GündemİVME BlogLaiklikToplum ve Siyaset

Kontrolsüz Kalabalığın Gölgesinde – Nehir Umay

Bugün linç dediğimiz hadiseleri gerçekleştiren yığınların eskiden fiziksel olarak bir tekkede veya kahvede bir araya gelmesi gerekirdi. Artık sosyal medyayla kendiliğinden, çok kısa sürede, çok daha az çabayla fiziksel olarak bir araya gelmesi çok mümkün olmayan bu kendini inşadan uzak, psikolojik telkinin tesirine açık insanlar kolayca bu yığınları oluşturmaya başladı.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye demokrasisi ve birlikte yaşam kültürümüz adına yıllarca hicap duyulacak olaylardan biri daha yaşandı. Havayolu çalışanı sekiz genç, aralarından birinin kişisel Instagram hesabından yaptığı “Kadir gecesi özel, Allah kabul etsin” yazdığı paylaşımın ekran görüntüsünün Twitter’da paylaşılmasından sonra, maruz kaldıkları sistematik saldırılar nedeniyle çalıştıkları özel firma tarafından işlerine son verildi.

Bir başka deyişle, sekiz genç işçi devlet gücünü elinde bulunduran bir yığının hedef göstermesi sonucu, hukuken özel şirketin müdahale alanında kalan kişisel hesaplarında yaptıkları esprili paylaşımdan dolayı hedef gösterildiler ve açlıkla terbiye edilmelerine karar verildi.

Gündelik hayatta yıllardır inançlı insanlarca dahi sıklıkla yapılan bu esprinin Twitter’da gördüğü tepkiden sonra yaşanan bu dehşet verici olay gördüğüm kadarıyla birçoğumuzun aklına “sokak artık Twitter’dan daha güvenli, bu nasıl olabildi?” sorusunu getirmiş.

Gelin bu soruyu ve sorunu daha yakından irdeleyelim.

Yalnız baştan belirtmem gerekirse bu yazının odağında olayın vahim hukuki sonuçlarından ziyade yığınlara bunu yaptıran kolektif davranışın psikopatolojisi olacak. Bu olayın elbette yalnızca kitle davranışına bakarak açıklanmayacak kadar karmaşık bir olay olduğunun farkındayım. Ortada her yere sirayet etmiş baskıcı ve İslamcı bir tek adam rejiminin sosyal medyayı tasarlayabilmek için milyonlarca lira aktardığı iletişim başkanlığı adlı yeni nesil hafiye teşkilatı var. Yine de bu yazı özelinde işin bu kısmını şimdilik bir kenara bırakalım ve sıradan, görece çıkarsız insanların yığınları oluşturduklarında kolayca vicdan dışı bir hal alabilen reflekslerine bakalım. Ne de olsa bir sorunla mücadele edebilmek öncelikle yapısal olarak anlamlandırabilmeyi, özellikle insan ya da yığın dediğimiz ortak psikolojiyi paylaşan grup davranışlarıyla ilgiliyse psişik olarak yapılandırabilmeyi gerektirir.

Fark ettiyseniz sıklıkla kitle yerine yığın lafını kullanıyorum. Fakat buradan yığınların bilişsel yapısının yani idrak, bellek ve muhakeme yeteneklerinin tekil olarak onu ihtiva eden bireylerin kümülatif toplamı ya da averajı olduğu yanılgısına düşülmemelidir. Zira sosyal psikoloji deneyleri gerçeğin bundan oldukça uzak olduğunu, bir averajdan ancak bireylerin birbirinden bağımsız olduklarında ve iletişim medyumuna dahil olmadıklarında söz edilebileceğini gösteriyor. Örneğin bir topluluğa bir kavanoz şeker gösterildiğinde ve içinde kaç şeker olduğu sorulduğunda ayrı ayrı yazılan sonuçların ortalaması alındığında sonuç gerçeğe oldukça yakın ancak daha sonra aynı deney tekrarlanıp birbirleriyle konuşup karar vermeleri istendiğinde bu sefer sonucun gerçekten oldukça saptığı görünüyor. Çünkü artık bireysel muhakeme gücü kendini kolektife teslim ediyor ve telkin gücü yüksek bireylerin hakimiyeti ortaya çıkmaya başlıyor. Şeker sayısı belirlemekte dahi kolektifin gücü bu kadar etkiliyken bunun daha duygusal konularda nereye varabileceğini düşünün.

Bunu fark etmemiz genelde zihinsel bir inşa süreci gerektirir. Dünya algımızı ve bunun sonucunda her türlü politik konumlanmamızı oluştururken tekilden tümele gittiğimiz yanılgısını bırakarak başlayabiliriz. Zira çoğunlukla tümelin tekili algılayışa etkisi çok daha yüksektir. Karşılaştığımız durumlara verdiğimiz tepkiler önce geçmişimizin sonra o anda içinde bulunduğumuz kitle ruhunun yönlendirmelerine emanettir. Kişi zihinsel inşa sürecinin ne kadar başında ve kendini inşa etmek yerine topluluğun sağladığı kimliğe tutunmaya ne kadar yatkın ise ki, kitle ruhunun tesir gücü üstünde o denli yükselir. Zira olağan işleyişi gereği çok kültürlü olan sosyal hayattan sıyrılıp bir psikolojik kitleye, yani bir an için birbiriyle kaynaşmış duygusal ortaklığı olan varlığa, dahil olmaya başladığı anda geçici ve tayin ve tespiti güç karakteristik özellikler kazanır. Kısa süre içinde davranışlarındaki hakimiyetini yerini parça parça o psikolojik kitlenin kolektif ruhuna bırakmaya başlar. Gerçek hayatın mozaik yapısı daha tavizli ve pazarlık yapılabilir olmayı gerektirirken kitlelerde bir de o zorunluluk ortadan kalkar. Hatta aksine tavizsizlik ödüllendirilmeye başlar. Bu kolektif ruh varlığını sürdürmek için çok daha düşmanla ilgili abartılı iddialar etrafında toplanmaya mahkumdur çünkü kitleleri bir arada tutmak için düşmanın varlığı, her zaman barış ve huzur içinde bir arada yaşama ülküsünden güçlüdür. Bunun devamlığının inşası için bir de egzajerasyon diline hâkim hatipler ve onların telkinin gücü eklendi mi tamamdır. Telkinin tesiri tekil bireyler üzerinde dahi çok güçlüyken kitleler üzerinde hipnotik bireylerdekinden katbekat güçlü olmaya başlar. Çünkü telkin olunan bu normlar ne kadar vicdan dışı olursa olsun bireylerin önce telkin eden otoriteden sonra birbirinden güç almasıyla gitgide alevlenerek logaritmik artan bir yapıya bürünür, kısa zaman içinde yeni normale döner. Bu dönüşümü daha anlaşılır olması için Freudyen kavramlar kullanarak şöyle açıklayabiliriz: idin hakimiyetindeki ilkel dürtüler ile toplumsal menfaatler adına yargıç olan süperegonun arasında benlik inşası olan ego askıya alınır ve zamanla süperegodaki toplum algısının yerini kitle ruhu almaya başlar. Bu şekilde eski normalde ahlaki ve vicdani olarak en uç sayılacak şeyler otoritenin telkininin kitlede alevlenmesinin gücüyle (bkz: Milgram deneyi) bu şekilde yeni normale dönüşüvermiş olur.

Görülüyor ki, ekseriyetle içinde bulunan en averaj bireyle dahi karşılaştırıldığında bir iletişim medyumu içinde bulunan yığınlar, düşünmeye ya da değerlendirmeye pek az mahir oldukları halde, fiil ve harekete geçmekte oldukça maharetlilerdir.

Elbette yukarıda yer alanlar yığın davranışıyla ilgili yeni tahlil ve tespitler değil. Tarih boyu işlenen, bugün birçoğuna insanlık suçu dediğimiz pek çok hadisenin geri planına bakıldığında defalarca acı şekilde doğrulandı. Sosyal medyada hedef gösterme ve insanların hayatını dart tahtasına çevirme pratiğini temelde buradan okumanın daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Bugün linç dediğimiz hadiseleri gerçekleştiren yığınların eskiden fiziksel olarak bir tekkede veya kahvede bir araya gelmesi gerekirdi. Artık sosyal medyayla kendiliğinden, çok kısa sürede, çok daha az çabayla fiziksel olarak bir araya gelmesi çok mümkün olmayan bu kendini inşadan uzak, psikolojik telkinin tesirine açık insanlar kolayca bu yığınları oluşturmaya başladı. Binlerce yıllık pratiğin işleyişi bu şekilde böyle bir düzleme evrilmiş oldu. Üstelik diğer sosyal ağlar arasında Twitter’ın konumlanması da bir başka. Başta etiketler üzerinde hemen psikolojik kitleye dahil olma şansı, sonra da  “alıntılama” özelliğinin yeni nesil hatiplerin telkinine en uygun ve çok hızlı şekilde yorum katarak ve alt metin atayarak kitleleri mobilize etme gücü… Bugün yığınların önüne düştüğü anda yazdığımız konuya dair en iddialı niyet okumaların üzerinden yapılan telkinlerin en çok ilgi görmesi nedeniyle sürekli açıklamaya muhtaç bırakan, bu şekilde bizi çoğunlukla kendi mahallemizde dahi özgür hissettirmeyen bir iletişim medyumu yapılanmış oldu.

Yalnız benzerlikten söz ederken asla iki durumu eşitleme yanılgısına düşmemek gerekir. Malum telkinler içinde insan zihni üzerinde en güçlü olanlardan biri belki de dini saiklere dayananlardır. Zira onlar ulvi iddialardan öte bu dünyayla sınırlı kalmayıp insanının sonsuz hayatını kurtarma ve varoluşuna anlam atama iddiası taşırlar. Üstelik bugün bu güce parti devletinin gücünün ve tek adam rejiminin eklenmesiyle oluşan çok açık asimetriye yaslanarak tetikçiliğinin cezalandırılmayacağını bilmenin tarifsiz güveniyle yapılan jurnalcilikler de var. Artık işin bu kısmını arif olanlara bırakıyor, bize sokağı daha güvenli hissettiren bu çağın iletişim medyumlarının yaşadığımız güncel hadiseyi kitleler psikolojisi üzerinden irdelediğim bu yazımı, birlikte yaşamı inşa ettiğimiz günlerde dehşetle okumayı umarak burada noktalıyorum.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu