Dış Politika ve EnternasyonalizmDünyaGündemPolitika

İsrail’in Gazze’de Yürüttüğü Savaş, Filistinli Sivillere Yönelik Cinayet Niteliğinde Bir Saldırıdır – Seraj Assi (Çeviri: Alper Kara)

Gazze, İsrail ile savaş halinde bir devlet değildir. Gazze fiilen dünyanın en geniş mülteci kampıdır. İsrail’in vicdanlara aykırı bombardımanı, şu anda ABD’nin desteklemesiyle daha da artıyor. Şu ana kadar Gazze’de yüzlerce çocuk da dahil olmak üzere yaklaşık olarak 2000 Filistinli öldürüldü.

Seraj Assi’nin Jacobin’de yapılan yazısının Türkçe çevirisidir.

Bir gecede İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Gazze’nin kuzeyindeki bir milyon Filistinlinin derhal tahliye edilmesini emretti. Büyük ölçekli kitlesel yerinden etme politikasını duyurdu ve büyük ihtimalle daha fazla sivilin katledilmesine neden olacak bir kara saldırısına hazırlanıyor. İsrail kuvvetleri, savaş suçları işlediğine dair yaygın iddialar arasında en az 1800 kişinin (yaklaşık 600’ü çocuk) ölümüne, 7000’den fazla kişinin yaralanmasına ve yaklaşık yarım milyon Filistinlinin yerinden edilmesine neden olan hava saldırılarıyla Gazze’yi bombalamaya devam ediyor.

İsrail, 7 Ekim’deki korkunç saldırılar için Filistinli sivillere karşı toplu cezalandırma olarak sayılabilecek şekilde Gazze’yi tamamen kuşatma altına aldı. İnsani yardımları engelliyor, yiyecek, su, enerji ve ilaçtan şehri mahrum bırakıyor. Yedi gün boyunca, etnik temizlik korkularının yükselmesi eşliğinde, İsrail sivil bölgelere bombardımanlar yaparak aileleri katletti. Durmak bilmeden okullar, hastaneler ve camiler dahil olmak üzere tüm mahalleleri yıkıp yerle bir etti. İsrail’in askeri uzmanları, İsrail’in altı günde ABD’nin Afganistan’a bir yılda bıraktığından daha fazla bomba attığını böbürlenerek anlatıyor.

İsrail hükümetinin üst düzey yetkililerinin ağzından soykırımcı söylemler dökülüyor. İsrail Savunma Kuvvetleri Başkanı Herzi Halevi, “Gazze bir daha asla aynı şekilde görünmeyecek” şeklinde uyarıda bulundu. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, “İnsani hayvanlarla savaşıyoruz ve buna uygun şekilde hareket ediyoruz” dedi. Bir meclis üyesi, İsrail’in kuruluşunu takiben Filistinlilerin toplu olarak yerinden edilmesinin ardından yaşanan ilk Nekbe’yi hatırlatarak “ikinci Nekbe” diye adlandırmada bulundu ve bu seferkinin “1948’dekini gölgede bırakacağını” söyledi. Bir diğer Knesset üyesi, İsrail’in Gazze’ye karşı nükleer silahlarla saldırmasını talep etti. Her iki kişi de Netanyahu’nun Likud partisinde bulunuyor.

Gazze savaş halinde bir devlet değil. Gazze dünyanın en geniş mülteci kampı. Küçücük bir toprak parçasına (Filistin’in yüzde 1,3’ü) sıkıştırılmış vaziyette. İki milyon insanın çoğu sıkış tıkış mülteci kamplarında yaşıyor ve bunların çoğu yetmiş yılı aşkın bir süredir varlığını sürdürüyor.

Buradaki trajik ironi, şu an bombalanmakta olan ve yerinden edilen mültecilerin yetmiş beş yıl önce bizzat İsrail tarafından savaşın sıcaklığında yaratılmalarıdır.

Kalıcı Mülteciler

İsrail kurulduğunda, 750.000 Filistinli evlerini terk etmeye zorlandı ve yaşam boyu mülteciler haline dönüştüler. Yerlerinden edilenlerin yaklaşık 250.000’i Gazze’ye akın etti. Bir gecede Gazze’nin nüfusu üç katına çıktı ve çöl ile deniz arasında sıkışmış devasa bir mülteci kampı haline geldi. Yerle bir edilmiş 250 Filistin kasabası ve köyünün yerlerinden edilmiş sakinlerine barınak olan Gazze, Nekbe’den sonra Filistin için Nuh’un gemisi oldu. Gazze’ye ulaşan mültecilerin çoğu orta ve güney Filistin’deki kasaba ve köylerden ve Celile’ye kadar uzanan kuzey kesimlerden geliyordu. Lakin Gazze civarındaki köylerden olanlar, kaybettikleri toprakları ve evlerini görebildikleri yerde yerlerinden edilmenin trajedisine katlanmak zorundaydı.

David Ben-Gurion da dahil olmak üzere İsrail’in kurucuları, on binlerce Filistinli mültecinin gerçek bir çıkış yolu, kaçış ya da dağılma umudu olmadan Necef ve Sina çölleri arasında sıkıştığı sahil şeridinde yoğunlaşmasının riskini öngördüler. “Gazze’den İsrail’e yürüyen mülteci dalgası” görüntüsünden korkuyorlardı ve bu krizi onları ortadan kaldırarak çözmeye çalıştılar.

İsrail zaman kaybetmeden harekete geçti. Kızıl Haç’ın “korku sahneleri” olarak niteleyeceği bir dizi katliam gerçekleştirdi. Ocak 1949’da Nekbe’nin kanlı hatırası Gazze’de hala tazeyken İsrail güçleri, Deyr El Balah ve Han Yunus’taki gıda dağıtım merkezlerini en yoğun saatlerde bombalayarak iki yüzden fazla Filistinliyi öldürdü. Evlerine dönmeye çabalayan mülteciler, İsrail tarafından “sızanlar” olarak etiketlendi ve rutin şekilde İsrail askerleri tarafından görür görmez vuruldular.

Nakbe’den sonra her yıl İsrail güçleri mültecilere yerinden edilmenin ıstıraplarının sonu olmadığını hatırlatmak için Gazze’yi işgal ediyordu.

Ağustos 1953’te İsrail’in gelecekteki başbakanı olacak Ariel Sharon komutasındaki bir askeri birim Bureij mülteci kampını işgal etti ve yaklaşık elli kişiyi yataklarında katletti. Birleşmiş Milletler yetkililerine göre; İsrail güçleri, Filistinli mültecilerin uyuduğu barakaların pencerelerinden bombalar attı ve kaçmaya çalışanları da vurdu. BM komisyonu tarafından bu katliam, “dehşet verici kasıtlı bir toplu katliam vakası” ve İsrail’in Gazze’deki mülteci kamplarına karşı yürüttüğü daha kapsamlı bir savaşın parçası olarak tanımlandı.

Kasım 1956’da Gazze’de ilk istilasına başlayan İsrail, mülteci kamplarına askeri baskınlar düzenleyerek bölgeyi işgal etti. İsrail askerleri Han Yunus’a girerek tüm yetişkin erkekleri evlerinden toplayıp kapılarının eşiğinde ve sokaklarda vurdu. 520 kişiyi böyle katletti. Buradaki can kayıpları o kadar dehşet vericiydi ki Gazze’deki BM gözlemci misyonu başkanı İsrail’in katliamlarının mülteci nüfusunu ortadan kaldırmayı amaçladığı konusunda uyarılarda bulundu. Aynı yıl Gazze’de İsrail yetkililerine şunları söyledi: “Şeridi ve nüfusunu ele geçirdiniz. Peki, şeridi ve nüfusu tutun; ancak, şeritten aldığınız ve 8 yıl önce evlerinden sürdüğünüz mültecileri yerleştirmek zorundasınız.”

Moşe Dayan gibi İsrailli askeri liderler bile İsrail’in Gazze’de şiddet tohumları ektiğini kabul etmek zorunda kaldı. Aynı yıl, şu itirafta bulundu: “Bize karşı bu korkunç nefretleri karşısında ne diyebiliriz ki? Sekiz yıl boyunca Gazze’nin mülteci kamplarında oturdular ve gözlerinin önünde, kendi topraklarını ve köylerini, atalarının yaşadığı yerleri kendi evimiz haline getirdiğimizi gördüler.”

Sonraki yetmiş yıl boyunca İsrail, Gazze’yi şiddetli bir dizi askeri istila ve işgale, baskınlara ve saldırılara, askeri akınlara ve yönetimlere, bombalama harekatlarına ve hava saldırılarına, tekrar eden katliamlara ve kitlesel yerinden etmelere ve hala sürmekte olan uzun yıllarca devam eden bir ablukaya maruz bırakacak. Dayan ve Levi Eşkol başta olmak üzere İsrailli liderler, Gazzeli mültecileri Batı Şeria’ya, Sina’ya, Irak’a ya da Kuzey Afrika’daki bir Arap ülkesine (Libya Operasyonu) nakletmeyi bile tasarladılar. Hatta Gazzeli mültecileri hava yoluyla Latin Amerika’ya nakletmek için “Moşe Dayan planı” adında gizli bir plan bile yaptılar.

Bu arada Gazze’deki mülteciler, onlarca yıl önce kendilerini yerlerinden eden güçlerin boyunduruğu altında yaşamak gibi ürkünç bir kadere katlanmak zorunda kaldı. İsrail tarafından bombalanan, kuşatma altında kalan ve demir bir kafeste tutsak kalan Gazzeli mülteciler, deneyimledikleri trajedinin derinliğinin idrakine vardılar: Yerinden edilmekten daha kötü tek bir şey var, o da bölgeyi terk edememek. Birçoğu hâlâ ayrılmanın ikinci bir Nekbe anlamına gelmesinden korkuyordu.

Demokratik direniş kanallarının kapatılmasıyla birlikte; bu kâbus gibi ortamda Gazze, Filistinli militan grupların üreme zemini haline geldi. Direniş hareketindeki birçok kişi hala şiddet içermeyen mücadele fikrine tutunurken ilk intifada sırasında Gazze’den gelen engelli bir Filistinli din adamı tarafından kurulan İslamcı kökten dinci Hamas gibi gruplar da ortaya çıktı.

2005 yılında ikinci intifada sırasında ve yaklaşık kırk yıl (1967’den beri) süren işgalin ardından İsrail, güçlerini resmi olarak Gazze’den geri çekti. İsrail’in geri çekilmesi, kampların tüm bölümlerinin İsrail devriyeleri için girilmez alanlar ilan edilmesiyle birlikte, mülteci nüfusu askeri saldırılar için kolay hedef haline getirdi. İsrail Gazze’yi karadan, havadan ve denizden kontrol etmeye devam etti. Kuşatılmış yoksul bölgeyi orantısız güç gerektiren “varoluşsal” oranda bir güvenlik tehdidi olarak gördü ve Gazze’yi rutin bir şekilde toplu cezalandırmaya maruz bıraktı.

Ablukadan bu yana İsrail Gazze’ye açtığı beş savaşta binlerce Filistinliyi öldürürken yüz binlercesini de yerinden etti. 2014 yazında, Koruyucu Hat Operasyonu sırasında, İsrail güçleri Gazze’de çoğunluğu sivil olmak üzere iki binin üzerinde Filistinliyi katletti.

Ve şimdi İsrail, kalıcı mültecilere yönelik zaten ölümcül düzeyde olan saldırısını daha önce benzeri görülmemiş boyutlara, vicdana aykırı ve sert şekilde artırmaya hazırlanıyor. Alexandria Ocasio-Cortez’in bu sabah Twitter mesajında ​​yazdığı gibi, “İnsanlık tehlikede. Neredeyse yarısı çocuk. Bunu durdurmalıyız.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu