GündemPolitikaToplum ve Siyaset

Hakikat Rejimi, Kültürel Hegemonya ve Yozgat Mitinginin Siyasi Anlamı – Kemal Büyükyüksel

Hakikatin iktidarın çizdiği sınırları aşabileceğini gösteren her an, siyasal tahayyülün yeniden kurulabileceği bir fırsat yaratır. Ve halk, tam da bu yüzden, yeni bir Türkiye’yi çağırmaktadır.

İktidarlar, özellikle baskıcı nitelikte olanlar, egemenliklerini sürdürebilmek için yalnızca zor aygıtlarına değil, aynı zamanda bir hakikat rejimi kurmaya ihtiyaç duyar. Bu rejim, topluma ve siyasete dair gerçekliği olduğu gibi değil, iktidarın işine geldiği gibi sunar. Sunulan bu versiyon, zamanla toplumun geniş kesimleri tarafından içselleştirilir ve doğal kabul edilir. Bu süreç, bir yandan kitle kontrolünü mümkün kılar, öte yandan mevcut düzenin istikrarını korur.

Bu rejimin işleyişi güçlü ve sürekli çalışan bir siyasi propaganda mekanizmasıyla sağlansa da, yalnızca geleneksel propaganda araçlarına dayanmaz. Louis Althusser’in dikkat çektiği gibi birçok farklı ideolojik aygıt, bilinçli ya da bilinçsiz biçimde bu yapının sürekliliğine katkı sunar. Akademik alanda da bu sürece dahil olan aktörler bulunur. Bazı akademik veya entelektüel çevreler, toplumların sabit, değişmez bir kimliğe sahip olduğu yönünde teorik çerçeveler geliştirir. Bu çerçeveler, toplumsal değişimin imkansızlığına razı olunması için kullanılır. Toplumun karakteri hakkında sabit ve indirgemeci tasvirler üretilir ve bu tasvirler, sanki bilimsel gerçeklermiş gibi sunularak sahte bir hakikat inşa edilir.

Burada kasıtlı bir kötülükten çok daha geniş bir yapısal mesele söz konusudur bazen. Bazıları düzenden faydalandıkları için bu anlatının suyuna gider, bazıları ise bu düzenin varsayımlarını sorgulamaksızın içselleştirdikleri için onu yeniden üretir. Gramsci’nin “organik aydın” kavramıyla kurduğu ilişki burada açıklayıcı olabilir. Bu tür aktörler organik aydın olamazlar. Aksine, toplumsal anlatıyı daraltan bir ideolojik fonksiyon üstlenirler ve çoğu zaman muktedir olandan pay alabilecek bir konuma erişirler.

Bu koşullar altında, iktidarın işine gelen toplum anlatısı, herkesin kabullenmesi gereken kaçınılmaz bir “sosyolojik realite” olarak dayatılır. Hakikatin çeşitliliği gitgide unutturulur. Farklı olasılıkların, değişim ihtimallerinin, başka dünyaların mümkün olabileceği düşüncesi bastırılır. Böylece değişimi ve ona olan inancı kilitleyen bir düzen kurulmuş olur. Her şeyin olduğu gibi kalması, “doğal” bir zorunluluk gibi sunulur. Bu çerçevede gerçek “iktidar”, halkın ne olduğunu düşündüğünü ve ne olabileceğini tahayyül edebildiği sınırları kontrol eden iktidardır.

Ancak zaman zaman bir kırılma anı yaşanır. Bu anlarda sahne çökme eğilimine girer. O güne dek doğal ve kaçınılmaz gibi görülen varsayımlar görünürlüğünü yitirir. Gerçeğin başka veçheleri açığa çıkar. Alternatif bir dünyanın, başka bir toplum tasavvurunun mümkün olabileceği fark edilir. Bu, halkın aslında değiştiği anlamına da gelmez. Aksine, halkın karakterinin iktidarın kurguladığı anlatıdan çok daha ötesine sahip olduğunun birden görünür hale gelmesi anlamına gelir daha çok. Gerçek, orada bir yerde hep duruyordur zaten, sadece görünmez kılınmıştır.

Aynı şey muhalefet partileri için de geçerlidir. CHP örneğinde olduğu gibi, partinin halktan kopuk, taşraya ulaşamayan, elitist bir yapıda olduğu yönünde sabitleşmiş anlatılar yıllarca tekrar edilmiştir. Bu anlatının dışına çıkan her gelişme de yine iktidarın dayattığı “sosyolojik realite” anlatısının içinde kalarak “CHP değişti” çerçevesiyle açıklanır. Oysa bu da indirgemecidir. CHP tabii ki bir miktar değişmiş olabilir, her parti gelişir ve değişir, ama esas mesele, onun iktidarın anlattığı şey olmaması ve bu gerçeğin yalnızca belli anlarda ifşa olabilmesidir. Bu ifşa gerçekleştiğinde, yalnızca partiler değil, siyasal ufuk da değişir.

Yozgat’ta 19 Nisan 2025 günü yapılan CHP mitingi bu açıdan istisnai bir örnek değil, kırılma yaratan bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Yüzlerce traktörle miting alanına gelen çiftçiler, miting kürsüsünde düzenin adaletsizliğine karşı açıkça söz alan yurttaşlar, CHP Genel Başkanı’nın alana çiftçilerle birlikte girmesi gibi simgesel olaylar, toplumun “doğası” hakkında iktidarın kurguladığı anlatıya ciddi bir müdahale niteliği taşıyor.

Bu müdahale, “Anadolu halkı sağcılıktan kopmaz”, “çiftçi düzenin yanındadır”, “CHP taşrada zemin bulamaz” gibi kalıplaşmış anlatıların sahada sanıldığı kadar karşılığı olmadığını ifşa ediyor. Çünkü bu anlatılar, yalnızca yorum değil, sistematik olarak toplumsal tahayyülü daraltan hegemonik kabullerdir. Siyaset yalnızca sandıkta değil, halkın kendisine ve geleceğe dair neyi mümkün saydığı düzlemde yürütülür. Ve bu düzlemdeki kırılmalar, seçim sonuçlarından çok daha derin bir sarsıntı yaratabilir.

Yozgat’ta yaşanana da böyle bir açıdan bakmakta fayda var. 19 Mart sonrası yaşanan her olayla birlikte adım adım toplumsal ezberler bozulmaktadır. Anadolu’nun hikayesi artık iktidarın çizdiği anlatıya sığmamaktadır. CHP’nin o mitingde yalnızca görünür olması değil, anlam üretmesi, çiftçiyle yan yana durması ve halkın onu sahiplenmesi, son 1 ayda yaşanan birçok olay gibi bu anlatının sabitliğini ortadan kaldıran dinamik bir tablo yaratmıştır. Çıkan kareler bu yüzden sadece ikonik değil, siyasaldır da. Ve bu sadece CHP ile sınırlı bir siyasal ufuk aşılması değildir. Bunu göremeyenler için, Anadolu’da halkçı, ilerici, özgürlükçü, demokratik ve eşitlikçi bir siyasal ihtimalin ve bunlar üzerine kurulabilecek yeni alternatif siyasal projelerin mümkün olduğunu ortaya çıkarmıştır.

İktidarların kurguladığı hakikat rejiminin surunda gediklerin açılmaya başladığı bu tür kırılma anlarında varsayımların revizyonu başlar. Toplumun sabit doğasına ilişkin kurgular yerini çoğul gerçekliklere bırakır. Ve bu yalnızca teorik bir değişiklik değildir. Çünkü hegemonyanın sarsılmasıyla iktidar projesinin çökme ihtimali belirir. Algıdaki devrim, realitede bir değişimi tetikleyebilir. Her büyük ve hakiki iktidar değiştirme süreci de zaten hakikat üzerindeki tekelin kırılmasıyla mümkündür. Bu olmadan tam anlamıyla bir değişim düşünülemez, çünkü zemin mevcut iktidarın lehinde kalır.

Tam da bu nedenle, bir iktidar değişimi toplumsal anlatıları ve varsayımları sarsmadan mümkün değildir. İktidarı devralmak, sadece iktidar partisini sandıkta yenmek değil, geçmiş iktidarın meşruiyet kaynağı olan anlatıların ve ezberlerin yıkılmasıyla mümkündür. Hakikatin kurgulanan toplumsal anlatılardan çok daha ötesi olduğunu ifşa etmeye hedeflemesi gereken bu hegemonya mücadelesi, iktidar kavgasının sadece teorik değil, pratik merkezinde yer alır.

Yozgat mitingi bir eşik noktası olma potansiyeline sahip. Bu miting, yalnızca bir örgütsel başarı değil, anlatı düzleminde hegemonik bir çözülme şansı doğuruyor. Halk yaşayarak Türkiye’nin “sosyolojik realite”sini yeniden yazıyor. Bu yalnızca bugünü değil, yarının siyasal imkanlarını da dönüştüren bir adım. Hakikatin iktidarın çizdiği sınırları aşabileceğini gösteren her an, siyasal tahayyülün yeniden kurulabileceği bir fırsat yaratır. Ve halk, tam da bu yüzden, yeni bir Türkiye’yi çağırmaktadır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu