Terörizmin Güvenlikleştirilmesi ve Seçimlerin Manipülasyonu – Selin Yanık Koç
Dezenformasyon, devletin en tepesinden tabana doğru yayılıyor. Söz konusu anlatılar; iktidara yakın ana akım medya, çok takipçili sosyal medya hesapları, bot ve trol hesaplar, sanatçılar ve sporcular gibi toplum tarafından tanınan kişiler kanallarıyla hem köpürtülüyor hem de yaygınlaştırılıyor.
İki ana blok olan Cumhur ve Millet İttifakları taban tabana zıt seçim kampanyaları ve iletişim stratejileri inşa ettiler. Millet İttifakı güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçerek güçler ayrılığını keskinleştirmeyi, kurumları güçlendirmeyi, liyakatli kadroları, dış ilişkiler ve ekonomiden tarım ve hayvancılığa her alanda uzlaşıya vardıkları somut politikalarla kalkınma vaat ediyor. Altı parti ilk toplantılarını gerçekleştirdikleri Şubat 2022’den bu yana ortak bir çalışma kültürü oluşturmuş; söylemlerinde demokrasiyi, uzlaşıyı, siyasi ahlakı, yolsuzlukların önlenmesini öne çıkarmış; iktidara geldiklerinde Anayasa’da hangi değişiklikleri yapacaklarını, hangi politikalar ile yöneteceklerini, nasıl bir sistemle devleti yeniden yapılandıracaklarını seçimlerden önce uzlaşarak kamuoyuna duyurmuşlardır.
İletişim stratejisi bakımından ikinci yüzyılda Cumhuriyet’in demokrasi ile taçlandırılması, toplum için refah ve kalkınma, umut ve değişim söylemleri sıklıkla vurgulanıyor. 13. Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, iki Büyükşehir Belediye Başkanları ve diğer Cumhurbaşkanı yardımcısı adayları farklı ideoloji ve kimliklerine rağmen yan yana durarak herkes için demokrasi, adalet ve refah anlayışını savunuyorlar. Liderler hem farklı illeri ziyaret ederek hem ana akım medyadan halkı bilgilendirerek hem de sosyal medyayı son derece etkin kullanarak dinamik bir iletişim stratejisi yürütüyorlar. Ayrıca Ocak 2023’te uzlaşarak kamuoyuna duyurdukları Ortak Politikalar Mutabakat Metni temelinde somut bir yol haritası çizerek güven oluşturmaya ve rıza üretmeye odaklanıyorlar. Diğer taraftan Cumhur İttifakının seçim kampanyası ise güvenlik odaklı bir yaklaşım üzerine inşa edildi. İktidarın sıklıkla kullandığı dış güçler ve terör örgütleri Türkiye’nin gelişmesini istemiyor, bizi bölmeye çalışıyorlar söylemleri ile korku ve endişe ortamı yaratılarak lider etrafında toplanma etkisi oluşturulmaya çalışılıyor. AKP iktidarında savunma sanayindeki gelişmelere işaret edilerek Türkiye’nin bu tehdit ortamında yalnızca AKP’nin ana unsuru olduğu Cumhur İttifakıyla ayakta kalabileceği anlatısı inşa ediliyor. Seçimlere günler kala ise iletişim stratejisini Millet İttifakının dış güçler ve terör örgütleriyle sözde ilişkisi üzerine yoğunlaştırarak yürütüyor. Bu anlatı toplumda milli-gayri milli, dost-düşman, vatansever-terörist gibi ikili karşıtlıklar ve hiyerarşi yaratarak toplumda kutuplaşmaya ve düşmanlaştırmaya hizmet ediyor. Bu çerçevede siyasi otorite bilinçli bir şekilde terörizmi güvenlikleştiriyor ve terörle mücadelede olağanüstü tedbirlerin önünü açıyor. Bu bakımdan Süleyman Soylu’nun ABD Başkanı Biden’ın videosu üzerinden Millet İttifakı’nın dış güçlerin maşası olduğu imasını ve 14 Mayıs’ı siyasi darbe girişimi olarak tanımlaması sandıklardan Kılıçdaroğlu çıkması halinde seçimlerin gaspı ve politik şiddet tehlikesini akla getiriyor.
Söz konusu anlatı temelinde terörizmin güvenlikleştirilmesi için dezenformasyon operasyonları sürüyor. Bu çerçevede Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul mitinginde daha önce sosyal medyada dolaşıma giren, PKK’nın sözde lideri Murat Karayılan ile montajlanmış Millet İttifakı reklam kampanyasını gerçek reklam kampanyasıymış gibi yüzbinlerce insana izletti. Farklı illerde düzenlediği mitinglerde “terör örgütleriyle beraber gezen Kılıçdaroğlu’na biz bu vatanı böldürtmeyeceğiz” ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu hedef alan “Van’da PKK’lılarla anlaşmışlar, onların işaretini yapıyorlar” ifadelerini tekrarladı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da benzer anlatıları hem meydanlarda hem de ana akım medya kanallarında ifade etti. Ayrıca, son günlerde 81 ilde görülen ve CHP ile ilişkilendirilen sahte afişler, asimetrik propaganda unsurlarıdır. Bu afişlerde “Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’da özerklik ilan edeceğiz”, “terörle iltisaklı olsalar dahi belediyelere kayyum atamalarını bitireceğiz”, “terörle mücadele yasalarını Avrupa’ya uyumlu hale getireceğiz” ifadeleri yer almaktadır.
Bu olgular Cumhur İttifakı’nın bilgi operasyonlarıyla seçmen davranışını manipüle etmeyi amaçladığına işaret ediyor. Dezenformasyon, devletin en tepesinden tabana doğru yayılıyor. Söz konusu anlatılar; iktidara yakın ana akım medya, çok takipçili sosyal medya hesapları, bot ve trol hesaplar, sanatçılar ve sporcular gibi toplum tarafından tanınan kişiler kanallarıyla hem köpürtülüyor hem de yaygınlaştırılıyor. Böylece, yankı odalarının kalın duvarları içine hapsolmuş Cumhur İttifakı’na yakın ve kararsız seçmenlere, ekonomik krize rağmen devletin bekası için statükonun gerekliliği anlatısı iletiliyor. Cumhur İttifakı’nın Adana mitinginde atılan “terörist Kemal” sloganları, İmamoğlu’nun Erzurum’daki mitingine gerçekleştirilen taşla saldırı ve buna ilişkin sokak röportajları bu söylemlerin karşılık bulduğunu ve şiddeti meşrulaştırdığını gösteriyor. Bu çerçevede oy verme davranışlarının objektif koşullarda gerçekleşmesi için söz konusu anlatıların yapıbozumu temelinde incelenmesi gerekmektedir.
Millet İttifakı – PKK İlişkilendirmesi
Erdoğan Ordu Mitinginde şu sözleri sarf etmektedir:
“Talimatı veren neresi? Kandil. Kandil’e dönüp Selo’sundan Apo’suna hapisteki tüm PKK’lıları çıkartacağız diyorlar. […] Bay Bay Kemal de bunun taahhüdünü veriyor. Söylesene Bay Bay Kemal Meclis’te HDP ile neler görüştün, neler konuştun? Söyle. Söyleyemez. Kamu’dan ihraç edilen PKK’lıları devlete geri dolduracaklarmış. Belediyeleri istediğiniz gibi kullanmanız için örgüte teslim edeceğiz diyor. Ülkemizin güney sınırlarını Suriyelileştirerek kana ve ateşe boğmanıza izin vereceğiz diyorlar. Suriye’deki askerlerimizi çekip orayı ülkemize rahatça saldırabilesiniz diye tamamen size bırakacağız diyorlar. Kendi mitinglerine katılıp Van’da ne dediler? Dişe diş kana kan intikam dediler. HDP mensuplarını örgütün parmak işaretiyle selamlıyorlar.”
Bu konuşmada Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın terör örgütü PKK ile birlikte çalıştığı anlatısı inşa ediliyor. İkili karşıtlıklar ve hiyerarşi anlatısı çerçevesinde bu blok ve onu destekleyenler düşmanlaştırılırken kendi tabanı makbul seçmen oluyor. Muğlak ifadeler ve komplo teorileri üzerinden kurgulanan anlatı dikkat çekici olgulara işaret etmekle kalıp detaylı anlatımlardan ve açıklamalardan uzak duruyor. Millet İttifakının neden PKK ile iş birliği yaptığı sorusu “dış güçlere hizmet ediyorlar”dan öte cevaplanmıyor. Daha muğlak ifadelerle PKK ile özdeşleştirdikleri, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından seçimlere girmesinde hiçbir beis görülmemiş bir siyasi parti olan HDP üzerinden komplo teorisi geliştiriliyor. Örneğin Erdoğan’ın “Bay Kemal Meclis’te HDP ile neler görüştün?” sorusu seçmene “Bay Kemal terör örgütünün siyasi temsilcileriyle görüşüyor” anlatısını iletiyor, ancak AKP’nin de HDP’yi ziyaret ettiğini hatırlatmıyor. Cumhur İttifakı’ndan yükselen iddialar hiçbir somut veri ya da olguyla desteklenmemiştir. Ne Kılıçdaroğlu ne de Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı yardımcısı adayları Apo’yu çıkartacaklarını, PKK’lıları devlete dolduracaklarını, Suriye’den çekileceklerini söylemiştir. Beyan ettikleri Ortak Politikalar Mutabakat Metninde de söz konusu ifadelere işaret eden maddeler yoktur. Ayrıca Van mitinginde “dişe diş kana kan intikam” sloganları atılmamıştır. Yeni Şafak gazetesi bu iddiayı yalnızca bir grup gencin çektiği bir videoya dayandırmaktadır.
Cumhur İttifakı bu söylemleri stratejik iletişim temelinde kurgulamaktadır. Daha açık bir ifadeyle, olgulardan yola çıkarak algıları çarpıtmaktadır. “Selo’sundan Apo’suna hapisteki tüm PKK’lıları çıkartacaklar” anlatısı; bazı Millet İttifakı temsilcilerinin Selahattin Demirtaş ile ilgili hukuksuzluklara işaret etmesi ve serbest bırakılması gerektiği sözlerinden kaynaklanmaktadır. Burada ittifakların iki farklı anlatı oluşturduğu gözlemlenmektedir. Millet İttifakı liderlerinin bir kısmı nazarında Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala serbest bırakılmalıdır çünkü yargı süreçleri sonlanmıştır. T.C. Anayasası 90. Maddesi uyarınca kararları bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hak ihlali kararı sonucu bir hukuk devleti olan Türkiye’de hem Demirtaş’ın hem de Kavala’nın serbest bırakılması gerekmektedir. İki ismin de hala hapiste olması hukuki değil siyasidir. Diğer taraftan Cumhur İttifakı hukuki süreci göz ardı ederek Demirtaş’ı PKK, Kavala’yı Sorosçu dış güçlerin temsilcisi olarak terörist ilan etmiş ve yargı süreçleri tamamlanmasına karşın serbest bırakılmalarını önlemiştir. Bu bakış açısından yola çıkarak Demirtaş’ın yanına Abdullah Öcalan’ı da katarak yukarıda bahsedilen anlatı inşa edilmiştir.
“Kamu’dan ihraç edilen PKK’lıları devlete geri dolduracaklarmış” söylemi ise Millet İttifakı’nın “kayyumları kaldıracağız” vaadine dayanmaktadır. YSK tarafından meşru bir siyasi parti olarak tanınan HDP 2019’da yerel seçimlere girerek Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediyeleri dahil olmak üzere altmış beş belediyenin başkanlığını kazanmıştır. Ancak bunlardan 48’ine İçişleri Bakanlığı kararıyla kayyum atanmış, seçilen belediye başkanları atanmış bürokratlar tarafından el çektirilmiştir. HDP kayyum atanmasını “ilk kez bir sivil iktidar döneminde halkın seçme ve seçilme hakkının yok sayıl[ması] ve halkın iradesinin gasp edil[mesi]” olarak yorumlamaktadır. Söz konusu uygulama demokratik bir devlet düzeni ile bağdaşmamaktadır.
Son olarak Millet İttifakı liderleri askerlerin Suriye’den çekilmesine ilişkin açıklama yapmamış, ortak politikalar mutabakat metninde de bahsetmemiştir. Suriye konusundaki iddiaları BM kararları uyarınca kalıcı barışı sağlamak için terörist gruplar hariç temsilciler ve Şam yönetimiyle diyalog başlatmak, sığınmacı ve düzensiz göçmenlerin geri dönüşünü sağlamak ve Suriye’nin yeniden imarında Türk iş insanlarını desteklemekten ibarettir.
Cumhur İttifakının terörizm anlatısına Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş mitinglerde geniş yer vermekte ve karşı anlatılar sunmaktadır. Yavaş 2019’daki yerel seçimlerde de Millet İttifakı adaylarının PKK ve DHKP-C’li teröristlerin belediye kadrolarına alacağıyla ilgili propaganda yapıldığını hatırlatarak Cumhur İttifakı’nın bunu bir beka meselesi olarak yansıttığını vurguluyor. Belediye başkanı olduktan sonra propagandaların gerçekleşmediğinin altını çiziyor. Buna karşılık Yavaş, devlet görevlileri, MİT ve PKK liderleri arasında geçen Oslo sürecine gönderme yaparak, PKK’nın talebi üzerine T.C. ibarelerinin kamu kurumlarından kaldırıldığını, İmamoğlu ile kendisi göreve geldiğinde ise T.C. ibarelerinin geri getirildiğini belirtiyor. İçişleri Bakanlığı’nın “dağda seksen beş terörist kaldı hepsinin ayakkabı numarasını biliyoruz” söylemine işaret ederek terörizmi güvenlikleştiren ve Millet İttifakı’nı suçlayan söylemleri sorguluyor. Bu propagandanın toplumu terörizm üzerinden kutuplaştırıp düşmanlaştırarak ekonomik kriz, deprem ve düzensiz göçmen gibi acil çözüm gerektiren sorunların tartışılmamasını amaçladıklarını belirtiyor. Son olarak Cumhur İttifakı’nın sahiplendiği İHA ve SİHA özelinde savunma sanayinin 90’lı yıllarda geliştirilmeye başladığını, bu kabiliyetlerin devlet politikası olduğunu ve Kandil’in silah bırakmaması durumunda teröristlere karşı kullanılacağını ifade ediyor.
Sonuç olarak, Cumhur İttifakı iletişim stratejisini rıza üretme değil manipülasyon ve yönlendirme odaklı yürütmektedir. Ayrıca, dezenformasyon operasyonları kanalıyla terörizmi güvenlikleştirerek olağanüstü tedbirler almanın önünü açmaktadır. Ancak bu süreçte izlenilen yolun terörle mücadeleyi değil, bizatihi terörizmi desteklediği belirtilmelidir. Bu anlatılar sonucu kamuoyu nezdinde Kürtlerin siyasi temsilcileri düşmanlaştırılmakta, sorunun siyasi zeminde çözümü zorlaşmakta, diyalog engellenerek şiddete meyil teşvik edilmektedir. Dolayısıyla, Kürtlerin siyasi zeminde temsilinin güçlendiği bir süreçte siyasi saiklerle terörizmin güvenlikleştirilmesi çözüme değil terör örgütüne yaramaktadır.