Şahsi İkbalci’lerden Neden Kurtulmalıyız? – Kadir Demiryürek
Bugün artık insan ilişkileri, şahsi ikballerin uyuştuğu ölçüde kuruluyor. Toplumumuz, şahsi çıkar ortaklıkları ile kurulmuş bir tür anonim şirkete indirgenmiş durumda. Ve siyaset alanı, bu anonim şirketin yönetici kadrosu. Farklı siyasi ve de maddi güç kamplarından amaçları doğrultusunda ilerleyen nice Şahsi İkbalci, sahne ardında el ele yürümekteler.
Çünkü onlar 80 Darbesi’nin meyveleridir. 12 Eylül 1980 Darbesi’yle birlikte, Türkiye’de yeni bir insan prototipi imal edildi. Böylece Sol “tehlikesi” ortadan kaldırıldı, Sağ Popülizm yükseldi ve toplumsal ilişkiler ağını şahsi çıkarların belirlediği yeni bir toplumsal düzene geçildi. Bu yeni insan modeli, siyasi alan başta olmak üzere her alana sızdı ve düşünme biçimiyle, icraatlarıyla yeni normalimizi meydana getirdi.
80 Darbesi öncesinde “kardeş kardeşi vuruyor”du. Arka plandaki hakikatler: silah ticareti, siyasilerin yapıp ettikleri, mafyanın siyasete dahli, Kenan Evren; tutukluların işkenceyle öldürülmesi, idamlar ve de tüm bunların nedenleri kurcalanmamalıydı. Uğur Mumcu kurcaladı, öldürüldü. Kardeş kardeşi vuruyordu. Ötesini sorgulamamak gerekirdi. Kardeş katlinin önüne geçmek için, Türkiye’de siyasi ideolojiler devri kapanmalıydı. Elbette bu sayede kapanan, Sol siyaset devri oldu. Sağ siyasete, Sağ Popülizme ve de tarikatlara sınırsızca alan açıldı.
Siyasetten, siyasi örgütlülükten uzak bir nesil yetiştirilmeliydi. “Örgüt” kelimesi, kitleleri siyasetten, bireyleri politik düşünce ve eylemden uzaklaştırmak için terörize edildi. Artık her kim bir örgütten söz ediyorsa, o bir terörist sayılır hale geliyordu. Ve teröristler genellikle Sol örgütlerden çıkıyordu. “Örgüt”ün yerini Sağ jargondan olan “teşkilat” aldı. Sağ ideolojinin kavramsal dizgesi, yeni düşünce kalıbı olarak tüm topluma sirayet ettirildi. Yeni düzende neyin suç sayılıp ceza gerektireceği bu legal ve makul kavramsal dizgeye göre belirleniyordu.
Çocuklarının mahpushanede çürümesinden ya da bir sokak arasında öldürülmesinden endişe duyan aileler, çocuklarını “aman siyasete bulaşma” ikazlarıyla büyüttüler. Siyasete bulaşmazlarsa siyasetin onlara bulaşacağı akıllarına gelmiyordu. Aslolan çocuğun okuması, meslek öğrenmesi ve kendini kurtarmasıydı. Sonuçta her koyun kendi bacağından asılırdı. Kolunda bir altın bilezik olması, sonra da varsa kendisine hobiler edinmesi, hayattaki nihai amaç ve başarı kıstası olarak çocukların önüne konuldu. Onlar da önlerine konulan koşulları sorgulamaya değil, koşullara uyum sağlamaya güdülendiler. Sorgulamak siyaset yapmaktı ve siyaset tehlikeliydi. Siyasete zaman harcanmamalı, böylece güvende kalınmalı ve siyasete harcanacak zaman kişisel gelişime harcanmalıydı.
Bir yandan dünyada 1970’lerde ekonomi temelli bir ideoloji ortaya çıktı: Neoliberalizm. Eski Liberalizm’in Sağ ideolojiyle uyumlu hale getirilmesiyle ortaya çıkan Neoliberalizm, Türkiye’deki yeni insan prototipini tamamlayıcı bir unsur oldu. Örgütlülüğün karşı ucunda, birbirinden bağımsız bireyler yığını haline getirilmekte olan topluma, bireysel “başarı” propagandaları yapılmaya başlandı. Eğer çok çalışırsanız, şansınız da yaver giderse, sistemin üst basamaklarına çıkabilirsiniz, deniliyordu. O üst basamaklar ise paranın, bir anlamda özgürlüğün sahibi olmak, dünyada cenneti yaşamak demekti. Bu ise bireyler için sistemi sorgulamaktan tartışmasız biçimde daha kârlıydı. Girişimciler, CEO’lar, CEO tipi siyasetçiler, siyasete bulaşmayıp canhıraş biçimde önündeki işe yoğunlaşan bilim ve sanat insanları devri müjdeleniyordu!
Çocuklar tüm bu koşullanmalarla hayat yarışına girdi. Evet, bundan sonra hayat, ötekilerin geride bırakılması gereken bir yarıştı. Sonuçta herkes tek başınaydı. Örgütlülükten, bir aradalıktan çok uzaklara giden insanın empati yetisinin körelmesi kaçınılmazdı. Bu yeni insanın aşırı bireyciliğe, egoizme ve hatta narsisizme ve sosyopatiye varması da…
Böylece yeni insan, Sol siyasetin de üzerine düşünmeyi ihmal ettiği üzere, psikolojik bir örgütlenme sonucunda, narsisizme varan bireyciliğiyle her yere yayılıp, eski insanın yerini aldı. Eski kimlik şablonları yenileriyle birlikte birer maskeye indirgenip kullanılmaya devam ettiler. Sağcı, Solcu, Sosyal Demokrat, Muhafazakar, Ulusalcı, Şeriatçı, Liberal; devlet memuru, CEO, bankacı, esnaf, öğrenci, “ev kadını”,… Hiçbirinin aslında ne olduğu önemli değildi. Hepsinin ardındaki kişi aynıydı. Şahsi İkbalci’ydi o. Söylemleri ne olursa olsun, hangi çevrede doğmuş olursa olsun, şahsi ikbalinin gerektirdiği neyse onu uygulamaya koyuyordu.
Yeni düzende ortada yanlış giden bir şeylerin olduğunu düşünüyorsanız bu yanlış şeyleri ancak birtakım bireysel girişimlerle çözmeye çalışmalıydınız. Örneğin iş yerinde düşük ücrete, uzun çalışma saatlerine ve mobbing’e maruz kalıyorsanız bunu üstlerinizle görüşerek yahut iş değiştirerek çözmeliydiniz. Sizin gibi ezilen çalışma arkadaşlarınızla bir araya gelip (örgütlenip) sizi ezenlere karşı çıkmaya çalışmanız “yanlış”, “akıl dışı”, “tehlikeli” olarak kodlanıyor, ezilen bizzat kendiniz olmanıza rağmen, bu yolun daha en başta yine bizzat kendinize “yanlış” gelmesi, sizi rahatsız etmesi sağlanıyordu. Böylece birken iki olmanın önüne geçiliyor, bireye ise sorununu çözme (başarılı birey olma) ya da çaresizlik içine düşme dışında seçenek bırakılmıyordu. Günümüz Türkiye’sinde milyonlarca insanın çaresizlik içinde olduğunu, pek çok insanın intiharın eşiğinde gezindiğini görmek güç değil. Birbirinden habersiz milyonlar olarak bizler, özgür olduğuna inandırılan mahkûmlar olarak yan yana dizili hücrelerde yaşamaktayız.
Örgütlülüğün imha edildiği böylesi kısır bir toplumsal yapı içinde Şahsi İkbalci’lerin ilerlemesi kolaylaşıyordu. Eğer herkes tek başınaysa, başkalarını düşünmeye, onlar için kaygılanmaya gerek yoktu. İnsan yalnızca kendi sorunlarını çözmeye odaklanmalıydı. “İşini bilen memur” olan bu prototip evde, okulda, işte, siyasette, kısacası toplumun her alanında “başarılı” örnek haline geliyordu. Şahsi İkbalci, kurnaz ve kıvrak hamlelerle toplumsal alanda muteber şahsiyet haline geliyor, güç sahibi oluyordu.
Bugün artık insan ilişkileri, şahsi ikballerin uyuştuğu ölçüde kuruluyor. Toplumumuz, şahsi çıkar ortaklıkları ile kurulmuş bir tür anonim şirkete indirgenmiş durumda. Ve siyaset alanı, bu anonim şirketin yönetici kadrosu. Farklı siyasi ve de maddi güç kamplarından amaçları doğrultusunda ilerleyen nice Şahsi İkbalci, sahne ardında el ele yürümekteler.
Şahsi İkbalci’lerden neden kurtulmalıyız?
Çünkü onlar, empati yoksunudurlar. Yalnızca şahsi çıkar ajandalarına göre hareket ederler. Başkalarıyla birlikte hareket ediyorlarsa, bu ancak şahsi çıkarları uyuştuğu içindir ve bu ortaklık kaçınılmaz olarak bir suç ortaklığına dönüşür. İnsanlık mirasına ait olan her ne değer varsa, Şahsi İkbalci’ler için bunlar iyi birer kamufle ve de sömürü aracı olarak kullanılırlar. Değer kabul edilen her şey onlar için birer manipülasyon aracıdır. Sahtekârdırlar. Onlar hem Sağcı’dır hem Solcu; ne Sağcı’dır ne de Solcu. Şahsi ikballeri için gereken hangi dil, hangi biçimse, odurlar.
Şahsi İkbalci’lerden Neden Kurtulmalıyız?
Çünkü onlar, yoksulluğun ve çürümenin gemi azıya aldığı Türkiye’nin kangrenleridir. Halkın refahı için örgütlenmenin önündeki en büyük engeldirler. Kendileri zenginleşecekse toplumun fakirleşmesini umursamazlar. İnsanların çaresizliklerinden beslenirler. Şahsi ikballeri uğruna insanları kullanmakta beis görmezler. Böylesine bir hayat yolunun, sonunda herkesin hayatını bir çöle dönüştüreceğini akıl etmeye lüzum görmeden, hiç doyuramayacakları iştahlarının peşinde hepimizi uçuruma sürüklerler.
Şahsi İkbalci’lerden Neden Kurtulmalıyız?
Çünkü hepimiz birer Şahsi İkbalci olmak üzere yetiştirildik. Herkesin kendi çıkarlarının öncelendiği bir toplumsal yapının, sonunda çıkarların çatıştığı bir savaş alanına, ardından bir yıkım toplumuna dönüşeceğini öngörmekten uzak, ilerleyip durduk. Artık içimizdeki Şahsi İkbalci’den kurtulmamız gerektiği hakikatiyle baş başayız. Tüm toplumun ortak çıkarları için, şahsi çıkarlarımızdan taviz verme zorunluluğumuz sarsılmaz bir hakikat olarak önümüzde duruyor. Bizi çürümeye, açlığa, uçuruma son sürat götüren, bize farklıymış gibi görünen aynılar toplamı olan Şahsi İkbalci’lerin maskesini düşürme zorunluluğu da…
Bugün artık içimizde ve toplumun her katmanında hâkimiyeti elinde bulunduran Şahsi İkbalci’nin panzehiri, örgütlenmektir. Dünyayı ve de Türkiye’yi cehenneme çeviren Neoliberalizmle 80 Darbesi ittifakının çocukları, bizleri modern köleliğe, doğayı ise talana mahkûm ederken hala sahnede bizdenmiş gibi davranmaktalar. Bu oyuna son vermek adına örgütlenmek, olan bitenden rahatsızlık duyan herkesin sorumluluğudur.
Şahsi İkbalci’leri söyleyin nasıl
Nasıl kurtaralım?