Bütün Taşlar Yerine Otururken – I: İkinci Milenyumdan İkinci Yüzyıla Değişimin Dönüşümü – Mehmet Yarkın Temiz
Yeni siyaseti yeni söylemler üretir, bu da bakışı olabildiğince geniş ve doğru açıdan yeniden kurmayı gerektirir. Siyasetin zamanı, mekânı ve aktörleri sabit değildir; hayatın bir parçası olarak siyaset de sürekli devinim halindedir.
Hatırlayanlar muhakkak olacaktır; bu seriyi üstünden aşağı yukarı bir yıl geçen bir ifadeyle selamlıyoruz. Dönemin Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve muhalefet bloğunun Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, yıllarını vakfettiği bloğun çatırdayayazdığı günlerde muhalefetin almasını umduğu yeni şekle bu benzetmeyle açıklama getirmişti.
Kullanıldığı günden bugüne sirayet etmesinin şüphesiz hiç umulmayacağı bu benzetme, belki de epey nitelikli bir halde bütün netliğiyle uzun süre sonra ilk defa şimdilerde serencam ediyor. Türkiye sosyal demokratlarının merkezi, Türkiye’nin Sosyalist Enternasyonal’deki temsilcisi CHP, ikinci yüzyılın ilk seçimi olan yerel seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Elbette bu sonuç tüm tartışmaları ve hesaplaşmaları bir kenara koymaya yarayacak yeni bir hedefe de kapı araladı: İktidar.
Yerel dinamiklerin genel dinamiklerden farkını konuşmak bir yana, yapılan binlerce yorumun yanında yüzlerce uzman değerlendirmesi ise epey niteliksiz ve daha da kötüsü dayanaksız bir öngörü çöplüğü yarattı. Türkiye’den dünya akademisine entegre olabilmiş herkesin gayet iyi bildiği üzere, bugünden bu denli yetersiz verilerle çıkarımda bulunmak imkansıza yakındır. Liyakat esaslı erdem siyasetine eklemlenmek isteniyorsa bilinmelidir ki, yeterli verinin yaratılması Türkiye’de ancak birkaç nitelikli akademisyenin milyonlarca dolarlık fonlarla altından kalkabileceği bir ciddiyet gerektirmektedir. Her türlü maddi ve manevi özverinin sağlanabildiği durumda bile dar zamanda zar zor çalıştırılabilen ve dolayısıyla gayet kırılgan bir ölçme-değerlendirme sistemi gerektiren bu tarz yorumlardan kaçınmak en başta, idealize edilen düzene saygı göstermek olacaktır. Her şeyden önce aklıselim ve itidalli hareket edebilmek ve duygusal dalgalanmalardan uzak kalabilmek için sayısal bakışın yüceltildiği ilkel eğitim sisteminin müdahale sınırlarını iyi belirlemek gerekmektedir. Kaynağı bugünden belli olamayacak tüm veriler ve grafikler hedef saptırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Ancak bu gerçeklik, yapılacak değerlendirmeler için erken olduğu anlamına da gelmemektedir. Her şeyden önce sakin kalarak sosyal bağlamda nedenselleştirme mekanizmalarını yaratan kesin yargıları sadeleştirdiğimiz sürece, dünü bugünden anlamak yeterince kolaydır. Ancak bu sürecin yüklediği ve çoğu kişinin görmezden gelmeyi seçtiği bir gereklilik de vardır, yarına bağlanabilmek. Devamlılığını amaçladığım metinlerde ilk amacım, yarınları kurması muhtemel bu başarının nereden geldiğini gözler önünde sadeleştirmek olsa da asıl niyetim, bir türlü konfor bozmasına izin verilmeyene yönelmek, alınması gereken yönü tüm sıfatlarımın üstünde yer alan genç sıfatımla tartışmaya açmaktır.
Bunu gerçekleştirirken kurulmuş olan çerçevelerin reddi öncül zorunluluktur. Yeni siyaseti yeni söylemler üretir, bu da bakışı olabildiğince geniş ve doğru açıdan yeniden kurmayı gerektirir. Siyasetin zamanı, mekânı ve aktörleri sabit değildir; hayatın bir parçası olarak siyaset de sürekli devinim halindedir. Bunun farkında olmak ve akış içerisinde gerçekleşen değişimlerin sağlıklı anlamlandırılması elzemdir. Bu rasyonel kavrayışın anahtarı ise olayları bağlamsallaştırmaktır. Zaman, mekân, aktör birlikteliklerini birbirleri arasında bir süreklilik halinde zincir halkaları kılmaksa hiç şüphesiz geleceğin halkalarına kuvvet kazandıracaktır. Dolayısıyla bu ön kabulle başladığım serinin ilk adımı deneyimlenmişin tanımlanması, kavramsallaştırması ve bir sürekliliğe oturtulması olacaktır. Çünkü inanıyorum ki yeni siyasete yol alırken halihazırda katedilmiş yolların bilançosunu çıkarmak, iktidar rotasının olası engellerine karşı daha akılcı ve sonuç odaklı refleksler yaratacaktır.
Tarihsel Arkaplan ve Süreklilik: Değişimcilik ve Dönüşümcülük
Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin en uzun soluklu partisi olarak tarihten gelen bir yüke sahiptir. Bu yükün gelecek için yarattığı sorumluluk, rakiplerinin karşısında önemli bir dezavantaj olagelmiştir. Ancak bu yükü taşımaya talip olan kritik zamanların kendinden emin iradesi, dezavantajı avantaja çevirmesini de çoğu fırsatta bilmiştir. Yüz yaşını devirmiş bir kurumun ondan da eski geleneğini tek bir yazıda ele almak elbette mümkün değildir; ancak bu serüvende görülmesi gereken somut bir misyon vardır: Yüz yıl önce cumhuriyetçiliği çatı kılıp din farkına dayalı tanımlanmış milleti, toplum mühendisliğine soyunan elitlerin doğruları ve hatalarıyla cumhur yaparak modern Türkiye’yi var edebilmiş bu geleneğin sıradaki tarihi misyonu demokratlığı çatı kılabilmek, cumhur kılınmış halka dokunmak ve ikinci yüzyılın “yeni” Türkiye’sini herkesin çatısı haline getirmektir. Tam da bu noktada dikkate değer kavram, kendinden emin iradedir. Kimdir, bu kendinden emin olanlar? Şüphesiz güncele uyum sağlayabilenler. Ancak başka hiçbir isimle öne çıkmayı seçmeyen bu tarz dönüşüm amillerinin bilinçsizce sınıflandırması, yeni kavram karmaşalarına yol açmaktadır. Bunlardan en kıymetlisi ise değişimci sıfatıdır.
Evrensel hayatta gündem işgal etmeye başlayan yeni sol kavrayışının ve tartışmalarının Türkiye’ye hissedilecek derecede yansımaya başladığı dönem olarak ikinci milenyumun ilk on yılı, CHP için rakip karizmaların taklitçiliğinin ötesine geçemeyerek tüm umutları hezeyandan hezeyana sürüklemeye doyamamış idare anlayışının hâkim olduğu bir dönemdi. Tam da bu dönemlerde ses yaratan örgütlenmeleriyle “değişim” ekseninde muhtelif hareketlenmeler Türkiye solunun neredeyse tüm temsiliyetlerinde baş gösterdi ve yıllarca müstakil-müşterek mücadele sürüncemesinde kaldılar. Bu hareketler, dönemi içerisinde kıymeti azımsansa da bugünden bakınca gerçek değişimin ne olduğunu işaret eden belge niteliği teşkil etmeleri dolayısıyla dikkate değer hareketlenmelerdir. Hiç şüphe yoktur ki 2010’dan sonra Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığı ile içine sürüklenilen süreç, bir adaptasyon sürecidir. Günceli yakalayan, hantal kadrolara cömertçe el atan, elitin siyaset kavrayışında kimi zaman birleşen ve birleştiren kimi zaman da kabuk değiştiren bu süreç, kimisi için post-Kemalist ve aşırı özgürlükçü iken kimisi için de revizyonist ve oportünist karşılanmıştır. Kurucu iradeye sahip olma anlatısıyla bugünlere gelen bir yapının bu tarz radikal beklentilerle yıkıcı zeminden ele alınması haksızlığı bir yana, çoğu söylem haklılık payına sahip olagelmiş ve ikinci milenyumun ikinci on yılında CHP siyasetinde sayısız açmazlar yaratmıştır. Ancak yine de yeni yönetim anlayışı bu değişim ısrarını korumuş ve başta Gezi Direnişi olmak üzere birçok sıcak anlardan faydalanmayı öncelemiştir. 15 Temmuz’un ardından gelen kırılgan otokratik yapı farkındalığının yanında dönemin üçüncü partisinin eşbaşkanları olan Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın tutuklanma temsilleriyle beraber boşa düşen Türkiye demokratlığı savunusu, bu yeni yönetim anlayışının en önemli argümanlarından biri haline gelmiştir.
Bu değişimci anlayışla beraber kimi anlarda solu, sokağı ve örgütü pasivize eden bir anlayışla tepkinin odağında kalınmış olsa dahi, 2014 ve 2018 seçimlerindeki cumhurbaşkanı adaylarının başarısızlıklarını parti içi eski temsiliyetlerine yıkarak yeni anlayışın özgüvenini pekiştiren ve onu yekvücut kılan bir izlenceyle 2019 ve 2023 seçimlerine taşınılmıştır.
Tüm bu tarihsel arka planıyla değişimci kadro olarak ele alınması gereken bu anlayışın ilk tam sınavı 2019 Yerel Seçimleri idi. Kimin ne yapacağını tahmin etme basitliğinin ötesine geçerek toplumun bir yerelliği olduğunu fark eden bu kadrolar, eski moda kültürel sınıflandırmaların dışına çıkarak yerel toplumu kendi kavrayışıyla beraber ele almaya çalışmıştır. Yarattığı idealin ittifakını dar da olsa kurabilmiş ve ekolünün ilk mezunlarını sahaya sürebilmiş bu anlayış, bir harmoni halinde kapsayıcı siyaseti ile seçmen karşısına çıkmış ve sonuçlar itibariyle yeni bir toplumsallık anlayışı kurma potansiyeliyle ümit vaat eden bir çizgide olduğunu ispat etmiştir.
Ancak bu andan itibaren uyum sağlayamayanlar arasında adım adım sürüklenilen kaygı, var olmayan yahut çoktan yolları ayrılmış tehditlerin potansiyellerini hesaba katarak adımlarından çekince duymaya başlayan bir paranoya halidir. 2023’e gidilirken girişilen bu psikolojik mücadele, kanat çırpmaya başlayan yavrusunu yuvadan bir türlü atamayan kuştan farksız dense yeridir. Kendisinden daha dinamik, daha rasyonel ve daha ehil bu gayet bagajsız ve ekseriyetle örgütten teşkil olunan kadroların, değişimine gidilen kadrolara karşı duyulan kaygıya kurban edilmesi durumu bu örneklemin izahatıdır. Yine de kaderin cilvesi mi yoksa sadece duyguya karşı aklın zaferi mi, okuyucu takdirine kalmış bir sonuç alınmış ve bir koltuk devri yaşanmıştır. Fakat içinden geçtiğimiz sürecin bir haksızlığı hala daha ortada durmaktadır. Bu koltuk devrini kökten bir değişim olarak öne sürmek, başta koltuğu devralanlara karşı girişilen bir haksızlıktır. Cumhuriyetin yeni yüzyılının sol siyasetini daha atılgan ve akılcı kurmaya çalışan iradenin sol siyasetin yeni milenyumuna ayak uydurmaya çalışan halefleriyle ayrıştırılması, dönüşümü idrak edemeyenlerin bilinçsiz bir holiganlıkla aracılık edeceği bir hafıza kaybı yaratma tehlikesi taşımaktadır. Bu hafıza kaybını tehlike boyutuna ulaşmaya iten gerçeklik, doğası gereği nedenselleşmeye ve bir noktada hafıza yaratma ihtiyacına meyleden siyaseti geçmişe bakışta bitmek bilmeyen bir arayışa sürüklemek ve geleceğe bakışta da onu reform yorgunu kılmaktır. Yaşanılan süreç bir çatışmadan ve ayrışmadan ziyade, değişimcilerin dönüşümünden ibaret görülmelidir. Aksi takdirde izlenecek siyaset, izlenmiş olan siyasetin revizyonu olarak görülemez ve korkarım, büyük savrulmalarla beraber önü alınamayacak yeni başarısızlıklara kapı aralar.
Bugünün Yarını: Revizyon ve Aksiyon
Türkiye bilindi bilineli tarihi bir dönemeç içerisindedir. İktidar ile muhalefetin el ele kurageldiği bu anlayış, duyguları harekete geçirerek rasyonaliteyi baskılamanın en temel yapıtaşlarındadır. Son genel seçim de bu tezahürde gelişmiş, erdemci kavrayışın son seçim vurgusu seçmeni önemli bir sinir harbine sürüklemiştir. Ancak bugünden bakıldığında yeni yüzyılın yeni CHP’sinin liderinin bu en kritik seçimi, şüphesiz sadece CHP’nin bir dönemecidir. Yeni siyasetin kıymeti tartışmaya kapalıdır, mağlubiyetin yarattığı umut kırıklığı kadroları bu gerçekçiliğe itmiş ve aklın yolunu dayatmıştır. Ancak 2023 seçimlerinin iki turu arasındaki bu büyük hezeyanın işaret ettiği bir diğer ispat, bu yeni siyasetin mecbur bırakıldığı virajların ve kasislerin vites yükseltmenin önündeki en büyük engel olduğudur.
Yaşanan dönüşümün konu bazında üzerindeki baskıyı kısmen attığı ve aldığı sonuçlarla atmaya devam etmekte ısrarcı olacağı revizyon, oyunu kurallarıyla oynamaktır. Her kayıpla yerini daha da sağlamlaştıran başkanlık rejimini ele almak artık reddiyenin ötesinde bir ciddiyeti hak etmektedir. Mücadele ile müzakerenin dengesi, fevri davranmakla sorumluluk taşımak arasındaki farkı tartmakla kurulabilir, toplum nezdinde radikal görünenin normalleştirilmeye başlanması çağın yarattığı bir zorunluluk ve atadığı bir sorumluluktur. Modernleşme serüveninin sürekli ilerlemeci yaşanması beklenemeyeceği gibi, her adımın bizi ileriye atması gerektiğini varsayma eminliği de attığımız her adımın ileriye olacağını öngörme eğilimi de zehirli birer davranış şeklidir.
Seçime kalan süre üzerinden yapılan hesaplarla hareket etmenin ilkeli ve oturaklı bir siyaset üretemediği artık ortadadır. Son anda rotadan saptıran yahut hedefi ıskalatan etmenlere mahkûm olmak, tekrara düşmek olacaktır. İlk tali yoldan otoyola çıkmak elzemdir, bu da ancak bugünden inşa edilen ve hemen, şimdi girişilen yeni bir siyasetin ürünü olacaktır. Tüm bu etmenlerin tespiti, hataların telafisi, çözümlerin benimsenmesi ve tüm bu sürecin müşterek ilerletilmesinin teşviki, her sorumlu vatandaşın sorgulamasını ve sunmasını gerektiren bir sorumluluklar setidir.
Yolun Sonu İktidar: Helalleşme, Çatı ve Helalleşen Çatı
Her çatışma geniş bir harmoninin parçasıdır. Şüphesiz bu, harmoninin kaosa dönüşebileceğinin bir reddi değildir. Ama görülmelidir ki, yeni bir şey ortaya koyabilmek için bazen yıkmak da gerekir. Tarihin akışını bu kalenderlikte ele almak, sağduyulu ilerlemenin anahtarı olacaktır. Son seçimlerin CHP’ye biçtiği rol ise bu bağlayıcılıktır. Birlikte yaşadıklarıyla ipleri koparmayan, kin gütmeyen, hesaplaşmayan, inatlaşmayan ve dahası, yok saymayan bir siyaset yaratılmıştır. Sonuçları ise daha neşeli günleri işaret etmektedir. Yukarıda bahsedilen hafıza kaybı kaygısı bu mirasa dikkat çekmektedir. CHP’nin asıl değişimi bu politikayla sağlanmış ve bugünleri kurmuştur. Toplumun her kesimiyle ilişkilerini gözden geçiren, muktedir siyaseti müşterek siyasete evrilten bu anlayış ise, objektif bir mukayeseden hala yoksundur. Ortak faydanın fedakârlık, hatta taviz sayıldığı bu siyaset aslında aksine tam da çatı niteliğinin bir gereğidir. Günahların hesabını soranlara sırt çevirmek ve onlarla yüzleşmek arasındaki tercih, iktidar talebindeki ısrarın ölçütü olmak durumundadır. Bu tercih sabittir, yüzleşmek ve helalleşmek. Ama nasıl, ne zaman ve ne süreyle? Cevapları sabit kılınmalıdır.
Elbette bu tercihin getirisi seçim dönemleriyle ölçülemez. Bir toplum mühendisliği meselesidir ve asla tek mühendisle başarıya ulaşılamayacak kadar kapsamlı ve özeleştirel bir süreç olduğu da acı deneyimlerle ilk yüzyılda sabit kılınmıştır. Benim bu sorgulamadaki en inatçı olduğum argüman, helalleşme politikalarının 14 Mayıs ile hezeyana uğrayan bir aksiyon olmasının aksine, cesur kadrolar ve onların halka temas eden atılgan siyasetleriyle tam gaz sürdürülen, yeni siyaseti kuran, hatta daha radikal bir ısrarı hak eden nitelikte olduğudur. Örgütü ona rağmen düşünerek yönetmek yerine örgütle beraber düşünen ve yerele örgütüyle dokunan olağanötesi ısrarcı, aşırı açılımcı bir tutum geleceğin mimarı olacak, azı çoğu katacak bir atılım vaat etmektedir.
Yerel deneyim de bunu pekiştirmektedir. Kimsenin kimsenin kalesi olmadığını kanıtlayan sonuçlar, harita siyasetini yerle bir etmiştir. Kültür kamplaşması ve mahalleleşme, akademide yıllardır tartışılagelir. Sınırları keskinleştirip çoğunluğun azınlıkla bağını kopararak onu elde tutmayı yeğleyen iktidar, bir yok etme projesi içinde görülerek temelden hatalı önermeler ile alt edilmeye çalışılmaktadır. Bu hatadan dönüşün anahtarı ise yerel yönetim anlayışlarındaki cömert esnemeler ve bu vizyon dönüşümünün kozmopolit bir demokrasi anlayışının tesisi için genele cesaretle yansıtılmasıdır.
Türkiye dinamiklerini İstanbul üzerinden okumayı artık mantıklı bulan bir anlayışın ön kabulüyle somutlaştırmak gerekirse, ilçeler arası farkların artması veya azalmasını bu sava eklemlemek gayet mümkündür. İstanbul birçok ilin aksine çok merkezli bir ildir. Eğlence anlayışının Kağıthane ikametli yurttaş için Beşiktaş’ta, Ümraniye ikametli yurttaş için ise Kadıköy’de vücut bulması alışılmış bir durumdur. Ancak bu yaşam tarzı farkının dengelenmesi ve tersine işleyen bir tasarım halini alması hiçbir zaman konuşulmamıştır. İktidar partisini iktidarda tutan da çoğu zaman bu keskin fark olmuştur. Gelinen noktada, örneğin bu gözlemlere gayet elverişli olmakla sürekli öne çıkan Beyoğlu ve Üsküdar ilçelerinde, tramvay ve mekik seferler gibi yeni ve lokal ulaşım çözümleri bu farklılıkları törpüleyen, dengeleyen çözüm önerileri sunmaktadır. Belediye kreşleri, resmi tuzaklarla işlerlik kazandırılan sıbyan mekteplerinin yerini almaya devam etmektedir. Belediye yurtları, empatinin önkoşulu olan teması sıfırlayan cemaat yurtlarının yerini almaktadır. Tüm maddi destekler ve sübvansiyonlar, sosyal temasa zemin hazırlamaktadır. Her şeyden önce hayata katılan bir toplumun inşasıyla, yerinde talep eden ve hak ettiğini kovalayan bir vatandaş modeli ortaya koyulmaktadır. Bu anlayışın kısıtlı imkanlarla ortaya koyduğu değişim, gençliğin Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylık sürecinde kimlik politikalarına değindiği videolara verdiği tepkilerden ölçülebilir. Bu seçim stratejisi gençler üzerinde başarısız değildir, sadece karşılıksızdır. Tüm bu karşılıksızlık hali elbette yeni kültürel kodlamalar ve kimlik tasnifi gerektirmektedir, ancak yine de kapsamlı bir özeleştirinin sonucu olarak göğüs kabartmak üzere ortada durmaktadır.
Kimlik aidiyeti kurma ve bu aidiyetlerin tanımlanması ve sınıflandırılması hususlarında birçok sınırın aşıldığı yahut değiştiği, hedef kitlenin kayıtsız dönütü ile sabit kılınmaktadır. Parti oyları ile yerel yönetici oylarının fark yarattığı nice örnekler mevcuttur. Yerel karizmayı besleyen unsurların tespiti, yereli anlamaya ve geneldeki farkların keskinlik algısını törpülemeye yarayacaktır. Örgüt bakışlarının farkları ve yerel deneyimleri, en net CHP’nin Bolu ve Afyon gibi deneyimleri üzerinden gözlemlenebilir. Kimisi için kaygı yaratan eşiklerin bahsedilen kozmopolit demokrasi için makul seviyede görülmesi mümkün kılınmalıdır. Bunu sağlarken yerel karizmaların genele yansıması teşvik edilmeli ancak bu karizmaların bölgelerine hâkim kılınarak başta örgüt olmak üzere yereli küstürmesi önlenmelidir. Yerel iradenin ve bunu ortaya koyan örgüt temayülünün ihmal edilmiş bir otoritesi vardır ve buna saygı duymaktan kaçınan, merkezden tasarlayıcı bir anlayış herkese kaybettirir. Ötekinin ve berikinin çok da net ifade edilemediği bir düzene meyleden toplumu yeniden tasarlamak tarihi bir sorumluluktur ve artık tartışma zeminini yakalayan gündem de tam olarak budur. Sürekli evrilen bir düzeni durağan karşılayarak ayak uydurma çabasında ısrarcı olan anlayış tökezlemeye mahkumdur. Marifet düzeni evriltebilmek, iplerini ele alabilmektir.
Yeni İp, Yeni Kavrayış: Yerel’den Genel’e Bakış Değişimi ve Söylem İnşası
CHP, Türkiye’nin sosyal demokrat kavrayışının en önemli aktörüdür. İyisiyle, kötüsüyle bu yolda ısrarcı kalabilmiş ve kimliğini bu eksende konumlandırmıştır. Cumhuriyet idaresinin ötesine geçmek ümidiyle ele aldığı çizgi budur ve uzun süredir önündeki tarihi hedef bunu uygulamaya koyabilmek olmuştur. Her seçimin dönemeci bu kılınmış ve türlü sebeplerle virajlar alınamamıştır. Hakkıyla tasnif ve tahlil ise uzun süredir ilk defa bu kadar teşvik görmüştür. Denemelerimin bu aşamasında gerçekleştirmeye çalışacağım şey, tasnifi ve tahlili tamamlamaktan ziyade birike geleni yıkmak ve farklı bakışların eleştirilerine alan açmaktır.
Öncelikle göz önünde tutmak gerekir ki, Türkiye halkı ikili sisteme meyleden bir davranış sergilemektedir. İktidar veya ana muhalefet partisi olamayan istisnasız her hareket kendini üçüncü yol olarak nitelendirmekteyken çoğu zaman ortaya çıkış sebeplerini göz ardı eden bir nedenselleştirme ortaya koyarlar. Genellikle kırgınlık temelli bir varoluş içeren bu hareketlerin çok az bir kısmı süreklilik kazanırken çoğu kırıntılaşarak tarihteki yerini alır.
Elbette bu hareketleri kıymetsizleştirmek istemem, katılımcı demokrasinin gereği bu mücadelelerdir. Ancak bu tarz hareketlerin, ortaya koydukları dar çerçeveye sıkışmak mecburiyetinde kalan kimlik siyasetlerini çatılaştırmaya, hatta çatı partisi olma potansiyelindeki örgütlenmeleri de kendi çıkmazlarına çekmeye çalışmakla topyekûn bütün muhalefete kaybettirdiği kan ve iktidara kazandırdığı can, ele almaya değer konulardır. Bu hususları örneklendirerek laf kalabalığı yaratmaktan ziyade, değerlendirmeleri serinin devamına bırakmak üzere süreç içerisinde yeni anlayışa eklemlenecek ilke bazlı kodlamaya ve kıyaslamaya girişmenin kıymetine dikkat çekerek yetinmek daha kıymetli olacaktır.
CHP, değişim ve dönüşüm deneyimi boyunca doğal olarak öncelikle iktidarın kapsadığı kitleyi çözümlemeye çalışmıştır. Kendi iktidarında çatıştığı ve ister istemez helalleşme adı altında aslında bir kabullenişe itildiği aksiyonlar da yine bu kimlik gruplarıyla ele alınmak mecburiyetindedir. Günümüzde CHP’nin anlayış açısından geçirdiği dönüşüm, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki vatandaşlık esasını işaret etmektedir. Şakayla karışık “laik-atak” olarak adlandırılan seküler paranoya, bu kültürel kamplaşmanın temelini oluşturmaktadır. CHP’nin yıllardır verdiği, kimi zaman suçlanarak asla hakkını teslim alamadığı mücadele, bu sorunu çözümleme mücadelesidir. Geçtiğimiz on yıllar içerisinde mütedeyyin kesimi anlama çabaları sonuç vermeye ilk defa bu kadar yaklaşmıştır. Yeni kavram setleri, liyakat esaslı heterojen çalışma ekipleri ve onların önyargısız söylem inşası, 2002’de atılan tokata alçakgönüllü bir cevaptır. İlk tokatı kimin attığı, tokatlara gerçekten ihtiyaç duyulup duyulmadığı ilk defa bu kadar derin sorgulanmış ve geleceğe bakan yeni bir siyaset inşa edilebilmiştir. Yarına yürüyenlere bugün düşen ise eksiklerini ve yanlışlarını sorgulamak, katkılarının ötesine taşınabilmenin yöntemlerini maddeler halinde öncelikli, somut ve geniş bir tanımlama ile toplumun bizatihi kendisinde aramaktır.
İktidara yürüyen CHP, gömlek daraltmalıdır. Çatı partisi olmanın öncül gerekliliği budur. Elbette bu gömleği bollaştırmak ve kimlikleri kapsamak da kolay olmamıştır. Gerçek değişim doğrudan buna işaret etmektedir. Kimlikleri kesiştirmeye çabalayan birleştirici gücün yerini, toplumu bütün farklılıklarına rağmen bütünleştirici bir tutum almalıdır. Gelinen hayati noktada, cumhuriyeti benimsetmişlerin yeni çatı hedefi tam demokrasiyi tesis etmektir ve kimlik tanımına demokratlığı ekleyen herkes bu çatı altında bir haneye sahiptir. Ancak bu çatı altındaki hane sayısını öngörmek de birbirleri arasındaki davranış farklarını gözlemlemek de yönetimin görevidir. Artık elit kontağı ve transferleriyle emekleyen helalleşme politikasının nabzını yükseltmenin, halka doğrudan temas etmenin vaktidir. Türkiye İttifakı, elçiler olmaksızın doğrudan helalleşen toplumun eseri kılınmalıdır. Bunun anahtarı ise artık halka dayatan değil, halkı CHP’ye katan bir vizyon olacaktır. Örgüte rağmen değil, onunla hareket eden ve onların yerel hakimiyetine itibar eden bir anlayış daha fazla ihmal kabul etmemektedir. Kurultaylarında demokrat siyaset şenliğini örgütüne yaşatmasını bilenlerin görevi, bu şenliği yerele taşıyacak özgüveni örgütüne geri kazandırmaktır. Özgüveni, vicdanı, kaynaşma ve tartışma atmosferini merkezlere ve ofislere hapseden anlayış terk edilmeli ve hayal kırıklıklarının kredisini tek başına tüketen sokak çekingenliğinden bir an önce vazgeçilmelidir. Gerektiğinde yaratılmış saldırgan ve yapay mağdurluklara kulak asmamasını bilen, saldırgan mağdurluk hikayeleriyle dikkat çekerek ancak var olabilecek izlenceleri görmezden gelebilen bir kavrayış, bütünlüğü kuran geniş çatıyı taşımaya destek olacak atılımlardan biri olacaktır. Temasından çıkarımlar elde eden, gerektiğinde en kemik ideallerinden taviz veren ve tanınmaz hale bile gelebilen anlayış, çatı parti olmanın en temel karakteristiğidir. Robert Kolej mezunu Ecevit’in portresini köy odalarına astıran ve onu rekora mazhar kılan davranış biçimi bundan farksızdır.
Sağlıklı, somut sınıflandırma ve akılcı çözümleme, mağlubiyet sonrasının olduğu kadar galibiyet sonrasının da görevidir. Kriz anlarının siyasetini artık bugünlere çekmek gerekmektedir. Sadece mağlubiyetlerle kendini sorgulayabilen, muhalefeti ancak dışarıda bulabilen iradeler köhnemeye mahkumdur. Kendi kendini besleyebilen, tespit etmenin ötesine taşınarak çözümler üretebilen yapılanma biçimlerine sahip çıkan yönetim anlayışı, yerelden iktidara yürüyenlerin sağlam adımlar atmasına yarayacaktır. İktidarı belirleyecek irade artık uzun bir yürüyüşün menzilleri gibi çoklu kılınmak durumundadır. Akla karayı aramaktansa griyi görmek bu metnin amacıdır. Ancak görülmesi gereken asıl husus, akla kara arasında gözlemlenebilecek sayısız renktir. Bu metnin dönütleriyle tartışmaya açılacak ve muhtemeldir ki yeniden oluşturulacak renk kartelası ise ortaya konacak çözüm silsileleri arasındaki yerini alacaktır.