PolitikaToplum ve Siyaset

Z Kuşağı Gerçekten Çok Garip – Amber A’Lee Frost

Monarşizmden eko-faşizme kadar uzanan internet altkültürleri, yeni bir “e-deoloji” kuşağı yarattı. Amber Frost, Zoomer neslinin politikalarının anlamına derinlemesine bakıyor.

Amber A’Lee’nin Jacobin dergisinde yayınlanan yazısının çevirisidir.

Şubat 2023’ten bu yana sanatçı, üniversite öğretim görevlisi ve internet kültürü yazarı Joshua Citarella, politik görüşlerini internet altkültürlerinden yola çıkarak şekillendiren geniş bir insan kitlesiyle röportajlar yapıyor. Bu kişilerin sözde “e-deolojilerinin” politik yelpazede geniş bir aralığa yayıldığını söylemek kaba bir basitleştirme olur, çünkü bir e-deolojinin asıl ayırt edici özelliği sağ ya da sol olması değil, barok ayrıntılar ve özgünlüklerle dolup taşma eğilimidir. Bu insanlar yalnızca Cumhuriyetçi ya da Demokrat, muhafazakâr ya da liberal, hatta sosyalist ya da liberter değiller. Kendilerini şu şekilde tanımlayan kişiler var: “pan-anayasal monarşistler,” “antidemokratik transhümanistler,” “anarşist-ilkelci seçim yanlıları,” “İslamcı-milliyetçiler,” “agraryan gönüllüler,” “eko-faşistler” ve daha pek çok neredeyse sonsuz varyasyonda butik fikir.

İşte bu röportajlardan birinde, takma adı “PapaCoomer” olan ve kendisini “Üçüncü Pozisyonist” ya da diğer bir deyişle “faşist” olarak tanımlayan birinden bazı alıntılar:

Politikanızı veya ideolojinizi nasıl tanımlarsınız?

Üçüncü Pozisyon.

En büyük etkilendiğiniz kişiler kimler?

Hans Hermann Hoppe, James Mason, William Luther Pierce ve Mencius Moldbug.

Online politik toplulukları ne zaman öğrenmeye başladınız ya da ziyaret ettiniz?

2017.

Citarella’nın röportaj yaptığı kişiler genellikle Zoomer (Z) kuşağından, bu da neden başka bir röportaj yapılan kişinin — Teksaslı 16 yaşındaki bir gencin — yakın geleceğin mesleklerini “gerilla savaşçısı, neoliberal köle, neoliberal efendi” olarak tanımladığını açıklıyor. Bu kişi, Citarella’ya 2016’dan beri online toplulukları ziyaret ettiğini söylüyor. Söylediklerine inanılırsa, o dönemde en fazla dokuz yaşındaydı. Ve yine söylediklerine inanılırsa, offline olarak da “politik olarak aktif” olmuş, ancak bu konu hakkında detay verilmemiş. Annelerinin onu arabayla gezdirmek zorunda olup olmadığından ise bahsetmiyor.

Amerikalı gençler arasında sağcı aşırılıkçılık, tepkisel radikalleşme ve hatta faşizmin “yükselişte” olduğunu söylemek, bağlam içinde değerlendirilmesi gereken bir durum. Bu endişe verici mi? Kesinlikle. Peki, Gen Z’nin kahverengi gömleklilerinin gecenin bir yarısı kapımı kırıp beni Bitcoin sunucu kamplarında hapsetmesinden korkuyor muyum? Pek sayılmaz, birkaç sebepten dolayı.

Teksaslı on altı yaşındaki gencimizden birkaç yorum:

Politikanızı ya da ideolojinizi nasıl tanımlarsınız?

İdeoloji öldü. Sadece mevcut sistemi yıkıp eskisinin küllerinden yeni bir sistemin yükselmesini sağlamak için çalışıyorum.

Politikanızı ya da ideolojinizi nasıl tanımlarsınız?

Üçüncü Pozisyon.

En büyük etkilendiğiniz kişiler kimler?

Ted Kaczynski, Nick Land, James Mason.

Ve işte büyük bir özgüvenle yapılan tahminler:

Önümüzdeki on yıl içinde görmek istediğiniz değişiklikler neler?

Amerika Birleşik Devletleri’nin çöküşü, mevcut küresel durum hakkında kitlesel farkındalık, neoliberal ve Aydınlanma ideallerinin reddedilmesi.

Önümüzdeki kırk yıl içinde görmek istediğiniz değişiklikler neler?

Küresel sistemin çöküşü, tarımsal yaşam tarzına dönüş, iklim değişikliğine uygulanabilir bir çözüm.

Bu cevapları komik mi buluyorsunuz yoksa rahatsız edici mi? Her iki durumda da bunların uzun vadeli olacağına çok fazla güvenmeyin.

Genç ivmeci (accelerationist), kendisini “anti-sistemik düşünce”ye adamış biri olarak başlamamış. 2016’da — sekiz yaşındayken — kendini bir Marksist-Leninist olarak tanımlıyormuş. Daha sonra birçok kez görüş değiştirmiş ve “Anarşist, faşist, komünist, vb. oldum,” diyor.

On altı yaşında inandığınızın yetişkinliğe kadar sürecek olması pek olası değildir. Genç insanlar oldukça değişkendir ve ani tutkularının onları nereye götüreceğini tahmin etmek mümkün değildir. Sadece fikirlerini sık sık değiştirmekle kalmazlar, bunu köklü bir şekilde yaparlar; bu, gençliğin bir özelliğidir. Bunu, örneğin, kendini “tepkisel” olarak tanımlayan 22 yaşındaki “J” adlı bir kişi üzerinden görebiliriz. 2016’da Bernie Sanders destekçisiydi. Ya da 2019’da — on bir yaşındayken — eko-faşist olan, ancak şimdi kendini anarşist-komünist olarak tanımlayan “R” üzerinden.

Çocuklar ve genç yetişkinler, inançları ve kimlikleriyle deneyler yaparken farklı “şapkalar” denemeye her zaman eğilimlidir. Gençlerin her zaman kendileri için yarattığı ve “küçük farklılıkların narsisizmi” olarak adlandırılan şey tam da budur. Genellikle asosyal davranarak, daha sık olarak ise seçici bir şekilde sosyal olarak bunu yaparlar. Sonuçta bu çevrimiçi alt-alt-alt kültürler, bu çocukların arkadaş bulmaları için bir yol olduğu kadar kendilerini farklı hissetmeleri için de bir yoldur.

Yine de, kendi grupları içinde bile organize olmaları pek olası görünmüyor. Zoomerların “kendilerini bulma” yöntemleriyle onlardan önceki nesillerin yöntemleri arasında büyük bir fark var: Zoomerlar bunu çevrimiçi, anonim ve gizli bir şekilde yapıyorlar. Onları bir araya getirecek fiziksel bir alanları yok ve konuşmak istemedikleri biriyle karşılaşma tehlikesi de yaşamıyorlar. Aşırı çevrimiçi olmak artık norm. Hani, buluşup dışarı çıkmadan bir Kristallnacht gerçekleştirmek biraz zor.

Dışarıda sosyalleşmeyi seçseler bile, akranlarını kendi politik görüşlerine kazandırmaya yönelik bir girişimde bulunmaya kalktıklarında, bu teorik olarak donanımlı ama genç faşistler muhtemelen birçok engelle karşılaşacak. İster sporcu, ister punk, ister okul birincisi adayı, ister tiyatro kulübü üyesi, ister ot içen biri olsun — ya da herhangi bir John Hughes klişesi — gençler bu tür birini görüp etkilenmektense muhtemelen gözlerini devirecek veya en azından gülümseyerek geçeceklerdir. Her okulda kendi entelektüel ciddiyetine kapılmış birkaç genç mutlaka vardı, ancak bunlar her zaman marjinal kişilerdi ve neredeyse her zaman büyüyüp bu durumdan çıktılar.

Elbette Myspace’in olduğu günlerden bu yana şeyler değişti, ancak Citarella’nın on altı yaşındaki bir e-deoloğunu bir kaykay parkında, bir partide, bir spor etkinliğinde ya da akranlarıyla çevrili başka bir durumda hayal etmek hâlâ zor. Ölmüş Alman teorisyenlere göndermelerle dolu, oldukça niş politik görüşlerini vaaz eden ve ciddi tartışmalarla diğer gençleri harekete geçirmeye çalışan, kendini aşırı ciddiye alan sokak vaizleri gibi davranmaları pek olası değil.

Görüyorsunuz ya, bu çocuklar aslında birer inek.

Bu, ineklerin tehlikeli olamayacağı anlamına gelmez — Elon Musk ve Jeff Bezos, servet biriktirme konusunda, kendilerinden önceki hiçbir sanayi baronunun ulaşamadığı bir verimlilikle hareket ettiler. Daha liberal inekler olarak görülebilecek George Soros ve Bill Gates bile dünya çapında son derece acımasız neoliberal politikaların uygulanmasına katkıda bulundular. Ancak bu çocuklar henüz oy bile kullanamıyor, dolayısıyla teknoloji devrimizi tahtından indirmeleri ya da bunu istemeleri pek olası değil. Hatta o yaşa geldiklerinde kötü niyetli bir uygulama geliştirecek araçlara sahip olmayı isteyip istemeyecekleri de meçhul.

Amerika’da faşist olmanın problemi, buranın hiçbir zaman proje odaklı bir devlet olmamış olmasıdır. Temelde, sosyalistlerin karşılaştığı engelin aynısıyla yüzleşirler: sermaye.

Amerika’da siyasi kurumlar ya da iddialı planlı ekonomiler için araçlar inşa etmeyiz, kaldı ki etnik bir devlet kadar düzenli bir yapıyı oluşturalım. Modern Amerika her zaman soykırımdan ziyade sömürüyü, doğrudan otoriterlikten ziyade dolaylı yöntemleri tercih etmiştir. Ve genellikle, başka ülkelerde işlenen soykırımların pasif aktörleriyiz. Evet, Soğuk Savaş sırasında Latin Amerika’yı ve İsrail’i silahlandırarak sol hareketlerini sabote ettiğimiz proxy devletlere bu işi devrettik ya da Prescott Bush’un yaptığı gibi Nazilerle iş yaptık, ancak gerçek şu ki Amerika’da kendini faşist olarak tanımlayan herhangi biri ya garip bir Avrupacı, ya akıl sağlığı yerinde olmayan biri, ya da on beş yaşında bir çocuktur.

Amerikan faşizmi fikri, kapitalizmin doğasına ters düşer. Yanlış anlamayın: Çağdaş devletler arasında yurt dışında faşizmin önünü açma konusunda başı çeken ülkeyiz ve gelişmiş ülkeler arasında neoliberal yapımız, Amerikalıların kendisine karşı bile benzersiz şekilde acımasız, baskıcı ve sömürücüdür. Ancak, biraz ukalalık yapmamı mazur görün, eski güzel ABD’de faşizmin uygulanamayacağı aynı nedenle sosyalizmin de uygulanamayacağını söyleyebilirim: Hiçbirinin kapitalizme meydan okuyabilecek kurumları ya da temeli yok. Bizim “kötü elitimiz” tamamen farklı bir yaratıktır ve onu devirmeye çalışanların bunu gerçekleştirecek araçları yok. Militan işçi gücümüz yok, fırtına birliklerimiz yok. Bunun yerine derin devletimiz ve Amazon’umuz var, bir de Cumhuriyetçi ve Demokrat “partilerimiz” — ki bunların hiçbiri, vatandaş üyelerinin herhangi bir demokratik kontrol uyguladığı gerçek bir parti değil.

Hitler Gençliği için de, Genç Komünistler Birliği için de işler pek parlak görünmüyor, ki bu, bu genç radikallerin nihilist, hatta yer yer kıyametvari eğilimlerini büyük ölçüde açıklıyor. Politikadan pek umutları varmış gibi görünmüyor. Devrim çağrıları var, ama bunlar genellikle yüzeysel, ve bu çağrıların takip edileceğine dair ciddi şüpheleriniz olabilir. Bu dönemde ivmecilik (accelerationism) oldukça popüler görünüyor, ancak bunlar aslında politika değil; düşürülmüş beklentiler ve küçülen hayaller. Belki bir şekilde kaçınılmaz bir “deus ex machina” bu karmaşadan bizi kurtarır umudu. Yaşları ilerledikçe, bazılarının bu umudu da kaybettiğini görüyorsunuz.

Hadi geri dönelim “J”ye, yani 22 yaşında, Bernie destekçiliğinden “reaksiyoner” (reactionary) olarak kendini tanımlayan birine dönüşen gencimize.

Tabii ki anonim olarak paylaşımlar yapıyor, çünkü bir işi var. Algoritmanın nefret söylemi olarak işaretleyebileceği içeriklere karşı önlem olarak birden fazla Instagram hesabı kullanıyor. Örneğin, beyaz üstünlükçüler arasında popüler olan bir Nazi sembolü, Black Sun (Kara Güneş) gibi.

J, beyaz değil ve Hindu. Peki, Kara Güneş’i kendi dini ve etnik kimliğiyle nasıl bağdaştırıyor? Bunu bağdaştırmıyor. Hatta bunun önemli olduğunu nadiren düşünüyor gibi görünüyor. Amerikan motosikletçilerine dönüşen eski askerler ya da Sex Pistols ve Siouxsie Sioux gibi, onu bu simgeye çeken şey muhtemelen altüst ediciliği (subversiveness).

Başka türde online içerikleri de takip ettiğini hemen söylüyor: fitness ve egzersiz forumları, YouTube’da sevimli hayvan videoları ve benzeri şeyler. Bu nedenle, “Eğer internetteki biri olarak kendimi tanımlamam gerekirse, ben bir reaksiyonerim,” dediğinde, aslında yaptığı eylemlerden çok tükettiği sosyal medya içeriklerine dayalı bir kimlik oluşturduğunu söylüyor. Beyaz reaksiyoner arkadaşları gibi, onun beyaz olmayan bir müttefikini dışlamak gibi bir niyetleri yok. Reaksiyoner internet (ve üniversitede aldığı tek bir siyaset bilimi dersi) dünya görüşünü değiştirebilir, ancak bunu hayata geçirmek için bir planı olmadığını açıkça ortaya koyuyor. İdeolojiyle ilişkisi, kimliğinin oldukça zayıf ve değişken bir parçası, bu da şu soruyu akla getiriyor: Eğer sevimli hayvan videoları politik görüşlerinizle aynı seviyedeyse, gerçekten bir Nazi misiniz? Ve dışarı çıkıp yürüyüş yapmıyorsanız, gerçekten bir Nazi hareketi var mı?

J, “tartışma” dediği şeyin bir hobi olduğunu bilecek kadar akıllı ve düşünceli biri. Bunun gerçek dünyada bir bağlılık, faaliyet ya da samimi bir inanç gerektirmediğini biliyor. Bu meseleye ciddi yaklaşmıyor; büyüdükçe bu tavrı terk etmiş.

Diyelim ki bu düşüncelere bağlı kaldılar, diyelim ki kapitalizm ciddi bir tökezleme yaşadı ve koşullar olgunlaştı, bu çocuklar yine de gerçekten faşist değil. Sadece sıkılmışlar, yalnızlar, korkmuşlar ve umutsuzlar. Gidecek bir yerleri, bir arada olacak insanları ya da siyasi anlamda yapacak bir şeyleri yok — ve bu durum sosyal anlamda giderek daha kötüye gidiyor. Çoğu Zoomer’ın ideolojiyle ilgilenmediğini hatırlamakta fayda var. Neden ilgilensinler ki? Büyümenin zamansız, evrensel kaosu zaten yeterince zorken — bir sınavdan kalmak, ilk ayrılık acısını yaşamak, araba kullanmayı öğrenmek, hem uyum sağlamak hem de öne çıkmaya çalışmak — internet, sabit olduğuna inandıkları olasılık yoksunluğundan bir kaçış sunuyor.

Asıl tehlike ve trajedi burada yatıyor: Daha iyi bir dünya için gerekli olan siyasi angajmanı imkânsız kılan bir ilgisizlik ve atomizasyon. Yapabildikleri tek şey aptal ve çirkin şapkalar denemek.

Faşistler mi? Çok da değil. Maoist-sendikacı-ivmeci-anarşist-Katolik-gelenekçilerden daha fazla değil. Ancak bu çocukların hiç de iyi durumda olmadığı açık ve onlara inanacak bir şey vermek yetmez; yapacak bir şey de vermek gerekiyor. Bu günlerde bu oldukça zor bir görev, kabul ediyorum, ama hâlâ umutluyum. Ne diyebilirim ki? Ben eski kafalı bir romantiğim.

Çeviri: Kemal Büyükyüksel

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu