Ölümünden Yarım Asır Sonra, Salvador Allende Hala Aramızda – Victor Figueroa (Çeviri: Alper Kara)
Şili’nin sosyalist lideri Salvador Allende, 50 yıl önce bugün başlayan sağcı darbenin ardından oligarşik tiranlığa karşı direnişin sembolü haline geldi. Onun fikirleri ve fedakarlığı değişim için bir hareket inşa etmeye çabalayan herkese güçlü bir örnek olmaya devam ediyor.
Jacobin’de yayınlanan yazının Türkçe çevirisidir.
Bu Eylül, Şili’de Salvador Allende’nin sosyalist hükümetinin şiddetle devrilişinin üzerinden elli yıl geçmiş olacak. Allende’nin Unidad Popular (Halk Birliği) hükümeti dünya genelinde geniş bir ilgi uyandırdı.
Batı Avrupa veya Kuzey Amerika’daki sosyalistler için, Allende’nin seçilmesi devrimcilerin demokratik yöntemlerle iktidara gelebileceğini, yani sosyalizmin siyasi çoğulculuğa son vermek manasına gelmediğini gösterdi. Sosyalist ve bağlantısızlar grubu içerisindekiler için bu durum küresel güç kazanan bir devrimci dalganın önemli bir kanıtıydı.
Aynı zamanda, Allende’nin zaferi Şili’de devrimi engellemeye yönelik sürdürülen ABD öncülüğündeki çabanın başarısızlığını gösterdi. Bu durum Latin Amerika elitleri başta olmak üzere Washington ve Şili örneğinin Avrupa’ya yayılma korkusuyla karşılandığı diğer batı başkentleri arasında derin bir endişe ve düşmanlık uyandırdı.
Sürekli Bir Varoluş
Halk Birliği ittifakının lideri, hem devrimcilerin hem de muhafazakarların tanıdığı köklü siyasetçi Salvador Allende, Şili devriminin hem yüzü hem de atan kalbiydi. İktidardan düşürülmesinin ardından sürgüne kaçmak yerine çarpışmada ölmeyi seçmesinin derin sembolizmi, onu bir nesli etkileyen küresel dayanışma hareketinin birleşme noktası haline getirdi.
Latin Amerika’da Allende, oligarşiye, İspanyol ve sonrasında Amerikan emperyalizmine karşı mücadele etmiş kahramanlar panteonuna katıldı. Allende’nin takipçileri, devrim meşalesinin Nikaragua’ya, El Salvador’a ve çok daha öteye taşınmasına yardımcı oldular. Aynı anda Şili’de diktatörlük dönemi boyunca, Allende Şili devrimini temsil eden bir ikon haline geldi. Örneğin, 7 Eylül 1986’da Pinochet’yi öldürmeye yönelik girişimden hemen önce, gerillalar pozisyonlarına hareket etmeden evvel Allende’nin son konuşmasını dinlediler.
Bugün dünya genelinde onun adını taşıyan sokaklar, meydanlar, spor merkezleri, limanlar ve parklar bulunuyor. Bunlar arasında Havana, Moskova, Caracas, Rio de Janerio ve Meksiko gibi şehirlerin yanı sıra Sheffield, Lahey, Kopenhag, Paris, Berlin, Roma ve daha birçok şehir bulunuyor. Kendi ülkesinde, politik mirasının gücünün bir göstergesi olarak resmi tanınırlığı sınırlı olsa da Şilililer, 2008 yılında onu yirminci yüzyılın en büyük Şililisi olarak seçti.
2019 ve 2020’de “estallido” (patlama) kitlesel protestoları sırasında duvar resimlerinde ve pankartlarda sürekli olarak Allende’nin yüzü vardı. Şili’nin mevcut başkanı Gabriel Boric, Aralık 2021’deki zafer konuşmasında hükümetinin Allende’nin projesinin devamı olduğunu göstermek için ondan alıntılar kullandı. Açıkça görüldüğü üzere, Latin Amerika deyişine göre, Allende ölümünden 50 yıl sonra da hala bizimle bulunuyor.
Mitin Ötesinde
Zamanla Allende bir mit ve sembol haline geldi, bu durum onun hayatı ve aktivizmiyle alakalı pek çok ayrıntıyı örttü. Allende, Albay Carlos Ibanez’in Mussolini ilhamlı diktatörlüğüne yol açan çalkantılı dönemin öğrenci liderlerinden biri oldu ve bu diktatöre karşı verilen mücadelede önemli bir figür haline geldi. Bir psikiyatri hastanesinde ve morgda çalışarak, daha sonra kendisinin de belirttiği gibi, “irin, kanser ve ölüm” içinde ekmeğini kazandı. Ortalama yaşam beklentisinin kırk yıldan az olduğu Şili toplumunda sağlık hizmetlerinin vahim durumu hakkında bir kitap yazdı.
Allende hapishaneye ve iç sürgüne maruz kaldı, doktor oldu ve Şili Sosyalist Partisi’nin kurucularından biri oldu. Sosyalist milisin bir parçası olarak 1930’lu yıllarda faşistlere karşı sokak çatışmalarında savaştı. Ardından Valparaiso’da yerel bir lider haline geldi, şehrin milletvekili seçildi ve Halk Cephesi başkanı Pedro Aguirre hükümetinin altında sağlık bakanı olarak hizmet etti.
Siyasi hayatının ilk günlerinden beri, Şili işçi sınıfının anahtar bir parçası olarak gördüğü Şili Komünist Partisi’nin dostuydu. Ayrıca Venezuela’nın gelecekteki başkanı Romulo Betancourt gibi Santiago’daki birçok Latin Amerikalı sürgünle dostluk kurdu. Onların fikirleri ve deneyimleri onun politik vizyonunu besledi.
Allende karizmatik, enerjik ve oldukça fazla öz disiplin sahibiydi ve kitlesel siyaset zanaatı üzerine çalışmaya oldukça çaba sarf etti. İstatistiklere ve bağlama karşı bir sevgiyi politikaya taşıdı, düzenli olarak politika geliştirmesine yardımcı olan uzman çevreler oluşturarak bu politikaları halkın kolayca anlayabileceği kavramlara çevirdi. 1970 yılına kadar parlamenter bir siyasetçi olarak kaldı.
Geniş çapta seyahatlerde bulundu ve özellikle sosyalist ülkelerle ilgilendi. Sovyetler Birliği, Çin, Vietnam, Kuzey Kore ve Yugoslavya’nın yanı sıra Küba’yı da ziyaret etti. Bir siyasi olarak sadece halkın arzularını yansıtmadı, aynı zamanda onları şekillendirmek için aktif şekilde mücadele etti. Örneğin, bakırın kamulaştırılması Şili Kongresi tarafından oybirliğiyle onaylanmadan önce önemsiz bir endişe olmaktan çıkıp partiler arası bir talep haline dönüştü.
Allende senatoya seçildi ve 1960’ların sonunda senato başkanı oldu. Eleştirildiği vakit genellikle geri adım atmadı, tiranlığa karşı silahlı mücadele hakkını savundu ve düşmanlarının ikiyüzlülüğünü vurguladı. 1952, 1958 (bu seçimi yakın şekilde kaybetti) ve 1964 başkanlık kampanyalarında sol kanat ittifaklarını yönetti. Nihayet 1970 yılında UP’nin lideri olarak başkan seçilmeden önce mezar yazıtının “burada Şili’nin gelecekteki başkanı yatıyor” şeklinde okunacağına dair şakalar yaptı.
Halk Birliği ve Rakipleri
Üç yıl içinde Allende hükümeti, geniş bir toprak reformu, temel endüstrilerin ve hammaddelerin kamulaştırılması ve toplu konut inşasıyla Şili’yi dönüştürdü. Toplumun “temel birimi” şeklinde tanımladığı kadın ve çocukların ihtiyaçlarını önceleyen bir biçimde eğitim ve sağlık hizmetlerini genişletti.
UP eşit ücreti uygulamaya koydu ve gayrimeşru çocukları tanıdı, aynı zamanda işçilere ekonominin işleyişinde ve planlanmasında yeni bir rol verdi. Ayrıca yerli halklara temsil ve özerklik getirilmeye başlandı. Allende’nin Şili’si, uluslararası ilişkilerde ideolojik pragmatizmi ve başka devletlerin işlerine karışmamayı vurgulayan bağımsız bir dış politikanın parçası olarak, Latin Amerika’nın entegrasyonunu ve sosyalist devletlerin etkileşimini gözetiyordu.
Lakin UP kongreyi kontrol edemedi ve aşama aşama siyasi bir açmaz gelişti. Fırtına bulutları toplanırken Allende gittikçe büyüyen krizden çıkış yolları aradı. Muhalefet ile diyalog geliştirdi, uluslararası toplumdan destek almak için yurtdışına seyahat etti ve Şili solu arasında eylem birliğini sağlamak için çaba gösterdi.
Maalesef, soldaki tartışmalar giderek arttı ve kutuplaştı, içerideki muhalefet Washington ve diğer yabancı sermayeden aldığı destekle daha da uzlaşılmaz ve şiddetli hale geldi. Açık terör eylemleri, muhalefet yürüyüşleri, lokavtlar ve kesintisiz süren düşmanca medya kampanyaları tavan yaptı.
Nixon yönetiminin vida sıkma yöntemlerini bulmasının ardından, ABD’nin Şili ekonomisi üzerindeki boğucu denetimi daha da sıkılaştı. Emperyalizmin ve faşizmin karanlık güçleri inisiyatifi ele geçirdi ve nihayetinde Allende’yi devirmek için askeri müdahale yolunu devreye soktular. Şili’nin halihazırda tam anlamıyla kurtulamamış olduğu bir terör ve katliam dalgası serbest bırakıldı.
Allende’nin Vizyonu
Bu yalnızca uzun bir siyasi yaşamın kısa bir özeti. Pek çok siyasi liderin aksine Allende geriye hiçbir hatırat ya da siyasi metin bırakmadı. Buna ek olarak, Regis Debray’e de bir zamanlar söylediği gibi teoriyi “soğuk bir labirent” olarak düşünmeye meyilliydi. Entelektüeller onun hedef kitlesi değildi, o da bir ideolog değildi.
Başına oturup detaylı bir şekilde bir teori bütünü oluşturmaya ne zamanı ne de eğilimi vardı. Dolayısıyla Allende’nin düşüncesini anlamak istiyorsak konuşmalarından ve eylemlerinden parçaları bir araya getirmemiz gerekir. Böylelikle, “Allendismo”yu tanımlayan bir dizi fikir ve pratiği kavrayabiliriz.
Allende bir Şili ve Latin Amerika yurtseveriydi. Şili Sosyalist Partisi için olduğu gibi Allende için de Şili, Latin Amerika bütününün bir parçasıydı ve Şili’nin geleceğini bütünleşme mücadelesinde görüyordu. Burada Latin Amerika’nın en büyük Marksistlerinden Víctor Rául Haya de la Torre ve José Carlos Mariátegu’nun arkadaşı ve eski yoldaşı olan Perulu arkadaşı Luis Alberto Sánchez’in etkisi gözüküyor.
Allende, değişim için halk hareketleri yürüten Kolombiya’nın Jorge Eliécer Gaitán ve Guatemala’nın başkanı Juan José Arévalo ve Jacobo Árben gibi siyasetçilere yakınlık hissetti. Kendini daha geniş bir mücadelenin parçası olarak gördü. Allande’nin yurtseverliğinin amacı Şilili ve Latin Amerikalı halkı, bilhassa kadınları ve çocukları, toplumsal, siyasi, ekonomik ve kültürel gelişim yoluyla geliştirmek ve böylece Şili’yi parlatmak ve yüceltmekti.
İnanıyordu ki bunu başarmak için Şili’nin siyasi ve ekonomik bağımsızlığa ihtiyacı vardı. Bu hedefi gerçekleştirmek için çalışırsa, Şili diğer yerlerdeki işçi sınıfı hareketlerini destekleyebilecek ve aynı zamanda emperyalist çekirdek dahil olmak üzere her ülkede bulunan zalimleri özgürleştirmeye yardım edebilir, onları kendi zulümlerinin yarattığı zincirlerden kurtarabilirdi.
Üç Temel Direk
Allende’nin yurtseverliğinin karşılığı onun ömür boyu süren coşkulu antiemperyalizmiydi. Onun için emperyalizmin merkezi Amerika Birleşik Devletleri’ndeydi ama onunla uyum içinde hareket eden Avrupalı tamamlayıcıları da vardı. Bu Batı emperyalizmi sosyalist dünya ile karşılaştı ve yoksulların meşru ekonomik ve demokratik arzularını boğdu.
Allende’nin bazı arkadaşları, örneğin Venezuelalı Rómulo Betancourt bir uzlaşma arayışındaydı. Lakin emperyalizm şiddete dayanmayan yöntemler kullandığında bile Allende etkinin “her zaman egemenlik ve keyfi egemenlik” olduğunu belirterek kınadı. Bu nedenle, emperyalizm ile nihai bir uzlaşma olamazdı.
Diğer yandan, hayatı boyunca Sovyetler Birliği’ne karşı eleştirel olsa da onun dünyadaki rolüne genellikle pozitif yaklaşımını sürdürdü. Onun antiemperyalizmi “ne Washington ne Moskova” türünden değildi. Allende’nin sosyal demokrat gelenekten temel farkını belirleyen şey, onun antiemperyalizmi ve küresel seviyede geniş anti-kapitalist hareketleri tanıma anlayışıydı.
Her şeyden önce Allende ideolojik öncüsü, Şili Sosyalist İşçi Partisi’nin kurucusu Luis Emilio Recabarren’in izinden giden bir devrimci demokrattı. Tiranlığa karşı halk şiddetinin meşruiyetini inkâr etmemesine rağmen Şili’deki halk mücadelesinin silahsız bir şekilde sosyalizme doğru geçişi mümkün kılacak kadar güçlü bir hareket ve esnek kurumlar yarattığını düşünüyordu.
Onun için gerçek sosyalizm egemenlik, siyasi ve ekonomik demokrasi manasına geliyordu. Siyasi demokrasi halk hareketinin içinde ve ötesinde çoğulculuğu içeriyordu. Halk hareketi, sosyalistleri, komünistleri, demokratları ve radikalleri içeren farklı tarihsel akımlardan oluşuyordu ve merkezi bir sosyalist-komünist ittifak için mücadelede hepsinin oynayacağı bir rol vardı.
Zorluk bu hareketi koordine etmek ve birlikte halkın değişim arzusunu yönlendirecek ortak taleplerin geliştiği bir platform oluşturmaktı. Ekonomik demokrasi, kaynakların demokratik olarak dağıtılarak tüm halkın faydalanması anlamına geliyordu. Hepsi birlikte dış güçler veya yerel bir elit kesime karşı ekonomik ve siyasi bağımlılığı engelliyordu. Bu üç temel direkt Allende’nin siyasi düşüncesinin çekirdeğini oluşturuyor.
Dostlar ve Düşmanlar
Allende, siyasi pratiğinde dogmatizmden uzak bir pragmatist ve hayatının büyük bir kısmını birlikte geçirdiği halkın insanıydı. İyi yemekten, içkiden ve kıyafetten keyif almasına rağmen, sık sık “züppe” olmakla suçlansa da, yoksulların eskimiş ayakkabılarından, pirelerinden ve ucuz parfümlerinden çekinmedi.
Seçim kampanyaları esnasında Şili’yi kuzeyden güneye dolaştı, yoksulların evinde kaldı, onların sofrasına oturdu ve hayatını onların özgürleşme davasına adadı. Muhtemelen o dönemin diğer politikacıları ile kıyaslandığında Şili’yi en iyi bilen kişiydi.
Siyasette ise insanlara antipati hissetmek yerine öfkesini genellikle kavramlara odaklama eğilimindeydi. İnsanların eylemlerinin genellikle sözlerinden farklı olabileceğini anlıyordu ve hayatı müttefikler arasında birlik oluşturma, düşmanlarını yok etmek yerine eğitmeye ve düzeltmeye çalışma konusunda tutarlı bir çabayı gösteriyordu. Sonuç olarak, kendisine ve halk hareketine saygıyla davranıldığı sürece, muhafazakarlarla ve siyasi spektrumun her tarafından gelen aktörlerle genellikle iyi kişisel ilişkilere sahip oldu.
Onun tek gerçek düşmanları faşizm ve emperyalizm ve de bunların Şili elitinin içindeki pratik müttefikleriydi. Örneğin Şili Hristiyan lideri Eduardo Frei ile dostluğu onun 1960’ların Şili politikasına giderek daha kötü etkileri olan ABD müdahalesini defetmekte başarısızlığıyla son buldu. Acı bir dönemeçte, Frei daha sonra iktidar olması için yardım ettiği diktatörlük tarafından öldürüldü.
Allende solun lideri olarak kişiliğini aktif şekilde savunmayı, dürüstlüğüne ve siyasi prensiplerine saldırmayı amaçlayan her türlü meydan okumaya göğüs germenin önemini anlamıştı. Zaman zaman bugünün standartlarıyla agresif olarak görülebilir, ancak, bu yaklaşım onun siyasi statüsünü birkaç on yıl boyunca ve sürekli düşmanca davranan bir medya karşısında korumasına yardımcı oldu.
Bir zamanlar Gaitán’ın kızı Allende’ye hayatının başkalarının takip edeceği bir yol olduğunu söyledi. Onun hayatına ve siyasi projesi Halk Birliği’ne devam eden ilgi, onun fikirlerinin, yöntemlerinin ve fedakarlığının değişim için bir hareket inşa etmeye çalışan herkese örnek olmaya devam ettiğini gösteriyor.