilir. Petrol üreten bölgeler neden Moskova’ya ihtiyaç duyduklarını sorabilir; neden başka bir Birleşik Arap Emirlikleri yaratmayalım ki diyebilirler. Bunu bugün ciddi anlamda söylemiyorum, ama açıkçası pek çok olasılık sunuyor.

PP

AB ve ABD’nin Rus petrolünün ithalatını önemli ölçüde azaltmak için harekete geçtiğini şimdiden görüyoruz. Artan akaryakıt fiyatları, enflasyon ve hayat pahalılığı krizine ilişkin önceden var olan endişeleri artırıyor. AB ve ABD için ne gibi kısa ve orta vadeli etkiler görüyorsunuz ve bu yükler ve faydalar nasıl dağıtılacak?

BM

Bana stagflasyon yaşanacak gibi görünüyor çünkü muhtemelen bir düşüş yaşayacağız ya da hiç ya da çok mütevazı bir büyüme ile karşı karşıya kalacağız. Bu, özellikle 2020’deki düşüşten ve 2021’deki bir toparlanmadan sonra büyük sorunlar teşkil. Enflasyon tarafında, birçok insan için yeterli yaşam standardını korumaya yönelik COVID ile ilgili harcamalar nedeniyle büyük bir parasal genişleme oldu. Ve şimdi daha yüksek gıda ve gaz fiyatlarıyla ilgili sorunlar var.

Gıda fiyatlarıyla ilgili olarak, gıda fiyatlarının, isyanların ve hükümet değişikliklerinin sıklıkla birlikte gittiği daha fakir ülkeler üzerindeki etkisi konusunda daha fazla endişeliyim. Mısır özellikle iyi bir örnek: ne zaman gıda fiyatlarında bir artış olursa, ayaklanmalar çıkar. Bu, hükümetin düşeceği anlamına gelmez, ancak bu kalıcı bir endişedir. Ulaşım maliyetleri de dahil olmak üzere gıda ve enerji, daha yoksul ve orta sınıf hanelerin harcamalarının yarısından fazlasını oluşturuyor. Dolayısıyla, bu tür fiyat artışlarını oldukça endişe verici buluyorum ve uluslararası kuruluşların bununla başa çıkabileceğinden emin değilim. Siyasi istikrarsızlık devam edebilir.

Şimdiki tahminim bu. COVID’in siyasi etkileri konusunda çok karamsardım, ancak bunların nispeten sınırlı olduğunu ve düşündüğüm kadar kötü olmadığını söylemeliyim – yani, Putin’in Ukrayna’yı işgal etme kararının kendi COVID izolasyonu ile ilgisi olmadığını varsayarsak. Ancak daha yoksul ülkelerde COVID, yüksek hastalık ve ölüm oranları, gıda kıtlığı ve yüksek enerji fiyatları çok yanıcı bir kombinasyon oluşturuyor.

KR

Rusya’nın tüketici fiyatlarını kontrol etmek ve karne gibi temel ihtiyaçların karşılanmasını sağlamak için kısa vadede alması gerekebilecek önlemler hakkında yazıyorsunuz. Savaştan önce bile, Isabella Weber gibi ekonomistler (tartışmalı olarak) başka yerlerde fiyat kontrolleri gibi araçları yeniden canlandırma fikrini ortaya atmışlardı. Batı’daki bu müdahalelere ilişkin politika manzarasının değiştiğini veya değişeceğini düşünüyor musunuz?

BM

Isabella Weber’in fiyat kontrollerini savunduğu için yanlış yorumlandığını düşünüyorum. Onun görüşü – benim anladığım kadarıyla, açıkçası daha fazlasını söyleyebilirdi – bu, bahsettiğimiz enerji veya gıda fiyatlarının (Sraffian veya Ricardocu bir çerçevede “ücretli mallar” olarak da adlandırabilirsiniz) doğası gereği diğer fiyatlardan daha önemli fiyatlar olduğu yönündedir. Bunun nedeni, büyük insan gruplarının geçimi için önemli olmalarıdır.

David Ricardo’nun, lüks mallara ne olursa olsun, ithal fiyatları yükselse de düşse de, kârlarla tamamen alakasız olduğunu çünkü kârların tamamen ücretlere ve ücretlerin de ücret mallarının maliyetlerine bağlı olduğunu söylediği çok güzel bir ifadesi vardır. Lüks malların fiyatı yükselirse, bu gerçekten yalnızca kapitalistlerin tüketimini etkiler, kâr ve ücretler arasındaki dağılımı değil. Weber’in düşüncesini bu klasik çerçeveye oturttuğumuzda, onun özellikle dikkat etmemiz gereken şeyler olduğunu söylediğini düşünüyorum. Ve bu bana doğru gibi görünüyor ve yeterince takdir edilmiyor.

Weber, Çin hakkındaki kitabında, Çin hükümetlerinin tahıl ambarlarını, tahıl arzını ve dolayısıyla fiyatını kontrol etmek için bir mekanizma olarak kullanarak, yıllar boyunca tahıl ambarları ile yaptıklarının tarihsel örneklerini kullanıyor. Ve son zamanlarda, Çin nüfusunun tüketiminde önemli bir bileşen olan domuz eti tedarikinde de aynı şeyi yaptılar. Domuz gribi olduğunda, fiyat artışını azaltmak için esasen hükümet kaynaklarından gelen arzı kullandılar. Örneğin ABD’nin stratejik petrol rezervlerinde benzer bir mekanizması var. Tekrarlamak gerekirse: Nüfusun büyük bir bölümünün normal yaşamını sürdürmek için gerçekten önemli olan belirli mallar – ve dediğim gibi, onlara ücret malları diyebilirsiniz – anlamında Weber’in haklı olduğunu düşünüyorum. Bunu unuttuk.

Bu arada bu sadece tüketimle ilgili değil: Diğer kilit mallara, etkileri ekonominin tamamına yayılan girdilere bakmanız gerekiyor. Eskiden çelikti, belki bugün birçok nihai malın fiyatına gerçekten entegre olan mikroçipler. Örneğin, ABD’de kullanılmış araba fiyatları çip kıtlığı nedeniyle yükseldi. Mikroçip kıtlığı, yeni araba üretiminin azalmasına ve bu da kullanılmış araba fiyatlarının artmasına neden oldu.

Yani, çiplerin bir bakıma parfümün olmadığı derecede çok önemli olduğunu ortaya koyan bir argüman. Bu benim Weber’in noktaları hakkındaki anlayışım.

PP

Siz, gelir ve servetteki küresel eşitsizlikleri inceleyen diğer ekonomistlerle birlikte, yalnızca aşırı zenginlerin vergi cennetlerinin değil, Londra gibi finans merkezlerinin de paralarını aklamadaki önemini vurguladınız. Birleşik Krallık, yakın zamanda, özellikle Abramovich gibi Birleşik Krallık’ta varlıkları olan belirli Rus oligarklarına yönelik yaptırımları hedeflemeye başladı. Birincisi, bu hedefe yönelik yaptırımlardan ne anlıyorsunuz ve ikincisi, sizce bu, hükümetlerin offshore hesapları, vergi cennetleri, kara para aklama vb. sorunları daha geniş bir şekilde ele almak için bir siyasi irade geliştirme olasılığını açıyor mu?

BM

Vergi cennetlerinin sorunlarını ele alan hükümetler hakkında: Ben tamamen lehindeyim. Yüzde 15’lik asgari kurumlar vergisi oranının doğru olduğunu ve büyük hükümetlerin koordineli eyleminin, zenginlerin kendi ülkelerinden ve genel olarak vergilerden saklanma yetenekleri üzerinde gerçekten büyük bir fark yaratabileceğini düşünüyorum.

Ama şimdi olanlar hakkında biraz kararsızım. Çünkü oyunun kurallarını gerçekten değiştirmiyoruz. Temel olarak, bireysel hükümetlere tamamen siyasi gerekçelerle varlıklara el koyma hakkı veriyoruz. Tanımlar bile çok belirsiz. Yani, Putin’e kim yakın? Kim ona yakın değil? Nasıl bilebiliriz? Alman asaletini detaylandıran Almanach de Gotha vardı, ancak bugün Rus seçkinleri için buna sahip değiliz. Tamamen keşfedilmemiş sulardayız.

Bu hükümetler, özellikle İngilizler ve bu ülkelerdeki seçkinler, Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra meydana gelen servet transferinden ya da açık konuşmak gerekirse hırsızlıktan büyük fayda sağladılar. İnsanlar, şimdi bu parayı oligarklardan alırsak, küresel eşitsizlikler için iyi olduğunu söyleyebilirler. Elbette aritmetik olarak öyle: daha az milyarderiniz olur. Ama soru şu ki, bu para kime gidecek? Mantıksız olmadığını düşündüğüm bir olasılık, bunu Ukrayna için tazminat olarak kullanmak olabilir.

Politik güdümlü varlıklara el konulması, bir Pandora’nın Kutusu’nu açar. Diyelim ki Çin, Birleşik Krallık’taki servet eşitsizliğinin çok yüksek olduğuna karar verdi. Öyleyse Çin, İngiliz oligarklarının varlıklarına el koymalı mı? Bu kararların siyasi nedenlerle alındığını anlıyorum, ancak bu kararlara ortak yarar için bir kaygıya dayanıyormuş ve birdenbire servet eşitsizliğini azaltma arzusundan çıkmış gibi davranmamalıyız.

Benzer kararlar birkaç hükümet tarafından koordineli bir şekilde ve birçok ülkeden milyarderleri etkileyen BM veya uluslararası kuruluşların katılımıyla ve bu tür fonların kullanımına ilişkin net kurallarla alınsaydı, desteklenebilirdi. Ancak bugün gördüğümüz, savaş koşulları için uygun olabilecek, ancak genel bir ilke olarak kullanılamayacak ve adaleti sağlama girişimi olarak kamufle edilmemesi gereken, bireysel hükümetler tarafından verilen savaş zamanı kararlarıdır. Adaletle, eşitlikle alakası yok. O yüzden bu konuda daha kararsızım.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu