GündemİVME BlogPolitikaToplum ve SiyasetToplumsal Adalet

Sedat Peker Video Politik – Uğur Aymelek

Sedat Peker geçmişte alışılagelmiş olan, ilgili kişinin bir gazeteci aracılığıyla gündemi sarsan açıklamalar yapma geleneğini, yayınladığı videolarla direkt olarak halka hitap etmekle değiştiriyor. Bu, geleneksel olanın dışında olsa da, siyasal iletişim kampanyası açısından bakıldığında, araçlar değişmesine rağmen amaçlar ve işleyiş bağlamında değişiklik yok. İzlediğimiz her videonun bir iletişim kampanyasının parçaları olduğunu aklımızdan çıkarmadan okunması son derece önemli. Sedat Peker videolarının yayınlanmaya başladığından beri herkesin üzerinde yorumlarda bulunduğu ve videoda görünen/konuşulan konular üzerinden çıkarımlar yaptığı, durumu anlamaya ve anlatmaya çalıştığı bir atmosfer var. Bunun yanında, herkesin üzerinde az ya da çok durduğu, konu ise perde arkasında görüşmelerin olmaya devam ettiği. Bu vesile ile siyasal iletişim açısından bu konuya bakmak bir zorunluluk. Zira siyasal iletişim olarak tanımlayabileceğimiz alan sonuçları itibariyle siyasi çıktılar üreten sürecin bir alanı.

En başta söylemek gerekir ki video kayıt tuşuna bastığınız andan itibaren kaydettiğiniz her görüntü -ister bireysel olarak arkadaşınıza gönderin ister kamusal bir yayın yapın- bir kurgu içermektedir. Dolayısıyla izlediklerimizin bir kurgunun parçası olduğunu akıldan çıkarmamak gerekli. Aslında pandemi sürecinde video konferans programlarıyla iletişim kuran herkes ne demek istediğimi anlayacaktır. Görsel iletişim araçlarıyla kurduğumuz iletişim bir çerçeve içermektedir. Yani bir toplantıda sadece kameranın gördüğü açıyı kullanırız. Üzerimizde gömlek altımızda eşofman olabilir. İzlediğimiz videolara da bu şekilde bakmalıyız. Bu bağlamda Sedat Peker’in ulaşmak istediği bir amaç var ve bu amaçla kurgusu yapılmış videolar izliyoruz.

İster bir genel seçim ister yerel seçim ya da seçimlerin haricinde siyasi bir konuda yapılan neredeyse bütün iletişim kampanyalarının ulaşmak istediği belli başlı hedefler mevcuttur. Bu hedefleri ulaşmak istedikleri kitleler bakımından kabaca dörde ayırabiliriz:

-Dikkat çek

-Pozitif algıyı pekiştir

-Ortada kalanları lehine çek

-Negatif algıyı ortadan kaldır.

Bu hedefler düzleminde Sedat Peker videolarına baktığınızda bütün hedeflerin uygulamada olduğunu görebilirsiniz. Bunu videolara bir güç vehmetmek için değil “hazırlanılmış” olduğunu söylemek için belirtiyorum. Peker bu videolardan sonra gelen tepkileri de belli ki grubu aracılığıyla takip ediyor ardından yayınlayacağı videoda bunlara cevap veriyor. Bu da önemli bir durum. Aslında bu tip açıklamaların toplu halde çekilerek arkadaki “müzakereler” devam ederken bir sigorta olarak bulundurulması ve “açıklayana bir şey olursa” yayınlanması üzere bekletilmesi alışılageldik olmasına rağmen, Peker videolarının “gerçek zamanlı” olarak devam etmesi ayrıca bir başka özellik. Zira burada kamuoyu oluşturma niyetinin bir sürece yayılması durumu söz konusu. Bunu şu sebeple söyleyebiliriz: Sedat Peker, Makedonya’da iken de videolar yayınlamış, ancak bunlar bugünküne benzer gündem yaratan bir hatta oturmamıştı. Şimdi ise her hafta gelecek video ve ifşaları izleyen bir kitle oluşmuş durumda. Bu süreklilik ve gerçek zamanlılığın niyeti aynı zamanda sesini duyurmak istediği kitleleri “zinde” tutmak üzerine de kurulu. Dolayısıyla Sedat Peker’in bir siyasal iletişim kampanyası için saydığımız dört niyetin birincisi -dikkat çekmek- için uygun koşulları yarattığını söyleyebiliriz.

Pozitif algı grubu ise hali hazırda konuşana sempati besleyen ve onu haklı bulanlardan oluşmaktadır. Sedat Peker bu videolarda, yapılan baskında gerçekleşen uygulamaları eleştirerek bunun “racona” sığmayacağını ve bu yüzden açıklamalara başladığını, yoksa devlete karşı bir pozisyon almadığını sık sık dile getirirken ideolojik olarak motive olduğu ve çevresini motive ettiği “Turan” hedefini sık sık dile getiriyor. Bunun yanı sıra vakur ve kendinden emin duruşuyla taraftarlarının sempatisini diri tutmaya çalışıyor. Görüldüğü kadarıyla kendilerine yakın camia içerisinden de yüksek sesle “yanlış yapıyorsun” diyen pek kimse yok gibi. Dolayısıyla ikinci amacı da karşıladığını söyleyebiliriz.

Başta sayılanlar arasındaki -diğer her kampanyada olduğunu gibi- en çok şey beklenen grup “ortadakiler”dir. Bu kitle aslında en baştan başlayarak bir siyasal iletişim kampanyasının belkemiğini oluşturmaktadır. Yapılan çalışmalar genellikle bu ortadakiler grubunu ikna çabası güder. Zira onlar genellikle ne örgütlüdür ne de ideolojiktir. Dolayısıyla “ortadakilerin” desteğini alabilen moral üstünlüğü de eline almaya yakınlaşacaktır. İşte Sedat Peker en baştan beri bu grubun nezdinde bir rıza ve sempati toplamaya çalışıyor. Hz. Ali’nin kılıcını yanından ayırmıyor, zaman zaman kıssalar anlatıyor; öte yandan da Nazım Hikmet’ten, Che Guevara’dan bahsediyor ve sol ile ilgili bilgi sahibi olduğunu gösteriyor. Kendisi hakkında yorumlar yapan solcu yayınlara cevaplar veriyor. Bu saydıklarımızın içerisinde hepsini kapsayan bir yan var. Sedat Peker bu çevreyle diyalog kurmak istiyor ve başarıyor da. Bu yazı da dahil olmak üzere kendinden bahsettiriyor. Şöyle bir tarama yaptığınızda Sedat Peker’in bu “ortadakilerin” hayatına girdiğini görebilirsiniz. Hatta üzerine bahisler oynanmaya başlayacak kadar… Dolayısıyla burada bir “normalleşme” ve “genelleşme” görünüyor. Videolardan kesilen parçalardan yapılan kliplerden, bahislere, IMDb puanlamalarına, “ne mezunuymuş acaba” diye sorulan sorulara denk gelir olduk. “Ortadakiler”in durumu kanıksaması süreci gerçekleşiyor. Yaşı Sedat Peker’i tanımaya yetmeyen herkes bir şekilde onunla tanıştı. Ne diyordu zaten videolarında “40 yaşın altındakilere konuşuyorum.” İşte en can alıcı yan burası.

Son maddede belirttiğim negatif algı grubunu temelde sol ve muhalif diğer örgütlü güçler oluşturmaktadır. Bu negatif algı grubu, yürütülen kampanyanın ne kadar uzağında kalırsa “ortadakiler” grubunun göstereceği reflekslerin ve bizatihi ortadakilerin uzağına düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. Dolayısıyla bu negatif algı grubunun alacağı aksiyonların etkisi karşı karşıya olduğumuz gündemin seyrinde de değişiklikler yapabilecektir. Ya da izleyici kalarak kitlelerin üzerinde muhalefet dışındaki bu odakların etkisini çoğaltmasına zemin hazırlayacaktır.

Şu ana kadar muhalefet partilerinden parça parça yapılan açıklamalar dışında gür bir ses duymak mümkün olamadı.- Kurumsal sesler gelse de aksiyonları izlemeliyiz- Gerek örgütsüzlük gerekse kişisel güvenlik kaygısı belki de haklı olarak seslerin kısılmasına sebep oluyor. Ancak bu ülkede kurulacak başka bir inşa süreci açısından bu sesin gücüne ihtiyaç var. Bu alandaki en güçlü sesi ise İYİ Parti’den beklemek yerinde olacaktır. Zira şu bir gerçek ki İYİ Parti’nin seslendiği milliyetçi bir taban ile Sedat Peker’e pozitif algı besleyen camia kesişmekte. Bu bağlamda Millet ittifakı içerisinde “bu ilişkilerle bağlantısı olanlar ortaya çıkarılmalı, derin devlet yapılanmaları ve kontrgerilla faaliyetlerinde bulunanlar ucu nereye giderse gitsin bulunmalı ve hepsi Türkiye siyasetinden temizlenmeli” yönünde en gür sesin gelmesi gereken yer İYİ Parti ve başta Meral Akşener. Öte yandan Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun içerisinden geldikleri camiayı deşifre edebilecek güçleri bulunuyor. “Yargılanıp her şey ortaya çıkarılmalı” demenin dışında söyleyecekleri olmalı. Özellikle Davutoğlu Haziran-Kasım 2015 arasındaki seçim dönemini anlatmak zorunda. Yoksa bu kısık ses hali böyle devam ederse olası bir iktidar değişikliğinde biz yine bu ilişkileri ve başka ifşaları konuşuyor olacağız. Bunun önüne geçilmeli, durum normalleştirilmemeli. Zımni de olsa “yiyin birbirinizi” hatasına düşülmemeli. Ortada kalan insanlar bir tarafı seçmek ve desteklemek zorunda değiller zira.

Şimdi Sedat Peker’in günah çıkarıp ifşalarda bulunuyor oluşunun kimseyi ikna etmeye yetecek kadar naif niyetler olmadığının herkes farkında. “Karakolda eski milletvekilinin kemiklerini kırdırdım, gazete bastırdım” diyen ile “eşinin iç çamaşırlarına saklandı” diyen kişilerden birinin galip gelmesinin ne anlamı var?

Zaten Peker de “ben Mesih değilim kendi davamı görüyorum” diyerek durumu itiraf etmedi mi?

Öyleyse muhalefet güçlerine de düşen bu hengameye seyirci olmak değil “kendi davasını görmektir.”


Uğur Aymelek – İletişimci


İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu