Açıklamalar

İVME Hareketi – Cumhuriyetin 100. Yılı Bildirisi

Kıymetli Cumhuriyetimizin 100. yılına giriyoruz. Bu 100 yıllık değerli hikaye, bugünkü tüm koşullara rağmen en büyük coşkuyla kutlanmayı hak ediyor. Hayatlarımıza dayatılan; her türlü eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı benliğimizden Cumhuriyetin kazanımları sayesinde  vazgeçmeyişimizi kutluyor; vazgeçmeme mücadelesine devam edeceğimizi ilan ediyoruz. Cumhuriyeti yeniden kazanmak zorunda olduğumuzun farkındayız. 100. yılında, Cumhuriyetimizin bizlere verdiği insan olma onuru ile ayakta olduğumuzu hatırlıyoruz.

Her şeyden önce biz de İVME Hareketi olarak tüm yurttaşlarımızın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını kutluyoruz. Önümüzdeki yüzyılın ülkemize ve yurttaşlarımıza daha çok refah, mutluluk ve özgürlük getirmesini istiyoruz. Biliyoruz ki daha iyi günler de kendiliğinden gelmeyecek. Geleceğimiz, “her şeyi kendimizden bekleriz” şiarıyla cumhuriyetçi ruhun eşit yurttaşlıkta vücut bulması üzerine, yani bizzat bizlerin çabaları üzerine inşa edilecek. Yaratılan eşitsizlikleri ve çalınan adaleti yurttaşlık haklarımızı merkeze alarak Cumhuriyet’in bizlere sunması gereken zemini kurmak hedefiyle bir yaşam süreceğiz. Fikirlerimiz, hedeflerimiz, arzularımız, hayallerimiz ve eylemlerimiz, bize ait olan bu Cumhuriyet’in ikinci yüzyılını şekillendirecek temel dayanaktır. Bu vesileyle Cumhuriyetimizin 100. yılını kutladığımız bu değerli günde İVME Hareketi olarak Cumhuriyetimiz hakkında geçmişi, bugünü ve geleceği içeren bir genel değerlendirme yapmayı uygun gördük.

Mücadele eden dünyanın çocuklarıyız!

Cumhuriyetimizin kuruluşu hem evrensel insanlık tarihi sürecinin hem de topraklarımızdaki yaşamın özgün koşullarının gelişiminin birleşimiyle ortaya çıkmış bir süregeliştir. Devletin mülkünün ve siyasi egemenliğin sözde kutsal bir yetki ile bir kişi, aile veya zümreye bahşedilmediği, bizzat ulusun kendisine ait olduğu düşüncesiyle gerçekleştirilen dünya devrimlerinin bir parçasıdır. Kuşkusuz bu ideal, Fransız Devrimi ve Aydınlanma düşüncesi  gibi tarihsel sıçrama anlarından beslenmiştir. Aynı anda da çağının emperyalist devletlere karşı bağımsızlık mücadelesi veren madun ulusların kendi kendini yönetme ve baskı ile sömürüden özgürleşmesini ortaya koyan anti-emperyalist mücadelenin de bir parçasıdır. Türkiye’nin verdiği mücadele de çağının birçok diğer ulusal kurtuluş mücadelesine esin kaynağı olmuştur. Bundan da öte, Cumhuriyetimiz topraklarımızda 18. yüzyıldan beri süren modernleşme sürecinin de nihai olarak çıktığı noktadır. Bugün bazı odakların iddia ettiğinin aksine, bu yola çıkan sürecin topraklarımızda uzun ve doğal bir fikri ve eylemsel gelişim tarihi vardır. Cumhuriyet, bu toprakların birikimidir. Bu gelişim süreci ve Kurtuluş Savaşı sırasında yaşananlar sonrasında ise mutlakiyetçi geçmiş ve saltanat rejimi ile bir kopuşun ve Cumhuriyet’in tesisinin zaruri olduğu ortaya çıkmıştır. Bu devrimsel adımın ülkemiz ve halkımız adına açtığı özgürleştirici kapı, modern demokrasinin, hukukun, toplum ve devlet anlayışının gelişmesini mümkün kılmıştır ve birçok ilerleme sağlamıştır. Ve 100 yıl sonra biz açılan bu yolun arkasında durmaya devam ediyoruz.  

Cumhuriyeti Yeniden Kazanmadan Önce

Yüz yıllık Cumhuriyetimizin yolculuğu bizlere birçok kazanım sağlamakla birlikte her daim inişli çıkışlı süreçler de yaşamıştır. Temel hak ve hürriyetlerin daraltıldığı, demokrasinin zayıfladığı, darbelerle demokratik sürecin askıya alındığı ve birçok hak ihlalinin yaşandığı ve nihayet bugün Cumhuriyetin temel değerlerinin ve demokrasinin hiçe sayıldığı dönemler yaşamıştır. Kabul edilmelidir ki, yaşadığımız topraklarda adalet, eşitlik ve özgürlük mücadelesi ve bu değerler etrafında şekillenen ilerleme ideali hiçbir zaman kolay olmamıştır. Bu açıdan, 100. yılında Cumhuriyetimiz tam da modernleşme süreci gibi tamamlanmamış bir proje, tüm kazanımlarıyla birlikte eksikleri ve kusurları giderilmesi gereken bir yapı, modern aklın sorgulayıcı tavrıyla daha da güçlü bir şekilde inşa edilmeyi bekleyen bir ideal olarak karşımızda durmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’ün de bir zamanlar dediği gibi “hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kurala” tutunmadan, zamanın ve “milletlerin, toplumların, bireylerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışlarının” hızlıca değiştiği bir dünyada bilim ve aklın öncülüğünde modern düşünceyi mümkün kılan sorgulayıcı tavrı koruyarak bu kazanımları ilerletmemiz gerekmektedir. “Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur” diyerek sorgulamaktan, değişmekten ve yenilenmekten korkmayan bir tavır ile Cumhuriyetçi idealin temel eşitlik, özgürlük ve kardeşlik değerlerini koruyup daha da sağlam şekilde gerçekleştirebilmek için çabalarımıza devam etmemiz gerekmektedir. 

Bugün geldiğimiz noktada ülkemizde karşı karşıya kaldığımız siyasi vaziyet, bu çabanın ne kadar değerli olduğunu daha da güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır. Ülkemiz, eşitsizliklerin gittikçe arttığı, hak ve hürriyetlerin gittikçe kısıtlandığı, eşit yurttaşlık ilkesinin ciddi biçimde zedelendiği, hukuk devleti anlayışının ortadan kaybolduğu, laikliğin yerini dinci bir dayatmanın aldığı, “kimsesizlerin kimsesi” olma niteliğini yitirdiği, otoriter ve baskıcı bir istibdat dönemini yaşamaktadır. Ne yazıktır ki bu dönemde Cumhuriyet’e karşı gösterilen değersizleştirici tutum 100. yılına giren Cumhuriyetimizin kutlamalarındaki sönüklükle de tasdik edilmektedir. Bu değersizleştirme eğilimini tersine çevirmek ve Cumhuriyet’in demokratik laik bir hukuk devleti olarak varlığının ne kadar hayati olduğunu bugün tüm topluma anlatmak ise bir yurttaşlık görevidir.

Cumhuriyetimizin içine girdiği bu sarmal şüphesiz tarihsel olarak çözümleyemediği süreçlerin ve çelişkilerin bir izdüşümüdür ve nihayet bu yönetimi iktidara taşımıştır. Özellikle 1980 darbesinden sonra iyice derinleşen ekonomide neoliberalleşme ve toplumda muhafazakarlaşma/dincileşme projesinin otoriter bir Türk-İslam muhafazakar milliyetçi siyaset doktrini anlayışı ile birleşimi bugünlere gelmemizde de büyük rol oynamaktadır. Geçmiş yönetimlerin hataları ve tercihleri, açtıkları yol ile bugünkü karanlığın da taşlarını döşemiştir. Tam da bundan dolayı, bir yandan 100 yıl önceki Cumhuriyet idealine sahip çıkarken bir yandan da içinden geçtiğimiz tarihsel süreçte bugünkü vaziyetin giderilmesinin çözümünün geçmişe tutunmamak ve geri gitmemek, ileriye bakmak olduğu gerçeği kendini tarihsel bir gereklilik olarak ortaya koymaktadır. Bugün yine temel cumhuriyetçi değerler çerçevesinde geçmişin eksiklerini, hatalarını ve çelişkilerini tespit ederek, muhafazakar bir cumhuriyetçiliğe saplanmadan ve benzer çelişkileri tesis etmeden, ileriye yüzümüzü dönerek daha iyisini inşa etmek de yine biz yurttaşlara düşen bir görevdir.

Bugünün Meseleleri

Bugün yaşamın ve siyasetin birçok alanında ülkemizde ve dünyamızda karşı karşıya kaldığımız farklı meseleler bulunmaktadır. 

Keyfiyetin hüküm sürdüğü ve öngörülebilirliğin mümkün olmadığı, yolsuzluğun ve kayırmanın norm haline geldiği, her uygulamasıyla zengin ile fakirin arasındaki uçurumun arttığı, yoksulluğun en derin hali yaşatılırken sosyal yardımların sadaka gibi dağıtılarak iktidara minnettarlık devşirdiği yönetim anlayışı ile karşı karşıyayız. KYK yurtlarında cinayetlere kurban giden gençlerin Cumhuriyetin 100. yılında yaşamları için protestolar yapmak zorunda kalmaları bütün bir toplumun utancıdır. Kamucu, adil, eşitlikçi bir hayatın; hak temelinde inşa edildiği bir gelecek hayal ediyoruz! Cumhuriyetçi idealizmin kökenlerini geleceğe bu noktadan taşımak istiyoruz. 

Cumhuriyetin binek hayvanların yaygın olduğu bir coğrafyada kağıt fabrikası kurması bir devrimin parçasıydı. Bizlere ilham veren stratejik alanlara devletçi bir yaklaşım ile kurulan fabrikalardan, limanlara bugün yeni bir kamucu bir yaklaşımı hedefliyoruz. Devlet Planlama Teşkilatı gibi kurumsal kapasite yaratımına sahip olan Türkiye bugün, vergi gelirlerinin %65’ini KDV ve ÖTV kalemlerine yansıtıp vatandaşın alım gücünden kısarak ayakta kalmaya çalışan bir haldedir. Bu düzenin adı bildiğimiz şekli ile Cumhuriyet olamaz. İçinde bulunduğumuz eşitsizliğin resmi istatistiklere yansıtılamamasının sebebinin devletin resmi istatistik kurumunun uyguladığı akıl dışı veri yöntemleri olduğu bir düzlemde Cumhur için işletilen bir süreç de kalmamış durumdadır. Emeğimizin göz ardı edilmediği bir ülkede, ücretli kölelik rejimi yerine  iş yerinde kolektif ve demokratik bir akıl ile ekolojik bir ekonomik model Cumhuriyetçi taleplerimizde vücut bulmaktadır. 

Ekolojik riskleri, deprem gerçeğini ve krize sokulan eğitim sistemi ile çoklu buhranlarla karşılaşma ihtimali olan ülkemizin toplam dış borcunun Varlık Fonu dahil 600 milyar dolar olduğu tahmin edilen, geniş işsizliğin %23 olduğu, çalışan insan sayısının 32 milyon, toplam icra ve iflas dosya sayısının 33 milyon olduğu; toplumunun %67’sinin düşük eğitim seviyesinde olduğu şartlar altında gelecekte önümüze çıkması muhtemel sorunlarla başa çıkması için refah yaratıcı bir stratejik planlamaya ihtiyaç vardır. 

Türkiye’de yurttaşlığın yaratılan asimetriler içerisinde büyük eşitsizlikler altında emir-komuta zinciri içine hapsedilmiş bir köle-efendi simülasyonuna evrilme ihtimali önümüzde durmaktadır. Politik ekonomik gerçekliklere bakıldığında ücretli köleliğin üzerine kurulmuş, yargıçlarının ifşaat isyanı içinde yardım çağrısında bulunduğu yargı sistemi ile tahkim edilen bir egemen sınıf tahakkümü kalıcı hale gelebilir. Yurttaşın yargı ile terbiye edildiği değil hak arayışının güvencesi olduğu bir Türkiye istiyoruz. Türkiye’nin ihtiyacı olan alanlara aktarılması gereken kaynaklar, siyaset eliyle zenginleştirilen bir azınlığın “parlak” geleceğine takas edilmektedir. Yargının, yurttaşın hak arayışı ile güçlendiği, toplumcu mücadelenin hak arayışının temeli olduğu bir Türkiye istiyoruz.

Cumhuriyet’i Yeniden Kazanmak

Demokratik tahayyülün herkesi kapsayarak kendini demokratikleştirmeyi başardığı bir siyasal rejim hayal ediyoruz. Eşitlerin demokrasisini inşa ederken Cumhuriyetin kurumları ve toplumsal mekanizmalar ile dengeli bir yerel-merkez modelinde buluştuğu siyasal bir mimari kurulmalı. Bugünün Türkiye’sinde bunun ilk adımı demokratik kurumları yeniden inşa etmekten geçiyor. Bu kurumların, muhafazakâr milliyetçi hegemonyaya ve gelecekte dayatılmaya çalışılabilecek herhangi bir siyasi hegemonyaya karşı istisnasız eşitlikçi, özgürlükçü, adil ve çoğulcu bir sistemin siyasal izdüşümü olması gerekiyor. Böylece toplumsal cinsiyetten dış politikaya kadar hemen her konuda gerçekçi ve akılcı politika üretimlerinin merkezi toplumsal kurumların ürünü olacaktır. Kendisiyle, doğayla ve dünya ile barışık ve hayatı önceleyen tavrını her eylemine aşılayan bir Cumhuriyet istiyoruz! 

Bununla birlikte, biliyoruz ki demokratik bir düzenin inşası, ekonominin de demokratikleşmediği bir yerde mümkün değildir. Siyasi bir demokrasi, ekonomik bir demokrasi ile bir araya getirilmediği sürece sömürü ve eşitsizliği doğurmaya devam eder. Otoriter muhafazakar milliyetçi siyasi tahakküm ve anti-demokratik neoliberal ekonomik tahakküm sonlanmadığı sürece kamusalın tasfiyesi devam etmekte, Cumhuriyet düşüncesinin ayakta kalması her gün daha da güçleşmektedir. Kamusalı yeniden inşa edecek, eşit yurttaşlığı sadece kağıt üzerinde değil maddi anlamda da tesis edebilecek bir Cumhuriyet istiyoruz!

Cumhuriyeti yeniden kazanırken geçmişin eksiklerinin, hatalarının çok daha ötesinde bir çaba ve bir araya gelişin imkanları hayata geçirilmelidir. Kürtler, Aleviler, Türkler ve tüm grupların, kimliklerin maruz bırakıldığı unutulmuşluğu ve haksızlıkları bertaraf etmek zorundayız. Tüm yurttaşlarımızın kimliğini, dilini, inancını (veya inançsızlığını) özgürce yaşayabileceği daha da güçlü bir Cumhuriyet, ancak eşit ve adil vatandaşlık temelinin ve kültürünün istisnasız tesisi ile mümkün olacaktır. Bu ortak vatanımızda bir arada yaşam kültürünü derinleştirmek ve eşit yurttaşlığın tesis edilebilmesi demek, Cumhuriyet fikrinin daha da güçlenmesi demektir. Yurttaşlar arası varoluşsal eşitsizlik konusu giderilmeden diğer eşitsizliklerin de çözülmesi mümkün değildir. Bu açıdan, kardeşçe bir yaşam ve birlik arzusuyla her kimlikten yurttaşımızın yan yana durarak bu ortak vatandaki yaşamı daha ileriye götürebileceği ve daha da güçlü, eşit ve özgür bir Cumhuriyet’i adım adım inşa edebileceği idealine de inanmaya devam ediyoruz. Geçmişin tüm kazanımlarını sırtlanarak ve bunları yıkmaya çalışanlara karşı durarak Cumhuriyet’i ileriye taşımalıyız, bunu yaparken de bilhassa korkmadan eksiklerini ve hatalarını tespit ederek Türkiye’de yeni bir demokratik rejim inşa etmeliyiz. Geçmiş paradigmalar üzerinden kurgulanan bir “restorasyona” değil, güncel sorunlarımıza çare olabilecek yeni bir düzen oluşturmaya ihtiyacımız var. Hem Türkiye’de hem de dünyada yeni bir hayat kurmalıyız. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu