PolitikaToplum ve Siyaset

Demokrasi 3.0/ Nasipse Aday Mıyız? -Altuğ Öztürk

Zorla elde edilen rıza, kötünün iyisi diye kerhen verilen oylar. Otokratı gönderme yolculuğumuzda, bugün çözülebilecek bir sorundan söz edemesek de çözüme dair tartışmaları bugünden derinleştirmemiz ve alternatif bir siyasi kültürü ortaya koymamız gerekiyor.

Birkaç ay sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçilecek vekillere ev sahipliği yapıyor olacak. Umuyorum ve inanıyorum ki muhalefetin zaferiyle sonuçlanacak seçimler. Elbette hepimizin büyük beklentileri var, mutlaka çok şey değişecek fakat sonrasında hayal kırıklığına uğramamak adına bazı yapısal problemlerin devam edeceğini de kabul etmek zorundayız. Bu problemlerin başında da siyasi temsil meselesi geliyor. Kişisel olarak, ilk seçimlerde muhalif kitle partilerini de dahil ederek, karşımıza çıkacak siyasetçi profiline dair endişeliyim çünkü siyasi kültürümüz, halihazırdaki organizasyonel tahayyül ve ardımızdaki miras ortada. En yalın haliyle mevcut vekillerin büyük bölümü, partilerde görev yapan farklı kademelerden yöneticiler, bizlerin sesi olma kapasitesinden yoksun. Birçoğu delege ağalarına, çıkar ağlarına sırtlarını yaslayarak partileri kuşatmış, oturdukları koltuklara da kazık çakmış durumdalar. 

Milyonluk kentlerde, kitle partilerinin örgütleriyle, özellikle genç ve eğitimli taban arasındaki mesafe gün geçtikçe açılıyor. Halen hemşehri derneklerinin topladıkları birkaç yüz kişiyle siyaseti şekillendirdiği, vekiller atadığı, yereldeki temsiliyetin ekonomik çıkar ilişkileri ile belirlendiği, bir büfe işletmeciliği karşılığında geleceğimizin kiraya verildiği sefil bir düzenin içinde yaşıyoruz. Tabanla kurulabilecek ilişkileri örseleyen, potansiyeli harekete geçiremeyen, heyecan yaratamayan siyasi söylemler, en kritik ve travmatik anlarda geciken, beklentileri karşılayamayan politik konumlanmalar, gençlerde özdeşleşme yaratamayan aktörler, bir kuşağın siyasetten kopuşu ve temsil edilmediğini düşünen genç seçmenin popülist liderlere yönelmeleri. Zorla elde edilen rıza, kötünün iyisi diye kerhen verilen oylar. Otokratı gönderme yolculuğumuzda, bugün çözülebilecek bir sorundan söz edemesek de çözüme dair tartışmaları bugünden derinleştirmemiz ve alternatif bir siyasi kültürü ortaya koymamız gerekiyor. Özellikle kitle partilerinde temsil edilmediğini düşünen, kendilerine mevcut yapılarda yer bulamayan seçmenler için gecikmiş ve kritik bir mesele bu. Soru: ne zaman içimizden birileri, işinde, gücünde sıradan vatandaşlar bizleri mecliste ya da partilerde temsil etmeye başlayacak, mevcut koşullar altında bu köklü ve çürümüş kültürü nasıl değiştireceğiz? Tek bir metinle bu sorulara cevap bulma imkanı olmasa da önümüzde duran malzeme bağlamında sesli düşünmek mümkün. Bir özet olarak söylemem gerekirse; interneti ve ağ toplumunu bu bağlamda siyasi temsili yeniden yapılandırmak için bir fırsat olarak görüyorum. 

Faillerimizin yapıp ettikleri kadar, bizlerin yapamadıkları üzerine düşünmenin anlamlı olduğuna inanıyorum. Bu bakımdan yukarıda ifade etmeye çalıştığım kültürü örgütleyenlerin ne yaptığı değil, benimle aynı değerleri ve kültürel kodları taşıdığını düşündüğüm insanlarla imkanımız varken hangi eylemleri gerçekleştiremediğimiz odak noktamı oluşturuyor. Bizler ne yapabiliriz sahiden ve olası eylemlerimizde nasıl bir istikrar yakalayabiliriz? Bu soru bağlamında düşünmek adına politik sahayı kesen birkaç hattı yoklamak gerekiyor. 

İlki zaman ve mekan denklemi. Genel itibari ile 9-5 yolcuları olan bizler için sanıyorum en kritik noktalardan birisi bu husus. İş zamanı dışında kalan birkaç saat, hafta sonları rahatlamak için kendimize ayırabileceğimiz bir ya da iki gün. Partili siyaset ise devamlılık ve ‘o gün orada olmayı’ şart koşuyor. Bu şartlar altında ‘dışardakiler’ nasıl siyaset yürütecek, karar alma süreçlerine nasıl katılacaklar? Dijital medyayı ve dijital iletişimi bu bağlamda bir ilk adım olarak görüyorum. Ağ toplumunda yaşıyoruz, demokrasi 3.0’ın gelişim sürecinin ortasındayız. Gençlerin politik kanaatlerini internet üzerinden hatta Instagram üzerinden edindikleri, internet ünlülerinin yayınlarına katılan politikacıların geleneksel önyargıları kırdığı ‘Gaz-Pedal’ kültürü ortadayken dijital medyanın hafife alınamayacağını düşünüyorum. Acaba internet neye imkan sağlayabilir? 

Bir örnek üzerinden gidelim. İnternette karşılaştığımız bir gençlik örgütü, söylemleriyle dikkatimizi çeker, yakın buluruz, bir mail atarız, internet üzerinden örgütün temsilcileriyle bir görüşme gerçekleştiririz, muhataplarımızla umutlarımız ve beklentilerimiz çakışır, ardından dijital örgütün çeşitli iletişim gruplarına katılırız. Hiçbir şey yoksa gündemi birlikte değerlendirmek, benzer dünya görüşlerine sahip insanlarla fikir alışverişi. Yalnız olmadığımıza dair güçlü bir işaret, umudu ve umutsuzluğu birlikte karşılamak. Zamanla öncelikli, hayati görülen bazı ortak temalar öne çıkar, olası çözümler ve politika önerileri konusunda dijital örgütümüzdeki fertlerle hemfikir oluruz. Sorunla ilgili kendisini yetiştirmiş arkadaşlarımızın da katkılarıyla kolektif şekilde tamamlanan, internette yayınlanan bir rapora sahip oluruz. Dijitalin ağlarıyla, offline ağlar arasındaki en büyük fark bu noktada kendisini gösterir, dijitaldeki tekelleşmeye rağmen görece daha demokratik koşullarda rapor ve söylemler yayılır. Ve pek çok insanın önüne düşen bir manşet böylece ortaya çıkar. Hali hazırda kamuoyunda tartışılan bir konuya bir damla da biz taşırız. İlk aşamadan sonra rapor bu kez online mecradan kopar farklı ideolojilerin taşıyıcısı olan partilerle, sivil toplum örgütleriyle paylaşılır, mutlaka ilgilenenler, üretilmiş değeri sahiplenenler çıkar ve bir tohum ekilmiş olur. İVME Hareketi’ne katılım sürecimizin ve faaliyetlerimizin de bir özeti gibi yukarıdaki akış. Yalnız İVME değil, yüzlerce dijital örgütün de işleyişi benzer. Sonrası elbette dijitalden offline’a taşan ve taşması gereken bir süreç. İlk defa yüz yüze karşılaşmak, politik bir yol arkadaşlığından, arkadaşlığa genişleyen bir zemin. 

Şimdi elimizde ne var? Hiçbir yere ait değilken parçası olduğumuz bir cemiyet, on başlıktan dokuzunda ortaklaşabildiğimiz, farklı düşündüğümüz konularla ilgilli tartışabileceğimiz seviyeli insanlar, siyasetçilerle, sivil toplum örgütleriyle, kamuoyu ile paylaşabildiğimiz, iş dışı saatlerde gönüllü emekle, kolektif çabayla hazırlanmış bir rapor. Ve net şekilde muhataplık. Kişiyi kitle partilerindeki organizasyonun aksine hızlı şekilde üretim sürecine sokan ya da sokma potansiyeli taşıyan bir organizasyonel tasarım. Elbette söz konusu örgütün hedefleriyle, gelecek tasarımıyla, üyelerinin profili ile değişebilecek bir biçim. 

Burada denklemin ikinci kısmına geçmek anlamlı olur. Bourdieu’nun ifadesiyle sosyal sermaye meselesine. Siyasette nitelikli bir kalabalık yaratabilmek elbette önemlidir. Neden önemlidir? Offline’dan başlayalım. Bu metni okuyan insanların ne kadarı siyasi partilere üye olabilir sizce? Araştırmalara göre, örneğin Türkiye’deki gençlerin yaklaşık %3’ünden söz ediyoruz. Çoğunluk, bir partinin mahalle delegesinin kaç kişiyle seçileceğini bilmiyor. Bu durum elbette seçmenlerini demokratik siyasete davet etmeyen, hatta statükoyu korumak için özellikle kaçınan partilerin suçu. Mahallesine göre değişmekle beraber, en kitlesel partilerde dahi ortalama 150-200 kişinin bir mahallenin temsilcilerini değiştirdiği biliniyor. Örneğin; şu anda bu metni yazdığım Ataşehir’de 17 mahalle yer alıyor. Mahalleleri değiştiren, ilçe yönetimini değiştirir teorik olarak ve yüzbinlerce seçmenin yaşadığı bir ilçede, il delegelerini belirleyecek bir güce ulaşır. Delege ağası denen mesele de işte böyle bir düğümdür. Soru şu: İlk adım için bir mahallede oy verdiğimiz partiye oy veren, benzer fikirlerde olduğumuz 150 kişi bulabilir miyiz? Bulamıyorsak, seçim döneminde ve sonrasında, partisinin süreçlerine etki edemeyen ya da kamuoyu üzerinden baskı kurmaktan başka şansı olmayan seçmenlere dönüşeceğiz. Bulursak şayet mahallemizde küçük devriminiz başlayacaktır. Ne dersiniz bulabilir miyiz? Aramaya değer mi ya da? Bir whatsapp grubu kurup ilk potansiyel müteffiklerimizi ekleyerek başlayabiliriz. Kafede, barda, okulda, otobüs sırasında herkes artık potanisyel adaylardır. 

Velev ki partili siyasete talip değiliz yalnız kamuoyunu örgütlemeye çalışıyoruz, bir baskı grubu olmayı hedefliyoruz, yine insanlara yani sosyal sermayeye ihtiyacımız olacak. Sokak siyasetini dışlamadan parantezimizi hatırlatıyorum, zaman ve mekan sıkışması yaşayan insanlardan söz ediyoruz ki sokak çağrısının yayılması için dahi yine en etkili zeminlerden birisi dijital. Bir ağ toplumunda, kendi düşüncelerini yaygınlaştırmak isteyen ya da hemfikir olduğu fikirleri yaygınlaştırmak isteyen fertlerin dijitalde de sosyal sermayelerini genişletmeleri gerekiyor. Ağda ne kadar düğüm noktasına ulaşabilirsek, fikirlerimiz o kadar çok kişiye ulaşıyor. Bu noktada hem teorik düzeydeki tereddütler, hem de özellikle sol siyasetin yavaş yavaş aşmaya çalıştığı teknolojiye dair önyargıları mevcut elbette. Teorik düzeydeki karşı çıkışlardan birisi teknolojik deterministlerin iddialarına dayanıyor. Dijital teknoloji, bu görüşlere göre iletişimin kompleks yapısını öldürüyor, iletişimsel süreci metalaştırıyor, offline/online bağlantısını koparıyor, sahte, sokağı yansıtmayan bir gerçeklik yaratıyor, kitleleri slacktivizme sürükleyerek, gerçek eylemlere kalkışmalarına engel oluyor. Bu iddiaların belirli oranlarda doğruluk payları var fakat bu önermeler teknolojiye sırtımızı dönmeyi mi gerektirir ya da dijitali Jahrein ekolüne bırakmayı mı soru işareti. Cevaplar hayırsa, devam edeceğiz ve dijitaldeki hegemonya mücadelesine katılacağız. Hayvan hakları yasasının çıkması için, Zehra Taşkesenlioğlu’na yönelik yolsuzluk iddialarıyla ilgili bir kampanya afişi hazırladık, dijital örgütümüzün 1000 kişilik mail grubuna bir mail düşer. Arkadaşlar yayalım ! Kaç kişiyiz gerçekten? 

Şu anda İVME’’nin Twitter hesabını kontrol ettiğimde 16 bin 700 civarı insanın hesabı takip ettiğini görüyorum. Anlamı var mıdır? ‘Barınma haktır’ diyen insanlar için olduğunu düşünüyorum çünkü şayet Twitter’da örneğin 158 bin kişinin önüne düştüyse ilgili rapor, başladığımız noktadan daha iyi bir yerde olduğumuz söylenebilir. Dün hiç yoktu böyle bir rapor, bugün var. Whatsapp’ta bir araya gelmiş, açık bir drive klasöründe çalışan insanların çabalarıyla oluşturuldu. Eksikleriyle, hatalarıyla. O halde sosyal sermayemizi genişleteceğiz. Mutlaka hak savunusu yapan, politikalar öneren küçük, büyük, dijital ya da offline bir topluluğun parçası olacağız. Sizler bu noktaya kadar metne tahammül edebildiyseniz şu dakikalarda, mutlaka bir ülkü ocağında, gençler kendi inandıkları geleceği inşa etmek için bir aradalar, aralarından bazıları örgütlülükleri vesilesi ile emniyet bürokrasisinde yer alacaklar gelecekte, yine şu dakikalarda bir tarikat evinde, az önce namaz birlikte kılındı ve çaylar içiliyor, Türkiye’yi değiştirme hayalleri kuruluyor. Örgütsüz bireyler, mutlaka ve tartışmaya açık olmayan şekilde örgütlü insanlar tarafından yönetilirler. Türkiye gibi cemaatleşmenin yaygın olduğu, devletin bazı temel haklardan çekildiği bir toplumda, bu durum daha da derin şekilde yaşanıyor. Kısaca bir araya gelmenin yollarını bulmak zorundayız. 

Buradan üçüncü bir noktaya sıçrayabiliriz. Nasipse aday olma meselesine ya da bireyin siyasete talip olma ve öne çıkma bağlamında yaşadığı güçlüğe. Geçtiğimiz 60-70 yılda, sosyal bilimlerde, son dönemlerinde yoğun olarak bireyi de hedefine alacak şekilde genişleyen, iktidar eleştirisine dayanan bir literatür öne çıktı. Elbette sol görüşlü insanlar, bu yönelim ve birikimden güçlü şekilde etkilendiler. Özne, iktidarı elde etmeye yönelik eğilimler gösterdiği pek çok noktada aynalandı. Bir başka hatta ise tezat bir biçimde, post-sanayi toplumunun bireyci kültürü, kolektif ve bireysel narsisizm, tek kişilik kurtuluş arayışları, ruhaniyet kuşağının bireyin içine/kendisine dönmesini ima eden yönelimleri, bireyin kişisel acılarını referans alan psikolojizm yükselişe geçti. Yani bir yandan öznenin ‘öteki’ üzerindeki gölgesi ifşa edilirken, bir başka yönden birey yeniden ‘eşsiz’ bir varlık olarak tanındı. Pek tabii yerel dokular… Türkiye’de özellikle darbe sonrası orta sınıflarda etkisi gösteren anti-siyaset kültürü ve pek çok çelişen/çakışan kaynaklar. Neticede ortaya çıkan bir mutant ve politik bağlamda derin bir özneleşme sorunu ile karşı karşıyayız. 

Bu koşullar altında birey bir yandan kolektifin bir çıkış olduğunu düşünürken, diğer yandan, bir başka öznenin hesapsız iktidar arayışı, genişleme niyeti ile mücadele etmeye çalışıyor, iktidar eleştirisinden nasiplendiği için öteki öznenin ‘güç arayışını’ eleştirme fırsatı bulurken, diğer yandan aynı kültürel örüntü, kendisi dahil bütün öznelerin iktidara gidişini baskılıyor. Yani bir utanç, utandırma ve yasaklama kültürüyle karşı karşıyayız. Bu durum, yasakçı bir kültürün inşa ettiği hazla kurulan sağlıksız ilişkiyle, liyakat atfıyla sürekli eksik hissettiren bir eğilimle birleştiğinde, söz konusu kültür daha da içinden çıkılmaz bir hale geliyor. Ne kendimizi yeterli, ne başkalarını yeterli ve aday olmaya layık görüyoruz. Bu psikososyal örüntü, geniş grupta, büyük bir ketlenmeye sebep olurken, iktidara yürümek, öne çıkmak, liderlik iddiasında bulunmak bağlamında bir problem yaşamayan, baskı görmeyen örneğin milliyetçi, islamcı gruplara da alan açıyor, çıkar ortaklıklarını genişletip, birbirlerini her koşulda teşvik edip, karşımıza güçlü aktörler olarak çıkıyorlar. Doğrusu sağ pek çok açıdan daha iyi örgütleniyor. Ellerinde güçlü tutkallar var, eleştiri kültürü derinleşmiş değil, liderlik kültü baskın fakat 1 kişiden 100 kişiye çıkarken bizden çok daha hızlı ilerliyorlar. Böyle bir zeminde elimizde nasıl bir imkan olabilir? 

Bu bağlamda; en kısa yoldan önerim bireyin, kolektifle birlikte güçlenmesini hedefleyen bir düşünsel pratiği güçlendirmek, utanç ve utandırma kültürünü aşındırmak, bireyin hazla ve güçle olan ilişkisini, iktidar eleştirisinin kazanımları yadsımadan doğallaştırmak. Gücü istemeyi değil, gücün neden istendiğini sorunsallaştırmak, mahkemeyi bu yönde kurmak. Tıpkı pek çoğu göçmen solculardan oluşan İngiliz Kültürel Çalışmalar ekolünün yaptığı gibi arzuyu yadsımadan, iktidar eleştirisi yapabilmenin bir yolunu aramak. Güçlenirken, güçlendiren, yoğunlaşan gücü adil dağıtan bir liderlik anlayışını idealize etmek. ‘Birey güçlenmek ister, politik özne derdini anlatmak ister. Bizim görevimiz de tek kişilik kurtuluş hedeflemiyorsa, bireyin sesini güçlendirmektir, güçleniyor olmasından da mutluluk duymaktır’ gibi önermelerde uzlaşabilmek. Elbette giriş mahiyetinde değinmeye çalıştığım bütün bu hatlar, farklı disiplinlerin katkılarıyla detaylandırılmalı çünkü merkezine bireyin çelişkilerini koymayan bir politik tahayyül idealizmin çıkışsızlığında, şimdiki zamanla müzakeresini sağlıklı şekilde kuramayacaktır. 

Özetlersek şimdi elimizde ne var? Zaman ve mekan kısıtı olan bir politik özne, en kısa yoldan dijitalde olanaklarını bulabilecek, daha sonra gündelik hayatta vücut bulacak bir cemiyet, kolektif üretim, kamuoyunun şekillenme sürecinde bir faile dönüşme imkanı. İktidar arayışının çelişkilerine karşı hazzı ve güçlenme isteğini yadsımayan olası bir politik kültür. Demokrasi 3.0 evreninde kaba taslak haliyle potansiyel bir politik aktör. Elbette yetersiz çünkü diğer fertlerle bir arada kalıp kalamayacağı, bir örgütü ayakta tutmak için vermesi gereken emeği verip veremeyeceği belirsiz, keza siyasetçileri ve örgütleri, partilerin kapısından dahi geçmeden ne kadar tesir altına alabileceği de meçhul fakat başladığımız sıfır noktasından daha iyi durumda. 

Şimdi cemiyetini güçlendirecek, sivil toplum örgütleriyle, derneklerle, diğer dijital topluluklarla düşüncelerini paylaşacak, eksiklerini kapatacak, öğrenmeye devam edecek ve partilerinin kapısına bir gün tek kişi değil, örgütlü cemiyetiyle dayanacak. Utanç kültürünü aşıp, dayanışmayı büyütüp, dijitalde ve gerçek dünyada pekiştirdiği değerlerle, belki hemşehri derneklerinin alternatifini kurmaya çalışacak. Eğer gerçekten talep ediyorlarsa, belki 9-5 yolcuları da günü geldiğinde bu koşullar altında aday olacak, beğendiği aktörleri öne çıkarabilecek. Bundan sonrası elbette partili siyasetin çelişkilerine giriş. Belki bu hususu da pek yakında tartışma imkanı bulabiliriz. Sonuç: ahir zamanlarda yeni kuşak siyaset önce bir Whatsapp grubuyla başlar. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu