Bir Nazi Generalinin Kızları Nasıl Komünist Casuslar Oldu? – Nathaniel Flakin (Çeviri: Buğra Keleş)
Hitler iktidara yükselirken, Almanya’nın en üst düzey generalinin iki kızı Alman Komünist Partisi (KPD) için casus oldular. Yeni bir biyografi faşizm ve aristokrat işbirlikçilere karşı nefretin onları nasıl birer “sınıf hainine” dönüştüklerinin hikayesini anlatıyor.
Nathaniel Flakin’in Jacobin’de yayımlanan kitap incelemesinin Türkçe çevirisidir.
Babylon Berlin dizisinin üçüncü sezonunda, 1930’ların başında Alman Ordusu’nun başı olan kurgusal karakter General Seegers’ın kızı olan Marie-Louise Seegers adında bir karakter yer alıyor. Beklendiği üzere, Marie-Louise hayatının büyük bir kısmını sağcı-elit çevrelerde geçiriyor. Ancak Marie Louise’in bir sırrı var: O sadık bir komünist ve bu çevreye yakınlığını hükümete yakın çevredeki kişilerden gizli belgeleri çalmak için kullanarak bunları solcu gazetelere sızdırır.
Bu, Babylon Berlin’deki diğer olaylar kadar inanılmaz görünüyor. Ancak bu karakter, hayatı daha da garip olan bir tarihi figürden esinlenilerek kurgulanmış. General Kurt von Hammerstein, 1930’dan 1934’e kadar Almanya’nın Yüksek Ordu Komutanlığının başındaydı. Kızı Marie Luise ise bir Marksist’ti ve Alman Komünist Partisi’nin istihbarat servisinde çalışıyordu. Tarihçi Ralf Hoffrogge’un belirttiği üzere, onun hikayesi birkaç romanda anlatılmakla birlikte Marie Luise genellikle; yaşlı, erkek komünistler tarafından manipüle edilen, saf bir genç kız olarak gösterildi.
Marie Luise von Hammerstein ya da ailesinin ona verdiği isimle “Butzi”, bağımsız bir devrimciydi. Hukuk öğrencisi olan Werner Scholem ile kısa ve tutkulu bir ilişkisi olmuştu. Ancak o noktada Scholem, aşırı sol politikaları ve Joseph Stalin’e karşı muhalefeti sebebiyle, KPD yönetiminden uzaklaştırılmıştı. Marie Luise, romantik bağlarından tamamen bağımsız olarak M-Apparat[1] ile bağlantılarını geliştirdi.
Geçtiğimiz yıl, Kanada’da yaşayan emekli bir profesör olan Gottfried Paasche, General Hammerstein’in üç büyük kızının Almanca bir biyografisini yayımladı. Bu noktada belirtmek gerekir ki, Gottfried Paasche tamamıyla tarafsız bir araştırmacı değil: O, generalin ikinci kızı Maria Therese’nin oğlu Kurt von Hammerstein’ın torunu. Ailesinin arşivlerine ve özel görüşmelerine dayanan Paasche, sadece aile sırlarını ortaya çıkarmakla kalmayıp önemli bir anlatı da sunmuş.
Aileden iki cesur casus çıkmıştı. 1929 yılında babasının masasından bir mektup çalarken Marie Luise’i on yaşındaki kardeşi görmüş, bu belge kısa süre sonra günlük Komünist gazete “Die Rote Fahne[2]”de ortaya çıkmıştı. Erkek kardeşi onu ele verdi. Bir aile dostu olan General Kurt von Schleicher onu beladan uzak tutarken Marie Luise deşifre oldu.
Marie Luise açığa çıkınca, yalnızca on yedi yaşında olan küçük kız kardeşi Helga onun işini devraldı. Özellikle 1933 yılının başlarında Helga, Adolf Hitler’in General Hammerstein önünde yaptığı gizli bir konuşmanın transkriptini çaldı. Metin komünist casuslar tarafından hemen Moskova’ya iletildi. Bu konuşmada Hitler, Sovyetler Birliği’ne karşı saldırgan hedeflerini açıkça ortaya koyuyordu.
Aristokrat Bir Aile
Bir küçük aristokrat ailesi olan Hammerstein’ların hikayesinde Alman tarihine dair birçok şey bulmak mümkün. General Hammerstein’ın iki oğlu, 20 Temmuz 1944’te Hitler’e karşı düzenlenen komplo olayında yer aldı. İki kızı ise komünistti. Büyükbabaları ve Generalin kayınpederi, 1920’de Weimar Cumhuriyeti’ne karşı gerçekleştirdiği darbe girişimi ile ünlü aşırı sağcı General Walther von Lüttwitz idi: Hammerstein’ların aile yemeklerinde, tüm siyasi spektrum temsil ediliyordu.
Prusyalı bu muhafazakâr general, çocuklarına büyük ölçüde özgürlük tanıdı: Çocuklarının öğrenimleri ile ilgili endişelerini dile getiren arkadaşlarına “Onlar özgür Cumhuriyetçiler” tutuklanmıştı derdi. Üç kız araziler ve yatılı okullar arasında gidip gelmelerine karşın Wandervogel olarak bilinen burjuva karşıtı gençlik hareketine çekildiler. Bu kadınlar için alışılmadık, aristokrat soyundan gelenler için ise neredeyse duyulmamış bir durumdu.
“Almanya’nın Komünist casuslarının büyük trajedisi, fedakarlıklarının tamamen boşa gitmesiydi.”
Evlerinin olduğu Berlin’in zengin batı bölgesinden uzaklaşarak komünist ve işçi bölgesi olan Neukölln’de takılmaya başladılar. Reformist eğitimciler tarafından kurulan Karl Marx Okulu’nda, Sosyalist Okul Öğrencileri Birliği’ne[3] katıldılar. Hatta Butzi, 1929’da Berlin’in “Kanlı 1 Mayıs”ı sırasında tutuklamıştı.
Marie Luise ve bir arkadaşı KPD’ye katılmak için başvuruda bulunduğunda bu durum, Karl Liebknecht Evi’nde[4] bir teyakkuz hali yaratmıştı. İki genç kadın, ülkenin en üst düzey askeri yetkilisiyle aynı apartmanda, Bendlerblock’ta yaşıyorlardı. KPD için daha iyi bir bilgi kaynağı düşünülemezdi. İki genç kadın hızla M-Apparat tarafından işe alındı ve kendilerine diğer komünistlerle herhangi başka bir bağlantıdan kaçınmaları talimatı verildi. Onların muhbirleri, genç Yahudi casus Leo Roth’tu. Roth, Nazi Almanya’sında Sovyet casusluk faailyetlerinde önemli bir rol oynamış ve kısa bir sürede Helga’nın sevgilisi olmuştu.
Pek De Kızıl Olmayan Bir General
1920’lerde, Kurt von Hammerstein bazen “Kızıl General” olarak adlandırılıyordu. Bu, sosyalizme sempati beslediği anlamına gelmiyordu ancak, Alman Wehrmacht[5]‘ı ile Kızıl Ordu arasındaki gizli iş birliğine karışmış ve Sovyetlere karşı dostane bir saygı geliştirmişti. O dönemde, Alman subay kadrosu arasında, Cengiz Han’ın solundaki her şey “kızıl” olarak değerlendiriliyordu. En önemlisi, Hammerstein askeri güç dengesi konusunda gerçekçiydi. “Ruslara karşı savaş açmayacağım” cümlesini sürekli vurguluyordu. Hitler iktidara geldiğinde, Hammerstein derin bir endişe duydu.
Muhafazakârlar ve liberaller onu anti-faşist ya da direnişçi bir savaşçı olarak hatırlarlar. Gerçekte Hammerstein faşizmin yolunu hazırlayanlardandı. 1918/19 devrimi sırasında, Hammerstein “barış ve düzen” kurmak üzere Berlin’e gönderildi. Daha açıkça söylersek; birlikleri binlerce devrimci işçiyi katletti, proto-faşist paramiliter güç Freikorps[6]‘u kurmaya yardım etti ve bu güçler daha sonra Nazi partisinde tekrar toplandı. Hammerstein, aşırı sağda değildi. Kayınpederi General Walther von Lüttwitz 1920’de Wolfgang Kapp ile askeri diktatörlük kurmaya çalıştığında, Hammerstein buna katılmayı reddetti. Monarşistler ve soylular tarafından yönetilen muhafazakar bir cumhuriyet istiyordu ve 1925’te General Paul von Hindenburg Reich başkanı[7] seçildiğinde bu hedefe yakın görünüyordu. Hindenburg, Hammerstein’ın oğullarından birinin de vaftiz babasıydı.
General Hindenburg, 1933’te Hitler’i şansölye olarak atadı. Birçok Prusya subayı gibi, Hammerstein da bu “onbaşı”ya güvenmiyordu. Führer’ı devirmek için bir askeri darbe tertip etmeyi düşündü. Ancak nihayetinde yeterli azmi gösteremedi. Hitler’in şansölyeliğinin birinci yılının ardından görevinden istifa etti ve “direnişi” sadece salonundaki eleştirel tartışmalarla sınırlı kaldı.
1934 yılının ortalarında, dostu Kurt von Schleicher[8] SS tarafından katledildiğinde, Hammerstein Nazilerin bir “beyefendiyi” öldürebilmelerine şok oldu. Bu, onun için bir kırmızı çizgiydi. Ancak onun Soldateskası[9], Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve birçok diğer sosyalisti infaz ettiği zaman kafasında böyle bir kırmızı çizgi yoktu. Kızlarından biri bu çelişkiyi ortaya koyarak Luxemburg hakkında babasına, “O bir insan değil miydi?” diye sormuştu. Hammerstein, 1918’deki yarı-karşıdevrimde önde gelen bir rol oynamıştı. Ancak bu durum 1933’te tam bir karşıdevrime yol açtığında, o ve birçok diğer soylu, izledikleri politikaların sonuçlarından ötürü tereddüt etmeye ve korkmaya başladı.
Bir Aile Kronolojisi
İncelediğim kitabın gücü ve zayıflığı, ailenin birbirinden farklı üyelerine karşı uyandırdığı kişisel sempati ve içerdiği derin psikolojik içgörürüdür. Kitabın takındığı bu tutum, tepkisellik içindeki aristokratlara karşı aşırı sempatik olduğu kanısını uyandırabilir. Örneğin, 1919’daki kitlesel katliamın General Hammerstein için bir “mental yük” olduğunu ve iyileşmek için bir sanatoryuma ihtiyaç duyduğunu bu kitaptan öğreniyoruz. Günümüz Almanya’sında, son raddede Hitler’den uzaklaşan kan düşkünü generaller “direniş savaşçıları” olarak alkışlanıyor[10]. Ancak Hammerstein’ın kızları, gerçek direniş için gereken cesareti göstermişlerdi.
Gestapo 1929’da casusluk faaliyetlerine dair gizli dosyaları keşfettikten sonra, Marie Luise’i yıllarca takip etti. Fakat, Marie Luise’e yapılan art arda sorgulamalar, polisin dikkatini gerçek casustan, yani küçük kız kardeşi Helga’dan uzaklaştırdı. Yeraltına geçen Roth’un da yardımıyla Helga bir komplo ustası haline geldi. Savaşın son aylarında ailenin birden çok üyesi tutuklandı; 1943’e gelindiğinde ise Kurt von Hammerstein kanserden hayatını kaybetti. 1945’ten sonra, Marie Luise sonunda “kızıl dolaptan”[11] çıkabildi. Partiyle kurduğu ilk kontaktan tam on beş yıl sonra, Münih KPD şubesine katıldı. Ailesiyle bir süre Batı Berlin’de yaşadıktan sonra, çocuklarını Nazi öğretmenler ve hakimlerin olmadığı bir ülkede yetiştirmek istediği için şehrin doğu bölgesine, Doğu Almanya’ya taşındı. Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde avukat olarak çalıştı ve adından ismindeki “von” unvanını çıkararak Marie Luise Hammerstein oldu. Casusluk anılarıyla ilgili bir rapor yazdığında, bir anti-faşist direniş savaşçısı olarak bir madalya ve emekli maaşı aldı.
Öte yandan, Helga ise Batı Berlin’de yaşadı ve ünlü bir peyzaj mimarıyla evlendi (eşi de bir eski Neukölln Komünistiydi). Yaşamının sonuna kadar sessiz kaldı. 1936’da eşi Leo Roth’a bir Zürih’te bir tren istasyonunda veda etti. Aylar geçtikçe ondan haber alamadığında, en kötüsünden korktu. Helga’nın Roth’un başına gelenlerden emin olması yıllarca sürecekti. Roth, temizlikler sırasında tutuklanmış ve 1937’de vurulmuştu. Yirmi yedi yaşındaydı. Helga sadece büyük aşkını değil, aynı zamanda acısını da hiç kimseyle paylaşamadı.
“Farklı ülkelerdeki kızıl ajanlar, 1941’de başlayacak olan Sovyetler Birliği’ne yönelik faşist saldırı planları hakkında doğru ve zamanında uyarılarda bulundular.”
Paasche’nin kitabı, annesine, yani Hammerstein’ın ikinci kızının hayatına odaklanıyor. Maria Therese, kız kardeşlerinin sosyal çevrelerine ve faşizme karşı duydukları derin nefreti paylaşmış, ancak hiçbir zaman tam anlamıyla “komünist” olmamıştı. İlk olarak Siyonizmde ve ardından Rudolf Steiner tarafından kurulan sağcı ezoterik tarikat Antroposofi’de ütopyalar aradı. Nazi Almanyası’ndaki atmosfere dayanamayarak, kocasıyla birlikte Japonya’ya taşındı ve orada barışçıl ve daha hoşgörülü bir ülke bulmayı umdu. Savaştan sonra, Amerika Birleşik Devletleri’ne taşındılar ve Almanya’ya bir daha dönmediler.
Casusların Mirası
Almanya’nın Komünist casuslarının büyük trajedisi, fedakarlıklarının tamamen boşa gitmesiydi. Çeşitli ülkelerdeki Kızıl casuslar, 1941 yılında Sovyetler Birliği’ne saldırmak için kurulan faşist planlar hakkında doğru ve zamanında uyarılarda bulundu. Ancak Stalin, Hitler ile yaptığı saldırmazlık antlaşmasına güvenerek tüm uyarıları görmezden geldi. KPD’nin M-Apparatı, 1930’ların ikinci yarısında tasfiye edildi. Mevcut baskısı olmayan bir kitap, Weimar Almanya’sındaki Komünist istihbarat servislerinin hikayesini anlatıyor.
Bu etkileyici kitap, MfS veya Stasi olarak bilinen Doğu Almanya Devlet Güvenlik Bakanlığı’nın kendi tarihçileri tarafından derlenmiştir ve M-Apparat’ı kendilerinin öncüsü olarak görmektedirler. Stasi’nin paranoyak atmosferinde, yaptıkları tarihsel araştırmalar gizli kalmıştı. Ancak 1997 yılında yayımladıkları kitaplar yüzlerce Komünist casusun kısa biyografilerini içermekte. Onlardan birçouğu Gestapo’dan kaçmayı kolayca başardı, Nazi Almanya’sına sahte kimliklerle girip çıktılar.
Ancak kendi üstlerince tutuklandılar ve öldürüldüler: Tarihçi Hermann Weber’in de gösterdiği gibi, önde gelen Alman Komünistleri için Stalin, Hitler’den daha tehlikeliydi. Hammerstein kızlarının hikayesi, insanların neden Komünist casus servisine katıldığının bir örneğidir. Birçoğu faşizme karşı mücadele etmenin en iyi seçeneği olarak bildiklerini aktardılar ve kendi sınıflarına ihanet ettiler. Babylon Berlin’in henüz Netflix’te yayınlanmayan dördüncü sezonunda, Marie-Louise Seegers, sağcı komplocu Albay Wendt’ın nişanlısı olarak gösterilmekte. Manik bir peri kızı olarak yeniden hayal edilmiş olan Marie-Louise, Komünist casuslar ve karşı devrimci haydutlar arasında hareket eder; pembe dizi havasında, sadakatleri hiçbir zaman açık değildir. Tarih kitabı, diziden daha iyidir. Hammerstein kızları, birçok diğer Kızıl casus gibi net prensiplerle yönlendirilen hayatlara sahiplerdi.
İncelenen Kitap: Hammersteins Töchter: Eine Adelsfamilie zwischen Tradition und Widerstand by Gottfried Paasche (Metropol Verlag, 2022)
Kaynakça:
[1]kısaltma: Militer-Politik Aparat, kızıl askeri casusluk servisine verilen birçok isimden biri.
[2] Türkçe: Kızıl Bayrak
[3] Almanca: Sozialistischer Deutscher Studentenbund
[4] Almanca: Karl-Liebknecht-Haus, o sıralar KPD Genel Merkezi’nin, güncel olarak ise Die Linke isimli siyasi partinin genel merkezi.
[5] Türkçe: Silahlı Kuvvetler, Nazi iktidarı sırasında Alman ordusunun kullandığı isim.
[6] I. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında Weimar Cumhuriyeti’nde komünistlere karşı devlet eliyle örgütlenen paramiliter silahlı birlikler.
[7] Reichspräsident, Weimar Anayasası altında devlet başkanı.
[8] Hitler iktidarının arifesinde, 1932-33 yılları arasında Weimar Cumhuriyeti’nin şansölyeliğini yapmış Alman asker ve siyasetçidir.
[9] Türkçe: bir grup asker.
[10] bkz. Tom Cruise’un Operasyon Valkyrie filmindeki rolü.
[11]Yazar burada İngilizce’de sık kullanılan “out of the closet” ifadesini başka bir bağlama uyarlıyor.