PolitikaToplum ve Siyaset

Yükselen Milliyetçiliği Eğitimle Aşmak – Zeynep Saçar

Türkiye’de milli eğitimin Cumhuriyetin kuruluşundan beri milliyetçi bir karakter taşıdığı sır değil. Kuruluş döneminde laik-milliyetçi bir çizgide ilerleyen eğitim müfredatı günümüzde din soslu bir milliyetçiliğe bürünmüş hâlde.

Hepimizin gözlemleyebileceği üzere toplumda yükselen yeni bir milliyetçi dalga var. Buradaki milliyetçilikten kastım yurtseverlik değil elbette. Şoven, tektipçi ve etnik kimliğe dayalı, biraz da seküler bir milliyetçiliğin yükselmekte olduğunu fark ediyoruz. Türk-İslam çizgisinden uzak, haliyle iktidara muhalif ancak eşitliğe açıkça aykırı söylemlerde bulunan yabancı düşmanı kimseleri desteklemekte bir sorun görmeyen milliyetçi gruplar ayyuka çıktı. Türkiye’de yaşanan mülteci krizi, Katar’la olan yakınlaşmalar, pandemi döneminde turistlere getirilen ve Türkiye toplumunda kapitülasyon algısı yaratan ayrıcalıklar ve benzeri gelişmeler milliyetçiliğin yükselmesini her yerde tetikleyebilir. Ancak bu yükselişi kolaylaştıran en önemli etkenlerden biri milli eğitim müfredatıdır.

         Türkiye’de milli eğitimin Cumhuriyetin kuruluşundan beri milliyetçi bir karakter taşıdığı sır değil. Kuruluş döneminde laik-milliyetçi bir çizgide ilerleyen eğitim müfredatı günümüzde din soslu bir milliyetçiliğe bürünmüş hâlde.[1] Devrim sonrası programlanan müfredatta gerek savaştan çıkmış olmanın psikolojisi gerekse rejimi koruma dürtüsüyle yabancı menşeili her fikre şüpheyle bakan ve milliyetçiliği teşvik eden içeriklere yer verilmesi şaşırtıcı değildir. Asıl şaşırtıcı olan rejim oturmuş ve savaşın tahribatı onarılmış olduğu hâlde sonraki iktidarların bu çizgiyi devam ettirmesidir.

         Cumhuriyet’in ilk yıllarında milli eğitim ideolojisi “ideal vatandaş” yaratma üzerine bir yol izledi. Bir diğer amaç olan sınıfsız toplum yaratmayı sağlamak için ise eğitimi oldukça millileştirmeyi tercih ettiler. Atatürk, 1921’de Ankara’daki Maarif Kongresi’nde “Eski devrin hurufatından ve evsafı fıtriyemizle hiç de münasebeti olmayan yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelen bilcümle tesirlerden tamamen uzak” bir milli terbiyenin aşılanması gerektiğinden bahsetti ve Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra yönetici kadrolar eğitimde bu doğrultuda ilerledi.[2] Milletine ve devletine sadık nesiller yetiştirmek amaçlandı. Nitekim 1924’te sunulan Fethi Okyar Hükümeti’nin programında “…Türk vatanına talim ve terbiyenin muhtaç olduğu intizam ve inzibat altında yeknesak terbiye ve tahsil ile mücehhez, hayat için hazırlanmış gençler yetiştirmek gayemiz olacaktır” ifadeleri yer alır.[3]

“Sol” ideolojinin dünya çapında yükseldiği yıllarda ülkemizdeki siyasi iktidarların da “komünizm tehlikesine” karşı milliyetçi eğitim politikalarına sarıldıklarını söylemek yanlış olmaz. Süleyman Demirel başkanlığında kurulan Üçüncü Adalet Partisi Hükümeti milliyetine ve dinine bağlılığı, Türk ulusunun vazgeçilmez bir özelliği sayar ve Türk gençliğinin milli şuurunu yüksek seviyede tutarak eğitilmesini milli bir dava olarak görür. Yine Ecevit-Erbakan Koalisyon Hükümetinin 1 Şubat 1974’te okunan programında milli eğitimde kullanılacak yayınların zararlı yayınlardan arındırılmış olması hedeflenir. [4]

En katı milliyetçi fikirleri eğitime yerleştirmeyi amaçlayan Birinci ve İkinci Milliyetçi Cephe Hükümetleridir. Hükümet, milli eğitimdeki amacını “…her türlü taklitçilikten uzak, milli şahsiyetini müdrik, ilim, teknik ve medeniyet yarışında insanlığa örnek olmayı hedef alan vatandaşlar olarak yetiştirmektir.” şeklinde belirtir. Ayrıca programında yer alan “Müfredat programlarının milli kültürümüze uymayan kısımları değiştirilecek, milletimizin ilme ve insanlığa yaptığı hizmetlerin öğretilmesine önem verilecektir.” ifadeleriyle ne kadar sansürcü ve tektipçi bir eğitim anlayışları olduğunu ortaya koyarlar. İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti de şaşırtıcı olmayacak biçimde “yabancı ideolojik akımların ve taklitçiliğin” karşısındadır. Bu çerçevede yeni ders kitapları hazırlanmıştır.[5] Üçüncü Ecevit Hükümeti bu kitapların kaldırılacağı sözünü verir. 1982 anayasası ile beraber milliyetçi ideoloji eğitime iyice yerleştirilir. 

2002 yılında Abdullah Gül başbakanlığındaki Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümeti, programında meslek edindirme odaklı ve ideolojik etkilerden uzak bir eğitim arzuladıklarını belirtir. Bu söylemlerin yalnızca lafta kaldığını eğitimin güncel durumuna bakarak rahatlıkla anlayabiliriz. Öte yandan AKP’nin “Aile toplumun temel taşıdır.” bakış açısını iktidara geldikleri ilk günden bugüne eğitime sirayet ettirdiklerini ve ilerleyen yıllarda bu fikri bir çeşit milliyetçilikle harmanladıklarını gözlemlemek de mümkün. İkinci Erdoğan Hükümetinin programında ilköğretim ve ortaöğretim dönemleri öğrencinin “sosyal ve kültürel değerlerle toplumsal aidiyet duygusunu kazanacağı bir kimlik oluşturma aşaması” olarak kabul edilmiştir. “Nitelikli, girişimci, öz güveni yüksek, milli ve manevi değerlerine sahip çıkan bir gençlik” ülkemizin temel varlığı kabul edilmiştir. Sık sık “ temel değerler” vurgusu yapılmıştır.[6] Ancak AKP iktidarının eğitimde milliyetçilik dozunu oldukça artırdığı zaman – benim de o yıllarda zorunlu eğitim alan bir öğrenci olarak gözlemlediğim üzere –15 Temmuz 2016’dan sonra oldu. Okulda anma programlarında Kuran okunan, şehitliğin ve milli birliğin bol bol kutsandığı, milliyetçi-militarist yapıtlara bol bol yer verilen manzaralara şahit olduk.[7] Öyle ki o atmosferde okul öncesi eğitim alan öğrenciler bile bu milliyetçi-militarist yapıdan payını aldı, tanklı tüfekli gösterilerle sahneye çıkarıldı.[8] 15 Temmuz Darbe Girişimi ve getirdiği milliyetçi-militarist hava resmi ders kitaplarına da girerek kalıcı hâle geldi. [9]

         İlkokula başladığı 7 yaşından itibaren Türkiye Cumhuriyetinin içinden çıkmamış her fikre ve kişiye şüpheyle yaklaşması öğütlenen kişilerin, en ufak olayda –sağ ya da sol görüşlü fark etmeksizin– “dış mihraklara” öfkelenmesi bana göre şaşırtıcı değildir. Bu histeri halini çok yakın zamanda mülteci probleminin yurt dışından fon alan gazetecilerin sorumluluğunda olduğunu düşünen sağ ve sol görüşlü bazı kişilerde gördük. İşi ileriye götüren birtakım insanlar fon alan ya da aldığı iddia edilen gazeteciler için karalama kampanyaları düzenlemeye başladı. Buna paralel olarak göçmenlere ve yabancı uyruklu şahıslara karşı nefret de büyüyordu.

         Altındağ’da yaşananlar, yabancı uyruklu kişilerin dükkanlarının hedef gösterilmesi, bu kişilerin temel ihtiyaçlarına ulaşma hakkının kısıtlanmak istenmesi gibi gelişmeleri bana göre aldığımız eğitimden bağımsız değerlendiremeyiz. Büyürken yabancılara şüpheyle bakmamız gerektiği işleniyor, öyle veya böyle devlete güvenmemiz öğütleniyor. Bu tedrisattan çıkan kişilerin, herhangi bir olay olduğunda tepkisini hükümete değil yabancı unsurlara vermesi bana kalırsa hiç şaşırtıcı değil.

         Ben hükumetin göç politikalarını olumlamak ya da moda deyimle “mülteci seviciliği” yapmak niyetinde elbette değilim. Ancak yükselen milliyetçiliğin yurtsever çizgide olmadığını ve gitgide tehlikeli bir hâl alabileceğini düşünüyor ve çözümün biraz da eğitimcilerin elinde olduğunu görüyorum. Hiç değilse genç insanlara olayları sorgulayıp tepkisini doğru yerlere vermeyi öğretmek ve açıkçası biraz enternasyonalist bakış açısı kazandırmak bir kesimde tansiyonu düşürebilir. Bu kısa vadede etkili olabilecek bir çözüm. Bir sonraki iktidardan öğrencileri kendi ideolojisine göre yoğurmayacak, despotik olmayan, evrensel, eşitlikçi ve özgürlükçü bir eğitim politikası talep etmenin elzem olduğunu düşünüyorum. Yabancılara karşı histerik bir şüphenin olmadığı müfredat ve her tür dogmayı sorgulayan eğitimcilerle uzun vadede pek tabii daha sağlıklı tepkiler veren nesiller oluşacaktır.  


[1] İsmail Kaplan, Türkiye’de Milli Eğitim İdeolojisi, (İstanbul: İletişim Yayıncılık,1999)

[2] “1. Maarif Kongresi’nin Açış Konuşması,” Tedmem, erişim 6 Eylül 2021,

[3] Dr. İrfan Neziroğlu ve Dr.Tuncer Yılmaz, Hükümetler- Programları ve Genel Kurul Görüşmeleri (Ankara: TBMM Basımevi, Aralık 2013), Cilt 1

[4] Dr. İrfan Neziroğlu ve Dr.Tuncer Yılmaz, Hükümetler- Programları ve Genel Kurul Görüşmeleri (Ankara: TBMM Basımevi, Aralık 2013), Cilt 5

[5] Dr. İrfan Neziroğlu ve Dr.Tuncer Yılmaz, Hükümetler- Programları ve Genel Kurul Görüşmeleri (Ankara: TBMM Basımevi, Aralık 2013), Cilt 6

[6]   Dr. İrfan Neziroğlu ve Dr.Tuncer Yılmaz, Hükümetler- Programları ve Genel Kurul Görüşmeleri (Ankara: TBMM Basımevi, Aralık 2013), Cilt 10

[7] “Okullarda İlk Hafta “15 Temmuz” Anlatılacak,” Bianet, erişim 9 Eylül 2021

https://bianet.org/bianet/egitim/178804-okullarda-ilk-hafta-15-temmuz-anlatilacak

[8] “Anaokulu öğrencileri 15 Temmuz’u sahneledi,” CnnTürk, erişim 9 Eylül 2021

https://www.cnnturk.com/turkiye/anaokulu-ogrencileri-15-temmuzu-sahneledi?page=1

[9] “15 Temmuz ders kitaplarına böyle girmemeliydi,” OdaTv, erişim 9 Eylül 2021

https://odatv4.com/analiz/15-temmuz-ders-kitaplarina-boyle-girmemeliydi-15071923-164994

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu